Salı, Haziran 26, 2007

Gezi


Kısa bir ara verdik. Tüm koşturmalara, hiçbir şeye yetişememe hallerine. Bu sefer Malatya-Elazığ taraflarındaydık. Tüm ailenin bir araya geldiği çok güzel bir düğündü sebep. Hep beraber yola çıktık.
Bu kısa mola öyle iyi geldi ki hepimize. Bir kere Neva biraz daha büyüdü. Gerçekten de sanki 2 yaş bir milat. İnanılmaz hızla büyüyor, hergün yüzü biraz daha değişiyor, elleri ayakları büyüyor. Artık derdini çok güzel anlatıyor. İnatçılık ve '' ben kendim yaparım '' halleri ise doruk noktasında. Çok güzel konuşuyor:) Bu bizi ayrıca keyiflendiriyor.
Yola çıkmanın en güzel tarafı önünüzde uzanan yolla beraber değişen doğaya tanık olmak, güzel müzik dinlemek. Sık sık mola vermek. Her gördüğümüz çeşmede durup soluklandık, sıcaktan bunalan bedenimizi soguk sularla yıkadık. Dağlardan gelen suların tadıda bambaşkaydı.
Neva için ilklerle dolu bir gezi oldu. Doğa çok güzeldi. Yer yer tek bir ağacın olmadığı sararmış tarlalar, yer yer renk renk çiçeklerle dolu bahçeler karşımıza çıktı.
Hava çok sıcaktı. Kimi zaman 43 dereceyi bile gördük termometrede. Sıcaktan bunalsakta serinlemek için içilen soğuk ayranlar vardı. Mis gibi kokulu çilekler, dallarda karadutlar. İşin en güzel tarafı bahçede o ağaçtan bu ağaca dolaşıp meyvaları dalından toplayıp yemekti. Mis kokulu henüz tam olgunlaşmamış kayısılar vardı. Uç uç böcekleri, cırcırböcekleri, karıncalar vardı. Neva' yla hepsini inceledik.
Yıldızlar daha bir parlak ay daha bir güzel gözüküyordu. Şehrin ışıklarından uzakta bir yerdeyseniz gökyüzü minik lambalarla doluydu. Biz her gece Neva' yla hem yıldızlara hem de aya iyi geceler demeden yatmadık. Sabah ezan sesleriyle uyandık, sabah güneşinin yüzümüze vuran ilk ışıklarıyla gölge yerlere kaçıp uyumaya devam ettik.
Kalabalık aile olmanın güzelliğini yaşadık. Eskiden gördüğüm minik çocuklar artık büyümüş birer delikanlı ve gençkız olmuşlar. Neva ise aralarında en miniği. Elden ele dolaştı. Bahçede çimlerin üzerinde yatıp uçak geçmesini bekledi. Sabahları bana mis kokulu güller topladı.
Uzun masaların etrafında toplanıp neşeyle yemekler yenildi. Karpuzun en güzeli tadıldı.
Sonra neredeyse bir senedir BaBa_HaKaN' ın görev yaptığı üniversiteye gidildi. Biz yokken neler yaparmış, nasıl yaşarmış tek tek denendi. İnsanların misafirperverliği ne güzel bir kez daha görüldü. Sabah kahvaltıya, öğlen göle yemeğe gidildi. Neredeyse '' aa burada da deniz var '' dercesine karşımıza çıkan Hazar Gölü etrafına yerleştirilmiş lokantalarda yemekler yenildi. Etrafındaki dağlar seyredildi. Harput' a çıkıldı. Şehre kuşbakışı bir de oradan bakıldı. Elimden geldiği kadar da fotograf çektim. Aşağıda şehirde sıcaktan kavrulan insanlar Harput' a çıkınca esen rüzgara kendini bırakıp şehri seyre dalıyor. Belki elde bir dondurma, belki de etrafta sayıları çok olan türbelerden birinin taşına yaslanıp bir türkü tutturuyor. Çocuklar heryerde aynı. Orada da koşuyorlar, köpek kovalıyorlar. Kimisi bizi görünce sakız satmak istiyor. Neva ' yla beraber taş topluyorlar.
Çok güzel bir düğün gördük bu sayede. Çayda çıralar oynandı, çok güzel halay çekenler seyredildi. Erkeklere halay çekmenin nasıl da yakıştığı görüldü. Gözler sıkça ıslandı. Gelin kızımıza kına yakıldı. Beyaz gelinliğin herkese yakıştığını düşündüm bir kez daha. Yelda'cım çok güzel bir gelin oldu. O giderken geri de kalan büyükler ağladı. Gelin almaya gelen damadın kapısı tutuldu. Kardeşlere kapı tutma parası veridi. Gelin arabasının yolu kesildi. Neşeyle arabalara dolup yola çıkıldı.
Biz hem düğüne katılıp hem de gezmeye çalışınca bir orada bir burada şeklinde sürekli gezer olduk. Son gün halamla Malatya ' da bakırcılar çarşısına gittim. Kayısı pazarını gezdim. Bulgur kaynatılan büyük kazanları tekrar görüp, çocukluğumun yazlara gittim. Yaz tatillerinde gittiğimiz Malatya' da büyük kazanlar kurulup bulgur kaynatılırdı. Sonra biz çocuklar onları sıcak sıcak yerdik. Kurumaya bırakılan bulgurlar tüm kadınlarca toplanıp ayıklanır, değirmene götürülürdü. Hala taze kaynayan ,sıcacık bugdayı yemeyi çok severim. Aklıma olgunlaşmış dutların serilen bir örtüye toplanması geldi. Henüz olgunlaşmamıştı dutlar ama biz yine de ellerimizi kırmızıya boyayan karadutlardan yemeden duramadık.
Herşey çok güzeldi. İnsan arada kendi topraklarına gitmeli, büyüklerini görmeli. Çocukluğuna dönmeli. Bu gezi çocukluğumun yaz tatillerinde Ankara' dan gittiğimiz Malatya' da geçirdiğimiz, henüz küçük birer çocuk olduğumuz günleri hatırlattı bana. Neva ile gitmek ise çok keyifliydi. Artık o da biliyor hangi ev bizim, Ankara neresi, halanın evi, babanın okulu nerede.
İşin güzel tarafı Neva ' ya bizim taktığımız adların yanına bir de '' pembe '' adı takıldı:) Orada sürekli herşeye pembe deyip durdu .
Artık '' pembe '' nasıl diye soruyorlar bize:)

Cuma, Haziran 08, 2007

Ben de !


'' Ben de ''
Artık Neva sevgisini çok güzel dile getirmeye başladı.
Aslında çocuklar bu işi biz büyüklerden daha sahici yapıyorlar. Mesela kendine yaklaşan bir kişinin sevgisini hemen hissedip ona göre yanıt veriyorlar. Bir bakmışız kucağına hemen gitmiş ya da '' hayırrr '' diye tutturmuş.
İşten dönüyorum. Neva kapıda karşılıyor beni. Kucaklaşıyoruz. Kulağına hemen '' seni çok özledim '' deyiveriyorum. Cevap hazır '' ben de ''. Bu cevapla yüzümde güller açıyor hemen.
Ya da yatakta oynuyoruz. Birden yine yaklaşıp kulağına '' seni çok seviyorum '' diyorum. Küçük gözlerini kapatıp kulağıma hınzırca yaklaşıp '' ben de '' deyiveriyor bir çırpıda. O zaman kucaklayıp öpmeye başlıyorum doyasıya.
Ya da evde oynarken birden dönüp '' Annemm, ben de '' diyor. Kendince '' seni seviyorum '' diyor.
Ya da başım ağrıyor. Yaklaşıp başımı küçük ellerinin arasına alıyor. Önce öpüyor sonra da sırtıma elini koyup
'' ay ay ay camımmm'' diyor.
Salı günü ilk kez eve geç geldim. İş için şehir dışına çıkmıştım. Dönüşüm gecikti haliyle. Yatma saatine yakın bir saatte kapıyı çaldım. Açılan kapıdan koşmaya başladı, iki yana açtığı kollarını boynuma doladı. Bir yandan da öyle bir '' anneemmm'' diyor ki. Gözlerim doldu hatta yaşlar aktı sessizce. Bana '' camım '' diyor. Üstümü değiştirirken, yanımda yaptıklarını anlatıp kollarımı öpüyor. Sonra birden '' ben de '' demeye başlıyor.
İşte o an aslında insanın sevgisini gösterme yollarının nekadar da basit olduğunu düşünüyorum.
Sadece '' seni seviyorum '' demek, sıkıca sarılmak, gözlerinin içine bakmak,
Ona içten bir '' camım '' demek.
Çocuklar sevgilerini o kadar basit ve sade bir dille anlatıyorlar ki!
Oysa biz içimizden gelse de şöyle doyasıya bir '' seni seviyorum '' diyemiyoruz,
Sıkıca sarılmıyoruz sevdiğimize şarkıdaki gibi '' ahtapot kolları '' ile.
Onların dünyası öyle güzel ve biz büyüklerin öğrenecek çok şeyi var küçüklerden.
Mesela ilk iş olarak, eve dönünce sarılalım sevdiklerimize sımısıkı ve onlara '' camımmm '' diyelim gözlerimiz kapalı:)
Ne dersiniz ?
Hiçbir karşılık beklemeden sadece öylesine içimizden geldiği gibi:)