Cuma, Aralık 07, 2007

Haftasonu ne yapalım?


Henüz ağaçlar yapraksız kalmadan,
rüzgarla savrulan sarı, yeşil yaprakları toplasak,
kapımızın önüne yığılan, çöpçülerin topladığı,
köşe başlarına yığılan, yağmurla ıslanan
o güzel renkleri iş dönüşü çantamıza atsak,
evde bizi bekleyen miniklerimize sürpriz yapsak,
sabah kahvaltı sonrası boyaları çıkarsak,
hep beraber yaprak boyasak güzel olmaz mı?

Salı, Aralık 04, 2007

Sevmek


Gece birden uyanıyor,
- Anne
-Efendim diyerek kalkıyorum yattığım yerden.
Suratında bir tebessüm.
-Anne ben seni çok seviy. ( artık öğrendi ama se-vi-yo-rum demeyi)
O anda içim ısındı. Sarıldım sıkıca.
-Ben de seni çok seviyorum canımın içi.
Gecenin bir vakti hiç sebepsiz bir anda söyledi sevdiğini ve tekrar başını yastığa koydu.
Bense küçük ayakları ellerimde, yorganı çektim üzerimize öylece kalakaldım yüzümde bir tebessümle.
Kokladım onu. Sonra da şükrettim çok.
Bir anda hiç sebepsiz, sevdiğini söylemek insanı bu kadar mı mutlu edermiş!

Cuma, Kasım 30, 2007

Kışla birlikte


Ankara' ya kış geldi diyebiliriz artık. Henüz kar yağmadı, ağaçlar beyazla kaplanmadı.
Ancak o dondurucu soğuk çoktan çıkarttı dolaplardaki atkıları, eldivenleri.
Sabah bir bakıyorum yerdeki su birikintileri donmuş, ağzımdan buhar çıka çıka yürüyorum yolda.
Eldiven, atkı, şapka her an yanımda.
Böyle korunsakta işte kışla birlikte hastalıklarda gelip kapımızı çalıyor maalesef.
Geçen haftasonundan başlayarak neredeyse beş gün Neva çok ateşliydi. Geceleri ateş içinde yanarken
ferah bir yer aradı yatakta, yastıklar değiştirildi, ıslak mendiller başa konuldu, ilaçlar baş ucumuzdaydı.
Geceleri uzakta yanan ışıklar seyrettik, evin içinde gezdik. Köpeklerin sesini dinledik.
Sabaha karşı daldık uykuya. Neva tüm gün kolumda halsiz, birşey yemeden öylece yattı. Doktora gitmeler, kan almalar... Nasıl olduysa üşütmüş işte. Üstelik bu ara dışarı da çıkmamıştı. Sonuçta bizim için oldukça yorucu günlerdi. Ama hepsi geçti çok şükür ki. Onun gülen yüzünü görmek herşeye değer.
Kollarımda ateş içinde yanarken bir an önce eski neşesine kavuşsun diye dualar ettim. Sonra hastanedeki daha nice hastalıkla uğraşan, onların başında bekleyen anneleri düşündüm. Halimize şükrettim. Ne zor insanın yavrusu ona muhtaçsa fakat elinden de birşey gelmiyorsa.
Evimiz bolca ıhlamur koktu. Neva ' nın tek içtiği ( dahası yemek de yemedi ) şey ballı ıhlamur oldu.
Kendime kızdım o kadar bitki karışımları olur soğuk algınlığı için hep okumuşum, bir yere yazmamışım diye. Oysa ben çok severim bitki karışımlarından çay yapıp içmeyi.
Hatırlamaya çalıştım. ANKAN ' da anneler hep yazar, liste uzar giderdi. Lazım olunca hiçbiri aklıma gelmedi. Sardunya imdadıma yetişti sağolsun, mailleri buldu.
Bizim formülümüz bal+zencefil+ılık su+limon suyu oldu. Kesinlikle çok iyi geldi. İçtikten sonra Neva çok kısa sürede canlandı, ateşi düştü. Arkasından da ben, artık uykusuzluğa ve yorgunluğa dayanamayıp yataklık oldum. Yine aynı formül iki günde ayağa kaldırdı beni de. Bundan sonra mutlaka defterime yazacağım, yoksa aklımdan çıkıp gidiyor. Sizlerin formülleri var mı soğuk günler için, paylaşır mısınız?

Pazartesi, Kasım 19, 2007

Minik

Sabah kucağımda, oturuyoruz.
-Anne sen işe gitme.
-Ama olurmu bak hem sana el sallayacağım, pencereden bak tamam mı
-Hayır sen işe gitme, ben seni çok özlüyorum
-Ben de özlüyorum, ama hem artık sen büyüdün
-Hayır ben büyümedim, küçüküm.
Sarılıp öptüm sıkıca. Haklısın canım sen daha çok ama çok küçüksün, zaten sen hep benim
küçüğüm olarak kalacaksın dedim kulağına sessizce.

Çarşamba, Kasım 14, 2007

Yeni ev


İnsan ipin ucunu bırakınca bir daha toparlıyamıyor. Şöyle bir baktım da neredeyse 2 ay olmuş buraya yazı yazmayalı. Ama hergün gelip tıpkı yeni bir ziyaretçi gibi sessizce yokladım sayfamı. Sizler de beni yalnız bırakmadınız, çok teşekkürler!
Yazmayınca bir süre sonra da yazamaz oluyor insan. Oysa yaşanan pekçok şey, biriken yeni anılar oldu bu sürede. Genelde bloglarda da var bu durum. Herkes daha az yazar ve ses verir oldu sanki.
Benim sessizliğim biraz tembellik biraz da taşınma durumundan oldu.
Artık yeni evimizdeyiz.
Herşey bir anda sanki sihirli değnek dokunmuşcasına gelişti.
Bir anda ev alındı, bir baktık ki biz tadilat için yeni seramikler, dolaplar seçiyoruz.
Her haftasonumuz bir koşturmayla geçti.
Neredeyse mevsimler bile değişti bu kısa sürede. Güneşin yakıcı etkisi yerini soğuk ve beklenen yağmura bıraktı.
Şimdi çokta yabancısı olmadığımız yeni bir apartmanda, farklı bir yerden bakıyoruz dünyaya. Oturduğumuz koltuk aynı, fakat pencereden görülenler farklı.
Tadilat işleri boyunca bir anneannede bir babaannede kaldık. Elde çantalar, farklı yataklar, farklı pencereler gördük.
Herşey gibi bu durumda değişti, artık eski eşyalarımızla yeni bir evde yaşama devam ediyoruz.
İçeri girince yeni boyanmış duvarlarla karşılaşıyoruz. Herşey bir başka görünüyor gözümüze.
En zor kısmı da Neva ' nın alışma süreci. Evinden başka yerde pek uyumayan, sıkılınca hemen eve gidelim diye tutturan Neva yine başladı '' anne artık evimize gidelim''. Ben artık evimiz burası dedikçe o kabüllenmedi. Bu durum tam olarak geçmiş sayılmaz aslında.
Bir orada bir burada kaldığımız zamanların birinde '' anne bizim evimiz yeresi '' diye sorunca içim sızladı.
O bile küçücük haliyle alışkanlıkları devam etsin, hep aynı odada oynasın istiyor. Neyse ki yeni evimiz de ona çok daha güzel bir oda hazırladık. Hem artık büyüdü ya yatağını da büyüttük, bebek yatağından kurtulduk. Şimdilerde etrafı keşfetmekle ve tüm çekmeceleri karıştırmakla meşgul:)
Neva bu arada büyüdü, hatta kendisi bile işine gelen konularda '' ben artık büyüdüm '' deyip çıkıyor işin içinden. En büyük sorunumuz ise yemek tabii ki! İşine geldiği gibi yemek tek tercihi!
Geçen zamanla beraber daha bir yakın arkadaş olduk birbirimizle.
Akşamları kapı da bekliyor beni, sarılıp öpüyoruz birbirimizi. Arada işe gitme diye tuttursa da atlatıyoruz bu durumu da...
Bir evi yuva yapan şeyin ocakta kaynayan çay, içilen sıcacık bir çorba ve kapıyı açan güler yüzler olduğunu bir kez daha anladım. Gezgin günlerimizden sonra artık kendi ocağımızda da dumanı tüten sıcak bir yemek yemenin, buharlanmış mutfak camından dışarıyı seyretmenin hazzını yaşıyorum şu günlerde.

Çarşamba, Eylül 19, 2007

Bir fikrim var!


-Anneciiimmm bi fikrim var!
-Hadi tatlım artık uyuyalım, bak çok geç oldu
-Annecimm bi fikrim varr!
-Söyle bakalım
-Hadiiii yatakta zıp zıp ( yatakta zıplayalım)
Çok geçmeden
-Anneciimmm ben bişey unuttum
der ve içeri koşar bana da sen bekle der.
Ben yatakta bir süre beklerim artık seslenince koşarak gelir, yatağa tırmanır. Bu arada çoğu kez elimde onun pijamaları yatakta bekler olurum. O ise giymemek için bin dereden su getirir sürekli '' fikir '' üretir.
Ben üşeteceksin hadi gel dedikçe o çıplak ayakla sadece atletle koşarak içeri kaçar bi yandan da kıkırdar.
İçeride bişey düşürürüm ses gelir. Hemen koşarak yanıma gelip
-Anneciiim sen yanlış yaptın der ben kalakalırım.
Sabahları telaşla hazırlanırken üzerimi giymiş tam makyaj yaparken yanımda bitiverir. Küçük boyuyla yetişemeyeceğini anlayınca bacaklarıma yapışır.
-Anneciim bana ruj ver.
Ardından ben daha bişey söylemeden eğilip kulağıma sessizce
-Çocuklar ruj sürmez. Babacıım öyle dedi. Hadi!
Ben ne hadisi diye düşünürken o lafı yapıştırır.
-Ben büyüdüm kocaman oldum.
Hadi bir kerelik sürelim diye uzattığım ruju kaptığı gibi içeri koşar. Döndüğündeyse dudaklarının üzeri boyanmıştır:)) Evet kızım dudaklarının üzerini boyar:))
Ben yemek yemesi için gönlünü etmeye çalışıp fırsat kollarken o oturduğu yerden kalkmadan '' ben tokum '' der işin içinden çıkar.
Son günlerde Neva ' yla vaktimiz böyle geçiyor. Yemek yemesi için bin numara yapıyoruz. Canı isteyince yiyiyor ama biz biraz sabırsız davranıyoruz. Eski yeme düzeni kalmadı, tabii uyku düzeni de.
Artık kendine göre sevdikleri ve sevmedikleri var. Bir şeyi isterse hemen '' beğendim '' diyor.
İsteklerini dile getiriyor.
Aslında kızım büyüyor. Çoğu kez kızmış gibi yaparak, gülmemek için dudağımızı ısırıken yakalıyoruz BaBa_HaKaN' la birbirimizi. Öyle komik şeyler yapıyor, kendini ifade etmeye çalışıyor ki. Kızdığımız bir şey içinse izin almaya çalışıp
-Annecim kibar kız oldum. Yapabilir miyimmmm?
diye gönlümüzü yapmaya çalışıyor.
Daha şimdiden o da anlamış bizi nasıl yola getirir, ne yaparsa izin veririz hepsinin farkında.
Son günlerde Anne-Baba kelimesini bir de Anneciiiimm-Babacııımm diye söylemeye başladı ki içimiz eriyor resmen:)
Tam da 2 yaş sendromu denen dönemdeyiz. Herşey benim istediğim gibi olsun, kendim yaparım ve mümkünse bolca
'' hayır ''. Bazen ne yapacağımı şaşırsam da bu dönemin en güzel tarafı artık Neva herbirimizle ayrı ayrı şeyler paylaşmaya başladı. Büyüyor hem de hızla, ne mutlu ki beraber paylaşabiliyoruz bunları!

Pazartesi, Eylül 03, 2007

Tatil bitti!


Tatil bitti...
Ancak bizim tatilimiz bu yıl deniz-kum-güneş üçlemesinden oluşmadı.
Zaten tatil demek aslında dinlenmek kendine ve ailene vakit ayırmak demek değil mi!
İşte biz de bu yıl aynen öyle yapıp denize gitmedik.
Çok da iyi yaptık:) Evde harika zaman geçirdik.
Sabah kahvaltıya yetişme telaşı olmadan, açık büfede uzun yemek kuyrukları beklemeden,
güneşin altında saatlerce öylece uzanmadan, Neva ' ya yemek yedirme telaşı yaşamadan
çok ama çok güzel, dinlendirici bir tatil oldu bizim için.
Neva bu arada inanılmaz hızla büyüyor. Her sabah yeni bir cümle, yeni bir kelime söylüyor ve biz şaşkınlıkla bakakalıyoruz. Artık çok tatlı, hani çocukların kelimeleri kendine göre söylediği bir dilde konuşup duruyor. Bu bizi çok keyiflendiriyor.
Tatil dahası bir arada olmamız hepimize çok yaradı.
Tam da son yazımda istediğim gibi bir yavaşlığa girdik.
Hiç acelemiz yoktu nasılsa:)
Sabahları sarmaş dolaş uyuduk, Neva çoğu zaman bizden önce kalkıp '' Winnie the Pooh '' izlemeye başlıyordu. Uzun sabah kahvaltıları yaptık. Gönlümüzce uyuduk. Hiçbir şey için telaşlanmadım:)
Günümüz genelde uzun kahvaltılar, gazete keyfi, yemek yapmak, uyku, akşam saatlerinde dışarı çıkma, gece sinema keyfi ve bol bol dondurma yiyerek geçti.
Arkadaşlarımızla buluştuk. Dışarıda kahvaltıya gittik. Hamakta sallandık tıpkı şarkıdaki gibi:)
Sıcak öğleden sonraları Neva uyurken kitap okuma keyfi yaptım, çok eğlenceli bir kitap okudum tanıtımı sonra:)
Bugün ne pişirsem diyerek değişik yemekler, aslında çocuk yemekleri kitabımdan tarifler denedim. Ama o kadar çabuk tükettik ki fotograf çekmeyi aklıma getirmedim bile. Mutlaka bir başka sefer yapıp çocuk menüleri hakkında yazmak istiyorum.
Neva bir ara tam anlamıyla '' hayır '' cı olmuştu. Herşeye '' hayır '' diyordu. Neyse ki bu durumu atlattık sayılır.
Şimdi sadece '' ben tokum '' ya da '' ben sevmem '' deyip işin içinden çıkıyor. Bu aralar tek aşkı '' Winnie '' ayısı:) Her yere beraber gidiyoruz:)
Günler tam da hayal ettiğim gibi rahat ve en önemlisi de telaşsız geçti. Asıl yapmak istediğim şeyler vardı el işlerine dair ancak onlara vakit kalmadı. Uzun zamandır sinemaya gitmeyişimiz, aldığımız onca dvd derken hadi sinema geceleri yapalım dedik. Çok güzel, geçen vizyonda olan filmlerden izledik.
Carte D' or ' un bitter çikolatalı dondurmasına bayıldık.
Mutfakta radyomu açıp bulaşık yıkadım, salata yaptım.
Balkon yıkayıp, yeni yıkanmış çamaşırları Neva ' yla astık.
Bol bol ütü yaptım ama ütü yapmak hiç bu kadar kolay gelmemişti bana:)
Müzik eşliğinde bol bol dans ettik. Neva ille de etek giyiyor ve eteklerini sallayarak dans ediyor:)
En önemlisi beraber geçen güzel zamanlar...
Tatilimizin son günlerini Eskişehir ' de arkadaşlarımızla geçirdik. 4 aile, 2 çift ikiz, toplam 6 çocuk harika vakit geçirdik. Artık abi ve abla olanlar hemen ayrı bir grup oluşturdu.Neva gibi ufak olanlar daha çok yalnız oynamayı seçti:) Anneler bir araya gelince konu hep çocuklar ve yemek oldu:) Anladık ki en önemli ortak konumuz yemek:) Laf her seferinde dönüp dolaşıp ya yeni açılan bir lokantaya ya da daha önce gidilen bir yerde yenilen lezzetlere geldi:) Bir arada olmaktan çok keyif aldık. Artık Neva ' ya arkadaşlarını sorunca hemen Damla-Çağla, Barış, Ayça-Murat diyor :)
Ve ağustos ayını da böylece geride bıraktık.
Doğrusu ben çok memnunum.
Yaşadığımız su sıkıntıları, havaların sıcaklığı derken neyse ki en sevdiğim ay olan '' Eylül '' e kavuştuk sonunda.
Eylül demek başlangıçlar demek.
Okullar açılacak ki her zaman bana çok heyecan verir.
Yazın artık bittiğini düşünmek, sonbaharın gelmesi, havaların serinlemesi, sıcak kahveler içmek,
sararan yapraklar hepsi beni çok mutlu ediyor.
Artık hazırım '' eylül '' e ve tatil sonrası işe başlamaya.
Neyse ki:
Tüm çekmeceler elden geçti,
Erzak dolabı temizlendi,
Kışlık kurubaklagiller kavanozlara konuldu, etiketlendi,
Tarihi geçmiş pekçok şey atıldı,
Küçülen kıyafetler elden geçti,
Mutfak dolapları temizlendi,
Yeni tava ve tencereler alındı,
Banyo takımı yenilendi,
Daha ne olsun değil mi hem evimiz hem de ben artık sonbahara hazırız, hadi bekliyorum gel!

Pazartesi, Temmuz 23, 2007

Yavaşlık


Havalar sıcak hem de çok sıcak! Bu sıcak havalar beni hasta ediyor, sürekli başım ağrıyor, yavaşlıyorum.
İstiyorum ki herşey de benimle beraber ağır çekime geçsin.
Günler daha yavaş aksın.
Kahvaltı sofralarında daha uzun süre oturulsun.
Okuduğum kitap bitmesin.
Erken kalkıp geç yatayım.
Sonra buz gibi limonata içerken, ayaklarım da yeni yıkanmış balkonda ki suların içinde olsun.
Tatill günleri biran önce gelsin.
Kızartma kokuları evden bahçeye taşsın,
Hep yapmak istediğim el işlerine vakit ayırabileyim.
Bu arada ufak tefek malzemelerimi almaya, biriktirmeye başladım.
Kafamda ki fikirleri gerçekleştirebileceğim.
Tatilde tek yapmak istediğim evde olmak.
Neva ' ya daha uzun sarılıp tatlı öğle uykularına dalmak,
akşam üzeri taze demlenmiş çayın yanında yeni pişmiş kurabiyeler yemek,
ayağımı altıma alıp koltukta otururken bir yandan dikiş yapmak,
okuduğum kitabı uykum gelince ters çevirip koltuğun yanına koymak,
gecenin hafif esen rüzgarında güzel filmler izlemek,
tüm çekmeceleri döküp, takılarımı düzenlemek,
ortalığa kendime göre çeki düzen vermek,
birden kağıtlarımın arasından çıkan yemek tarifini halıya oturup okumak,
yavaş yavaş ayaklarıma kırmızı oje sürmek,
sonra acele etmeden onların kurumasını beklemek,
Neva ile kitap okumak,
bir masalı en az beş kere '' bidaha '' anlatmak,
akşam üzeri gidilecek olan park saatini heyecanla beklemek,
fırında pişen hep bişeyler varken,
yeni tarifler aramak,
boyamalar yapmak,
yeni çizimlerle karakterler yaratmak,
kendime bir atölye yapmak
istiyorum!
Tüm bunları yaparken de zaman öyle yavaş aksın istiyorum ki,
başımı bir kaldırdığım da karşıda ki duvar saatinde zaman bir arpa boyu yol almış olsun istiyorum.
Yaşam bize bir kere verilmişse neden bitirmek için acele edeyim ki!
Yapmak istediğim bunca şey varken !

Çarşamba, Temmuz 11, 2007

Dolu dolu bir hayat için aksiyon planı


Yeni bir kitap aldım. Kitap '' bütün işi gücü yaşamak '' olsun isteyenler için yazılmış, yazarı öyle söylüyor.
'' Türkiye ' de Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 şey '' kitabın adı. Yazarı Akdoğan Özkan. Başlıkta
'' Türkiye ' de Dolu Dolu Bir Hayat İçin Aksiyon Planı '' yazılı. Bu bile almak için harika bir sebep:)
Hayatın koşturması içinde ömür denen süre çabucak geçiyor. Hele de günümüzde hiçbirşeye vakit ayıramayan insanların sayısı öyle çok ki ! Sabah kalkıp işe yetişme telaşı, akşam olunca çocuğu kreşten alma, markete uğrayıp alışveriş yapma, eve gelip yemek yapma, çocuklarla geçirilen kısa vakitler, uyku saati derken bir gün inanılmaz bir hızla geçiyor. Ben her haftasonu için başka planlar yapıyorum. Bunların pek azı gerçekleşebiliyor. Bazen hiçbir şey yapmadan öylece durmak ve zamanın ağır ağır geçmesini izlemek istiyorum. Hep yapacaklarım var ama nedense buna zamanım yok.
Bu kitap beni hem motive etti hem de çok umutlandırdı. Bir kere insan ne istediğini bilerek başlamalı yola diyor. Kendine bir hedef koymalı sonra o hedefe ulaşmak için küçük hedeflerle yola çıkmalı. Aslolan hayal kurma becerisine sahip olmak. Hepimizin bir hayali olmalı, bir hedefi olmalı. Arzuladığımız noktaya ulaşmanın verdiği mutluluk hiçbirşeyle değişilmez herhalde!
Kitapta çok güzel maddeler var. Her madde ilgili fotoğraflar ve bilgilerle bezenmiş. İnternet adresleri, kalınacak yerler, telefon numaları. En güzeli de her sayfada konuya ilşkin olarak yapılmış olan semboller. Hangi mevsimde yapılmalı ya da '' dikkat kilo yapabilir '' gibi esprili semboller var.
Okuması çok keyifli.Şu tatil günlerinde de size fikir verebilir, yeni maceralara çıkmanıza sebep olabilir.
Benim en çok beğendiğim maddeler şöyle, aslında hepsi çok güzel ve fikir verici ama onun için lütfen kitabı alın:)


Bir büyük hayaliniz olsun
Her yıl 7 ağaç dik
Son günlerde yanan ormanlarımız düşünülünce 7 değil çok daha fazla ağaç dikmeliyiz. Giderek bir çöl olma yolunda ilerleyen ülkemiz için çok önemli ormanlarımız. Doğaya bir borcumuz onları korumak. Her yıl bir bireyin kullandığı ağaç miktarı 7 adet. Ama siz daha fazlasını dikin lütfen. Bu konuda Çekül vakfından ya da Tema vakfından ayrıntılı bilgileri alabilsiniz. Sizinde hayatta dikili 1 agacınız olsun, benim var!


Dede topraklarını ziyaret et
Artık herbirimiz birer kentli olarak yaşamımızı sürdürsek hatta doğduğun değil doyduğun yerdir memleketin desekte ata yadigarı toprakları bulup oraya mutlaka gitmeliyiz. Geçmişimizi öğrenmek, oralarda olmak insana inanılmaz huzur verecektir. Ben henüz döndüm oralardan:)


Gönlünü sarhoş et, yıldızların altında
İnsan ömründe bir kere de olsa şöyle uzanıp yıldızları izlemeli, kayan yıldızlardan dilek tutmalı. Ben en yakın zamanda gökyüzünde ki harika yıldızları henüz döndüğümüz Malatya - Elazığ gezimizde izledim. Tabii geçen yaz gittiğimiz Karaburun ' da izlenenler bir başkaydı:)


Kızılçukur vadisinde günbatımını izle
Ben buna Karaburun ' da gün batımı ve güneşin doğuşunu da eklemek istiyorum. İnanılmaz güzel oluyor. Bakınız:)

En yaşlı Anadoluluya sarıl
Antalya' nın Elmalı ilçesinde ki Koca Katran Sediri. Tam 2010 yaşında. 25 m yüksekliğinde.
Ben Güre ' ye gittiğimizde çevreyi dolaşırken hocamız Cengiz Bektaş ' ın gösterdiği ve 12 kişi el ele etrafını sardığımız koca agacı hatırladım.


Bir yurt köşesinin kaşifi ol
Bana en ilginç gelen maddelerden biri. www. confluence.org adresinden Türkiye ' ye girip henüz keşfedilmemiş enlem ve boylam kesişim noktalarını tespit ediyoruz. Sonra da bu kesişim noktasında GPS cihazıyla bir fotograf çekip tüm yönlerden çektiklerimizle siteye ekliyoruz. Şimdiye kadar 5500 civarında noktanın keşfi yapılmış. 11000 civarında ki nokta ise keşfedilmeyi bekliyor, harika bir fikir!


Vefa bozacısında mola ver
Henüz orada içemesemde bizim de Akman Pastanemiz vardır. Orada içilen bir sıcak salep, üşümüş bedeninizi bir anda ısıtır.


Dağbaşında akan yıldızları gözle
Dağbaşında olmasa da Ankara Üniversitesi ' nin Rasthanesinde yüzyılda bir gelen kuyruklu yıldızı izlemeye gitmiştim.


Hıdırellez' de Tahtakuşlar ' a git
Hıdırellezde olmasa da yörenin şenliklerinin olduğu bir zamanda gittim. Sarıkız efsanesinin yaşandığı, hatta mezarının olduğu varsayılan yere kadar çıktık. Kazdağlarında olmak çok keyifliydi. Geleneksel çadırlar kurulmuş ateşler yakılmıştı. Ve gece, ay elini uzatsan tutacak kadar yakınımızdaydı.


Pontus Alpleri ' nde yayladan yaylaya gez
Karadeniz ve yaylaları mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Ayder yaylasına çıktım. Harikaydı. İnsan bir ay kalırsa ömrü uzar diye düşünüyorum o kadar güzeldi.

Kitap çok keyifle okunan bir kitap. Bence mutlaka almalısınız. Arka sayfalarda size ayrılmış boş sayfalara siz de kendi yapmanız gerekenleri listeleyebilsiniz. Elimizde yapılacaklar listesi olunca sanki herşey biraz daha kolaylaşır gibi, ne dersiniz?

Perşembe, Temmuz 05, 2007

Çiçek alır mısınız?


Sabahları böyle bir güzellikten alınan çiçeklerle güne başlamak kadar keyifli ne olabilir ki!
Ayaklarıma dolanan ve '' anne '' diyen tatlı sesin sahibine sarılmak, hadi bir fotograf çekelim demek,
sıcakta olsa parka gitmek, çimenlerde koşmak, dostlarla yapılan uzun kahvaltı sohbetleri...
Hepsi Elazığ ' da geçen kısa günlerde yaşandı.
Neva bir sürü arkadaş edindi, onlarla odalarında evcilik oynadı, ben yemek için peşinde koştururken o kesin bir dille '' hayııırrrr'' dedi, limonata içildi, kahvaltı da ceviz yenildi, Elazığ' ın çok sevdiğim tulum peynirinden tadıldı, kampüs içerisinde Neva dedesinin odasını ziyaret etti, orada olanların gözleri doldu, emektar Ramazan efendi gözleri dolarak karşıladı bizi ve Neva' yı , keşke dedesi de görseydi dedi, onun odasına elinden tuttuğu Neva' yla birlikte gitti, eski dostlar tekrar görüldü ve zaman çabucak geçti...
Şimdiyse yaz sıcağında ofiste çalışmaktayım. Bu sıcaklarda yapmayı en çok istediğim şey, güneşin girdiği odalarda güneşlikleri çekip, açık duran pencereden gelen serinlikle ayaklarımı uzatmak ve güzel bir film izlemek. Zaman akşam saatlerini gösterdiğinde yıkanmış balkonda çay içmek, dondurma yemek. Hiç acele etmeden günü yaşamak, kitaplara dalmak, boyama yapmak...
Yaz demek yavaşlık, rehavet demek sanki...Oysa daha çok var o günlere...

Salı, Haziran 26, 2007

Gezi


Kısa bir ara verdik. Tüm koşturmalara, hiçbir şeye yetişememe hallerine. Bu sefer Malatya-Elazığ taraflarındaydık. Tüm ailenin bir araya geldiği çok güzel bir düğündü sebep. Hep beraber yola çıktık.
Bu kısa mola öyle iyi geldi ki hepimize. Bir kere Neva biraz daha büyüdü. Gerçekten de sanki 2 yaş bir milat. İnanılmaz hızla büyüyor, hergün yüzü biraz daha değişiyor, elleri ayakları büyüyor. Artık derdini çok güzel anlatıyor. İnatçılık ve '' ben kendim yaparım '' halleri ise doruk noktasında. Çok güzel konuşuyor:) Bu bizi ayrıca keyiflendiriyor.
Yola çıkmanın en güzel tarafı önünüzde uzanan yolla beraber değişen doğaya tanık olmak, güzel müzik dinlemek. Sık sık mola vermek. Her gördüğümüz çeşmede durup soluklandık, sıcaktan bunalan bedenimizi soguk sularla yıkadık. Dağlardan gelen suların tadıda bambaşkaydı.
Neva için ilklerle dolu bir gezi oldu. Doğa çok güzeldi. Yer yer tek bir ağacın olmadığı sararmış tarlalar, yer yer renk renk çiçeklerle dolu bahçeler karşımıza çıktı.
Hava çok sıcaktı. Kimi zaman 43 dereceyi bile gördük termometrede. Sıcaktan bunalsakta serinlemek için içilen soğuk ayranlar vardı. Mis gibi kokulu çilekler, dallarda karadutlar. İşin en güzel tarafı bahçede o ağaçtan bu ağaca dolaşıp meyvaları dalından toplayıp yemekti. Mis kokulu henüz tam olgunlaşmamış kayısılar vardı. Uç uç böcekleri, cırcırböcekleri, karıncalar vardı. Neva' yla hepsini inceledik.
Yıldızlar daha bir parlak ay daha bir güzel gözüküyordu. Şehrin ışıklarından uzakta bir yerdeyseniz gökyüzü minik lambalarla doluydu. Biz her gece Neva' yla hem yıldızlara hem de aya iyi geceler demeden yatmadık. Sabah ezan sesleriyle uyandık, sabah güneşinin yüzümüze vuran ilk ışıklarıyla gölge yerlere kaçıp uyumaya devam ettik.
Kalabalık aile olmanın güzelliğini yaşadık. Eskiden gördüğüm minik çocuklar artık büyümüş birer delikanlı ve gençkız olmuşlar. Neva ise aralarında en miniği. Elden ele dolaştı. Bahçede çimlerin üzerinde yatıp uçak geçmesini bekledi. Sabahları bana mis kokulu güller topladı.
Uzun masaların etrafında toplanıp neşeyle yemekler yenildi. Karpuzun en güzeli tadıldı.
Sonra neredeyse bir senedir BaBa_HaKaN' ın görev yaptığı üniversiteye gidildi. Biz yokken neler yaparmış, nasıl yaşarmış tek tek denendi. İnsanların misafirperverliği ne güzel bir kez daha görüldü. Sabah kahvaltıya, öğlen göle yemeğe gidildi. Neredeyse '' aa burada da deniz var '' dercesine karşımıza çıkan Hazar Gölü etrafına yerleştirilmiş lokantalarda yemekler yenildi. Etrafındaki dağlar seyredildi. Harput' a çıkıldı. Şehre kuşbakışı bir de oradan bakıldı. Elimden geldiği kadar da fotograf çektim. Aşağıda şehirde sıcaktan kavrulan insanlar Harput' a çıkınca esen rüzgara kendini bırakıp şehri seyre dalıyor. Belki elde bir dondurma, belki de etrafta sayıları çok olan türbelerden birinin taşına yaslanıp bir türkü tutturuyor. Çocuklar heryerde aynı. Orada da koşuyorlar, köpek kovalıyorlar. Kimisi bizi görünce sakız satmak istiyor. Neva ' yla beraber taş topluyorlar.
Çok güzel bir düğün gördük bu sayede. Çayda çıralar oynandı, çok güzel halay çekenler seyredildi. Erkeklere halay çekmenin nasıl da yakıştığı görüldü. Gözler sıkça ıslandı. Gelin kızımıza kına yakıldı. Beyaz gelinliğin herkese yakıştığını düşündüm bir kez daha. Yelda'cım çok güzel bir gelin oldu. O giderken geri de kalan büyükler ağladı. Gelin almaya gelen damadın kapısı tutuldu. Kardeşlere kapı tutma parası veridi. Gelin arabasının yolu kesildi. Neşeyle arabalara dolup yola çıkıldı.
Biz hem düğüne katılıp hem de gezmeye çalışınca bir orada bir burada şeklinde sürekli gezer olduk. Son gün halamla Malatya ' da bakırcılar çarşısına gittim. Kayısı pazarını gezdim. Bulgur kaynatılan büyük kazanları tekrar görüp, çocukluğumun yazlara gittim. Yaz tatillerinde gittiğimiz Malatya' da büyük kazanlar kurulup bulgur kaynatılırdı. Sonra biz çocuklar onları sıcak sıcak yerdik. Kurumaya bırakılan bulgurlar tüm kadınlarca toplanıp ayıklanır, değirmene götürülürdü. Hala taze kaynayan ,sıcacık bugdayı yemeyi çok severim. Aklıma olgunlaşmış dutların serilen bir örtüye toplanması geldi. Henüz olgunlaşmamıştı dutlar ama biz yine de ellerimizi kırmızıya boyayan karadutlardan yemeden duramadık.
Herşey çok güzeldi. İnsan arada kendi topraklarına gitmeli, büyüklerini görmeli. Çocukluğuna dönmeli. Bu gezi çocukluğumun yaz tatillerinde Ankara' dan gittiğimiz Malatya' da geçirdiğimiz, henüz küçük birer çocuk olduğumuz günleri hatırlattı bana. Neva ile gitmek ise çok keyifliydi. Artık o da biliyor hangi ev bizim, Ankara neresi, halanın evi, babanın okulu nerede.
İşin güzel tarafı Neva ' ya bizim taktığımız adların yanına bir de '' pembe '' adı takıldı:) Orada sürekli herşeye pembe deyip durdu .
Artık '' pembe '' nasıl diye soruyorlar bize:)

Cuma, Haziran 08, 2007

Ben de !


'' Ben de ''
Artık Neva sevgisini çok güzel dile getirmeye başladı.
Aslında çocuklar bu işi biz büyüklerden daha sahici yapıyorlar. Mesela kendine yaklaşan bir kişinin sevgisini hemen hissedip ona göre yanıt veriyorlar. Bir bakmışız kucağına hemen gitmiş ya da '' hayırrr '' diye tutturmuş.
İşten dönüyorum. Neva kapıda karşılıyor beni. Kucaklaşıyoruz. Kulağına hemen '' seni çok özledim '' deyiveriyorum. Cevap hazır '' ben de ''. Bu cevapla yüzümde güller açıyor hemen.
Ya da yatakta oynuyoruz. Birden yine yaklaşıp kulağına '' seni çok seviyorum '' diyorum. Küçük gözlerini kapatıp kulağıma hınzırca yaklaşıp '' ben de '' deyiveriyor bir çırpıda. O zaman kucaklayıp öpmeye başlıyorum doyasıya.
Ya da evde oynarken birden dönüp '' Annemm, ben de '' diyor. Kendince '' seni seviyorum '' diyor.
Ya da başım ağrıyor. Yaklaşıp başımı küçük ellerinin arasına alıyor. Önce öpüyor sonra da sırtıma elini koyup
'' ay ay ay camımmm'' diyor.
Salı günü ilk kez eve geç geldim. İş için şehir dışına çıkmıştım. Dönüşüm gecikti haliyle. Yatma saatine yakın bir saatte kapıyı çaldım. Açılan kapıdan koşmaya başladı, iki yana açtığı kollarını boynuma doladı. Bir yandan da öyle bir '' anneemmm'' diyor ki. Gözlerim doldu hatta yaşlar aktı sessizce. Bana '' camım '' diyor. Üstümü değiştirirken, yanımda yaptıklarını anlatıp kollarımı öpüyor. Sonra birden '' ben de '' demeye başlıyor.
İşte o an aslında insanın sevgisini gösterme yollarının nekadar da basit olduğunu düşünüyorum.
Sadece '' seni seviyorum '' demek, sıkıca sarılmak, gözlerinin içine bakmak,
Ona içten bir '' camım '' demek.
Çocuklar sevgilerini o kadar basit ve sade bir dille anlatıyorlar ki!
Oysa biz içimizden gelse de şöyle doyasıya bir '' seni seviyorum '' diyemiyoruz,
Sıkıca sarılmıyoruz sevdiğimize şarkıdaki gibi '' ahtapot kolları '' ile.
Onların dünyası öyle güzel ve biz büyüklerin öğrenecek çok şeyi var küçüklerden.
Mesela ilk iş olarak, eve dönünce sarılalım sevdiklerimize sımısıkı ve onlara '' camımmm '' diyelim gözlerimiz kapalı:)
Ne dersiniz ?
Hiçbir karşılık beklemeden sadece öylesine içimizden geldiği gibi:)

Pazartesi, Mayıs 28, 2007

Haftasonu gezisi


Haftasonu Eskişehir ' deydik. BaBa_HaKaN' ın okulunun pilav günü vardı.
Biz de bunu bahane edip yola çıktık. Yemyeşil tarlalardan geçtik. Otlayan kuzular gördük.
Neva ' ya da anlatıyorum habire '' bak kuzular'', '' bak çimenler '' diye. O ise yanından hızla geçtiğimiz kuzular için '' anne bi daha '' diyor. Çalan şarkılara eşlik ediyoruz. Yol kısa sürede bitti. Güle oynaya vardık Eskişehir ' e.
Daha önce de gitmiş ve çok beğenmiştim. Şehrin ortasından geçen Porsuk çayı ayrı bir hava katıyor şehre. Üstelik yolda yürürken birden yanınızdan bir tramvay geçiyor. Çok modern ve çok güzeldi herşey. Şehir bir önceki gitmemize göre bayağı gelişmiş. Yapılaşma hızla artmış.
Benim dikkatimi çeken daha çok eski yapıların restore edilerek yeni işlevlerle yeniden kullanılmaya başlanması oldu. Eskiden hal olarak kullanılan yer bugün içinde şık kafelerin olduğu bir yere dönüşmüş mesela. Etrafta yeni yapılan, işlevleri yenilenen pekçok yapı vardı.
Anadolu Üniversitesi ise çok güzeldi. Önümüzdeki yıl 50. yılını kutlayacakmış.
Çekimlerin de yapıldığı Açıköğretim Fakültesinin önünden geçerken aklıma hani televizyonda siyah küt saçları, yuvarlak yüzü ve kravat yaka gömleğiyle ingilizce anlatan kadın geldi :) Uzun zaman özellikle de haftasonları erken kalkınca televizyonda hep karşımızda bulurdum onu:)
En güzeli ise oradaki arkadaşlarımızla buluşmamız oldu. Çocuklar büyümüş, en küçüğü ise Neva. Özellikle de ikizler Damla ve Çağla Neva ' ya çok güzel ablalık yaptılar. Pazar günü Barış' ta katıldı aralarına. Onların beraber oynamasını bizde keyifle izledik.
Bizim için dolu dolu ve çok keyifli bir haftasonu oldu. Üstelikte Ankara ' ya da çok yakın.
Tam bir üniversite şehri olan Eskişehir ' de herşey çok modern, öğrencilerle dolu dolu. Havanın da güzel olmasıyla herkes dışarıda, rengarenk, cıvıl cıvıldı.
Tadı damağımızda kaldı:)

Perşembe, Mayıs 24, 2007

Oyun


Sevgili Zeynep beni sobelemiş. Yeni oyuna beni de davet etmiş. İşte cevaplarım:

1- Daha önce yaşadığım 3 şehir?
Sadece ve sadece Ankara:) Burayı çok seviyorum.

2- Tatil için görüp önermek istediğim 3 yer?
Ben yıllardır Ayvalık, Akçay taraflarına giderim. Her yıl tatil için gitsem de benim için en unutulmaz olan Kaz Dağları ' na çıktığım günlerdi. Denizden daha çok yüksekler, yeşillikler ve temiz hava beni büyülemişti. Zeytin ağaçlarının gölgesinde oturmak çok güzeldi. O yüzden de ille de Kaz Dağları diyorum. Son yıllarda pek çok butik otel açıldı, hepsi de birbirinden güzel.
Sonra Doğu Kardeniz. O kadar sevmiştim ki oraları, insanını, yeşil rengini, yemeklerini. Hele de Ayder yaylasına çıkışımızı, her yerden akan şelaleleri, sisli havayı hiç unutamam. İnsan 1 ay kalsa yaylalarda kesin ömrü uzar diye düşünüyorum.

3- Görmek istediğim 3 yer?
Aslında biz BaBa_HaKaN' la beraber nereye gitsek mutlaka tadını çıkarır eğleniriz. O yüzden de yerin pek önemi yok benim için. Ama ille de İtalya ' yı görmeyi çok isterim. Hem mimarisi hem de yemekleri için:) Neva biraz büyüsün gezilerimiz başlayacak:)

4- Mesleğim?
Mimarım.

5-Dünyaya yeniden gelsem hangi mesleği yapmak isterdim?
Ben tasarım yapmak gereken her alanı çok seviyorum. Bu kumaş deseninden, el işlerine, yemek yapmaya kadar kapsar benim için. O yüzden de şimdi ki hayalim bir atölyemin olması ve orada kendime ait küçük şeyler tasarlamak, dikmek, çizimini yapmak, örgü örmek.. istiyorum.

6- Asla yapmazdım dediğim meslek?
İş başa düşünce mutlaka her mesleğin, işin üstesinden gelirim. Tabii mecbur kalmak istemem:)

7- Yaşam felsefemi oluşturan sözlerden biri?
Her işte bir hayır vardır ve iyi düşünelim ki iyi olsun:)

8- Bir kitaptan alıntı, sevdiğim söz:
'' Sonsuza dek yaşayacağımızı sanırız diyor yaşlı adam... Oysa dolunayı kaç kere daha göreceğimizi bilmiyoruz. Yirmi kez? Yirmibir kez ? Belki de daha az... Ama bizler bunu bilmez gibi davranırız. Sanki zamanımız ve yaşantımız sınırsızdır '' Buket Uzuner- Şehir Romantiğinin Günlüğü

9- Çok sevdiğim şiirden bir parça:
Bilerek mi yanına
almadın giderken
başının yastıkta
bıraktığı
çukuru

Güveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur iskelesi
ya da tren istasyonundaki
saatin doğruluğu kadar

Beni senin gibi
bir de annem terketmişti
ki göbeğimde durur
onun yokluğundan
bana kalan
çukur / Sunay AKIN

Oyuna beni de dahil ettiği için Zeynep ' e teşekkürler:) Ben de oyuna katılmak isteyen herkesi ebeliyorum:)

Pazartesi, Mayıs 21, 2007

En iyi ilaç: Zaman


Zaman gerçekten de en iyi ilaç oldu bizim için. Meme bırakma konusunda 1 hafta çok zorlandık. Ama Neva umduğumdan daha kolay alıştı bu yeni duruma. Sadece akşam yatarken kitap okuma saatlerimiz uzadı. İlk günler gece sık sık kalkarken artık onu da hallettik. Böylece ben de neredeyse 2 yıldan sonra ilk kez kesintisiz 4-5 saat uyuyabildim. Sabahları erken kalkıyoruz. Akşam yatarken beraber yatakta keyif yapıyoruz. Bu bazen bir dergiye bakmak bazen bir kitap okuma şeklinde oluyor. Neyse ki korktuğum gibi olmadı, daha kolay atlattık.
Sanki kutladığımız 2.doğumgününden sonra Neva daha hızlı büyümeye başladı. Neredeyse hepimizle farklı şeyler paylaşan küçük bir arkadaş olup çıktı. Havalarında güzel olmasıyla parka daha sık gitmeye başladığından beri, artık kendi kendine merdivenlerden çıkıp kaydıraktan kayıyor, salıncakta sallanırken şarkılar söylüyor.
Artık elimden tutup yürüyor heryere. Kolay kolay da yorulmuyor hani. Haftasonu çok sevdiğim Tunalı ' da Neva ' yla el ele dolaşmak öyle keyifliydi ki. Yemek için oturduğumuz yerde de uslu uslu oturdu. Köfte yedi ayran içti. Arada BaBa_HaKaN ' la bakışıp '' bu ne zaman büyüdü '' böyle deyip durduk:)
Büyüdükçe paylaştıklarımız artıkça herşey daha keyifli olmaya başladı. Çekirdek aile olarak, kendi kendimize çok güzel eğleniyoruz.
Zaman geçiyor.
Kızımız büyüyor.
Ne güzel ki paylaştıklarımız daha da artacak.
Yapmak istediklerimizi düşündükçe öyle heyecanlanıyorum ki:)

Çarşamba, Mayıs 16, 2007

İTİBAR ve KARAKTER / BaBa_HaKaN

İtibarı, içinde yasadığın ortam belirler
Karakteri, inandığın doğrular...

İtibar; sandığın şeydir;
Karakter; olduğun şey...

İtibar; fotoğraftır;
Karakter; ise yüz..

İtibar; dışardan gelir;
Karakter; içerden..

İtibar; yeni bir topluluğa girdiğinde sahip olduğundur;
Karakter ; giderken elinde olan..

İtibarın bir anda olur;
Karakterin ömür boyunca..

İtibarın bir saatte öğrenilir;
Karakterin bir yılda açığa çıkmaz..

İtibar; mantar gibi büyür;
Karakter; sonsuza kadar sürer

İtibar; zengin veya fakir yapar;
Karakterse; mutlu ya da mutsuz..

İtibar; insanların mezar tasına kazıdıklarıdır;
Karakter; meleklerin Allah huzurunda senin için söyledikleri..

William Hersey Davis

Çarşamba, Mayıs 09, 2007

Bitti !


Ne olduysa pazar günü oldu. Hava haftasonu neredeyse yaz sıcaklığındaydı.
Biz de pazar günü kahvaltıyı dışarıda yapmaya karar verdik. Ahlatlıbel hem bize yakın hem de bu mevsim için oldukça güzel bir yer. Oraya gitmeye karar verdik. Hazırlıklar yapıldı, gazeteler alındı, Neva ' nın oyuncakları derken yola çıktık. Bizim gibi düşünen çok kişi varmış meğer. Bir ağaç altına yerleştik. Çok güzel bir gün geçirdik. Etrafta koşuşan çocuklar, gökyüzünde renk renk uçurtmalar.
Herşey çok güzeldi. Parkta oynadık. Hatta epey yanmışız güneşten eve gelince fark ettik.
Ne olduysa dönüş yolunda oldu. Neva hala meme emiyor. Zaten ben de emmesi için elimden geleni yaptım. Hedefim iki yaş idi. Bunu da daha önce yazmıştım.
Dönüş yolunda Neva yine meme istedi. Bu kez '' anne meme tuzlu, pis '' dedi. Ben de işte vakit geldi diye düşündüm. Uzun zamandır en büyük sıkıntım nasıl memeden kesecektim sorusuydu. Bu durumu hemen değerlendirmeye karar verdim. Ve pazar gününden beri Neva meme emmiyor Bu durum gündüz bir problem yaratmadı. Fakat benim işten döndüğüm saatler ve gece emmelerinde problem yaşıyoruz. Akşam yatarken bir şekilde geçte olsa oynayarak yatıyoruz. Ama gece kalkınca işler değişiyor. İlk iki gün ne olduğunu anlayamadı. Ben sürekli konuştum. Durumu anlattım. Adını '' meme '' olarak tam söyleyemese de kendi kendine mızmızlanıyor, birşeyler istiyor, ağlıyor. İlk iki gecemiz çok ama çok kötüydü. O habire birşeyler isteyip ağlarken ben çaresizlik için de isteklerini yapmaya çalıştım. Hep konuşmaya çalışıp bol bol sarıldım.
O ağladı ben de ağladım. Dün gece neyse ki gece ağlamadı. Fakat uzun süre yaklaşık iki saat kadar kitap okuduk. Aynı sayfayı defalarca hem de! Ama ağlamadı ya bu beni çok mutlu etti. Çünkü onun ağlaması demek benim ağlamam demek. Yine güneş doğarken, kuşlar cıvıldarken uyuyakaldık. Bu gece 4. gecemiz olacak. Bakalım ne zaman düzene gireceğiz.
Ben kendi adıma çok memnunum Neva ' nın iki yaşına kadar emmesinden. Ona en iyi mirası bıraktığıma
inanıyorum. Oldukça sabırlı, uykusuz gecelere aldırmadan gönül rahatlığıyla ezirdim Neva ' yı.
Şimdilik tek isteğim bu sıkıntılı günlerin bir an önce geçmesi. Hem benim için hem Neva için.
Moralimiz bozuk biraz.
Eminim Neva düşündükçe pazar günü için kendine kızıyordur. Nasıl oldu da dedim diye düşünüyordur.
Bizi bu güzel havalar mahvetti anlayacağınız!

Not: Fotograf pazar günü karşılaştığımız Sardunya ' ya ait. Teşekkür ederiz. O güne ait anlamlı bir resim oldu bizim için.

Cuma, Mayıs 04, 2007

Bahar gibisi yok!


Bahar sen ne güzelsin!
Etraf mis gibi çiçek kokmaya başladı.
Bahçelerde leylaklar açtı, ağaçların çiçekleri yeşile döndü.
Herşey biran da oldu sanki.
Daha pazar günü ne çok üşümüştük evde,
Akşam işten çıkınca gökyüzü hala mavi.
Yürürken etraftan guguk kuşlarının sesi gelmekte.
Sabah kuş cıvıltılarıyla uyanıyoruz iki gündür.
Sesleri duyunca bugün de güzel olacak diye geçiriyorum içimden.
Yol boyunca bahçelere bakıyorum.
Hele de köşedeki apartmanın bahçesi bir harika.
Yok öyle güller yada menekşeler.
Küçük küçük papatyalarla dolu, görünce insanın yüzünü güldüren.
Sonra balkonlara çıkmaya başlamış herkes.
Bir bir atılmış sandalyeler, üzerlerinde renkli örtüler.
Balkon kenarlarına da renkli saksılar yerleşmiş, içlerinde yavaş yavaş dönen rüzgar gülleri.
Herkes daha bir yavaşlamış koşturmayı bırakmış sanki.
Ağır ağır yürüyorlar yolda, sırtları ısınsın yüzlerine gülümseme yerleşsin diye.
Sonra manavın tezgahı da pek şenlendi.
Renk renk herşey.
Abla bu da yeni geldi bak taptaze diyen manavın neşeli çırağı daha bir neşeli olmuş sanki,
Köşede ki çiçekçi amcanın çiçekleri daha bir arttı.
İçlerinde yine en güzelleri papatyalar, kocaman herbiri.
Etrafta sinekler bile uçuşmaya başladı.
Tezgahlarda yeşil erikler tuza batırılıp yenmeyi bekliyor,
kırmızı çilekler de krem şantiye,
Beklenen yaz hızla geldi,
Ankara ' nın sonbaharı ayrı güzeldir, baharı ayrı güzel.
Çok kısa sürse de baharı, ardından kavurucu sıcaklar gelmeden yine de yüzümüzü güldürür,
henüz ceket bile giyemeden bir bakmışız kısa kollu giymeye başlamışız bile,
Ankara bu,
her hali başka güzel,
her baharı ayrı güzellikte,
yaşanılası...

Salı, Mayıs 01, 2007

Yemek ve alışveriş


Geçen hafta bir öğlen tatilinde Neva ve Kaplumbağa buluştular. Beraber yemek yedik, zaman kısa olsa da görüştük. Kaplumbağa Neva ' ya bir sürü hediye getirmiş gelirken:) Çok güzel bir sepet içinde piknik seti, sonra yine tam da Neva ' ya göre olan fincanlar, tabaklardan oluşan başka bir set. Bir de güzel bir kitap. İlk karşılaştıklarında ikisi de annelerine yapıştılar :) Neva zaten hep böyle yapar ilk karşılaşmalarda. Yemek yemek için oturduk. Kağlumbağa açıkmış, bir güzel kollarını sıvadı koltuğuna oturdu başladı yemeğe. Tıpkı büyük adamlar gibi. Arada annesinin gösterdiği sallanan ağaç takliti yaptı. Kocaman gözlerini açtı, büyümüş büyümüş baktı:) Çok ciddi bir şekilde yemeğini yedi. Neva ' da tam tersi oturmadı. Beni habire çekiştirdi, dolaşmak istedi. Vitrinlere baktık, yürüyen merdivenlerle çıktı. Bu arada Kaplumbağa yemeğe devam etti. Karnı doydu sonra o da kalktı, dolaşmaya başladı. Biz de bu arada Sardunya ile sohbet ettik. Sonunda da dedik ki işte hayat, ne beklemeliydik ki zaten. Herşey olması gerektiği gibi. Küçük adam için öncelik yemek. Küçük hanımın ise gözü alışverişte, vitrinlerde. Tam da biz büyüklerde olduğu gibi. Yani boşuna kızmamalı , alışveriş biz kadınların genlerinde var:)

Yeni bir yaş


Annesinin bebeği,
Babasının hayatı,
Amcasının meleği,
Babaannesinin aşkı,
Anneannesinin balı,
23 Nisan ' da 2 yaşını bitirdi.
Zamanın çok hızlı geçtiğinden bahsetmeyeceğim.
Ya da ne çabuk büyüdüğünden.
Onunla geçen her an hepimiz için ayrı keyifli. Artık o da biliyor zaten kim kendisine nasıl sesleniyor, nasıl seviyor diye.
Babaanesi ile kitap okumayı seviyor mesela. Beraber bebeğine tülden elbise dikiyorlar. Oyunlarla, binbir numarayla yemekler yeniyor, kokular sürünüp süsleniliyor. Koridor da maç yapıp, top yakalamaca oynuyorlar. Perdenin arkasına saklanıp ebelemece oynuyorlar. Bol bol gülüyorlar.
Anneanne ile dışarı çıkmayı seviyor. Beraber '' pıtır pıtır '' yürüyorlar yolda. '' ananeeee hadii pıtıy pıtıy '' diyerek ben işe gidince mahalleyi dolaşmaya çıkıyorlar. Arabaların park ettiği yerde, kenarda oturuyorlar. Dahası Neva '' hadi '' diyor tam oturacaklarken bizimki kaçmaya çalışıyor. Kendince numaralar yapıp sözde kaçacak:)) Minik boyuna bakmadan anneanesini kandıracak:)
Babası ile büyük bir aşk yaşıyor. Bir '' babaaam '' demesi var ki:) Beraber müzik dinleyip ayakta dakikalarca dans ediyorlar. Boyama yapıyorlar.
Kendine göre herkesle birşeyler paylaşıyor. Benim içinse önemli olan mutlu olması.
Büyüklerimizin onun için yaptığı fedakarlıkları, özveriyi ise ne yapsam ödeyemem.
Ama sonuçta Neva çok mutlu. Genelde de sakin, güleryüzlü mutlu bir çocuk. Bu da bana yeter zaten.
Haftasonu yada akşamları beraber olduğumuzda yaşadığımız her anın nasıl da özel ve önemli olduğunu düşünüyorum. Kapıdan girer girmez tüm sıkıntıları, işyerinin koşturmalarını dışarıda bırakıp '' anne '' kimliğimi yükleniyorum. Kocaman bir gülümsemeyle sarılıyorum ona. Hemen benim terliklerimi getiriyor '' giy '' diye. Kucağıma çıkıyor. Yaptıklarımızı anlatıyoruz. Onu şaşırtan birşey olduysa gözlerini açıp anlatmaya çalışıyor:) Bu haline işte dayanamıyorum. Hemen öpücüklere boğuyorum onu. Gözlerine baktığımda tüm kırgınlıklarım, üzüntülerim bir çırpıda yok oluyor.
Bebeğim gün geçtikçe bana daha yakın bir arkadaş oluyor.
Hemen anlıyor beni. Sarılıp mutlu etmeye çalışıyor. Ya da kafasını yana eğip '' anneeemm '' diyor. İşte o an artık hiçbirşeyin önemi kalmıyor.
Doğduğu ilk anda gördüğüm şey o minik gözlerdi. Beni ararcasına dolaştı odada. Sonra birbirimize baktık ve rahatladık. İşte kavuşmuştuk. O büyülü an hiç aklımdan çıkmadı. Şimdi de heran birbirimizin gözüne baktıkça güven duyarız, kalabalıkta, korktuğumuzda, mutsuz olduğumuzda...
Daima yanında olacağım bebeğim!

Çarşamba, Nisan 25, 2007

Neva 2 yaşında !!


23 nisan 2007 Neva 2 yaşında!

Salı, Nisan 17, 2007

Baharla birlikte


Bahar iyice kendini hissettirmeye başladı.
Her taraftan çimen kokuları geliyor.
Bahçelerde çiçekler açtı.
Neva ' da bu arada iyice büyüdü:)
Artık derdini iyice anlatır oldu.
Hatta bize oyunlar yapıp yeni numaralar bile deniyor.
Cumartesi günü havanın da güzel olmasını fırsat bilip Neva ' yla yürüyüşe çıktık. Eveeet yürüyüşe. Artık pusete binmiyoruz yakın mesafeler için. Elimden tuttu '' pıtır pıtır '' yürüdü. Dışarı çıkınca ne yapacağını şaşırıyor. Önce koşmaya başlıyor sonra fazla uzaklaşmadan gelip elimi tutuyor. Neredeyse tüm bahçelere girdik, tüm çiçekleri '' uzaktan '' kokladık. Sevinçle '' anne papat '' deyip bana yerdeki minik papatyaları gösterdi. En sevdiğim çiçektir papatyalar. Çimenlerin arasında onları da görünce çok sevindim. Sonra yere konmuş kuşların yayına gittik. Neva ne kadar '' del del '' dediyse de onlar hemen uçtular. O da ellerine iki yana açıp '' gitttii'' yaptı.
Neva ' yla beraber hergün yürüdüğüm yol boyunca yürümek çok keyifliydi. Hergün geçtiğim sokaklar, kaldırımlar olsa da meğer keşfedilecek ne çok şey varmış dedim:)
O minik boyuyla benden daha farklı bakıyor dünyaya. Yere atılmış kağıtlara çok şaşırdı. '' anne pis'' dedi. Sonra kocaman bir yoğurt kabına dikilmiş çiçekleri de ilk o fark etti. '' Anne bak ayran '' dedi. O göstermeden hiç fark etmemiştim tabii.
Kaldırımların arasında açmış minik sarı çiçekleri de o gördü. Oysaki ben hergün koşar adım yanlarından geçip gidiyordum. Onları da eğilip kokladık, sevdik. Sonra çiçeklerini dökmüş bir agaca çok acıdık:) Dibinde durup uzun uzun '' ayyy ayy '' dedik. Tüm bahçelere girdik, sokak orada oturanlar tarafından nasıl görünürmüş bir de oradan seyrettik. Pencere önüne konmuş ahşap bankta soluklandık. Yatak, nevresim, örtü satan dükkana uğradık. Sonra kırtasiyenin camına yapıştırdığı resimlere takıldık. En çok pembe şapkalı bebeği beğendik, atları sevdik. Oradan yine '' pıtır pıtır '' yürüyerek simitçinin yanındaki piyangoyuca uğradık. Rüzgarda dönen piyango biletlerini izledik '' alkış '' yaptık. Sırtımızı güneşe dönüp üst sokaktaki kreşin bahçesine gittik. İçeriye giremesekte salıncaklara ve kaydıraklara el salladık. Arada '' annem '' diye elimi sıkıca tuttu arada bırakıp kendi yürüdü.
'' Buket Uzuner '' gelecekti kitabevine imza için. Ama ertelenmiş pazar günü gelecekmiş. Gidip onu da öğrendik. Yoksa kitabımızla beraber mutlaka orada olacaktık. Benim en sevdiğim yazardır. Ve son kitabını okuyorum bugünlerde:)
Kitapçının vitrinine de takıldık. Çocuk kitaplarına baktık, sokağa taşan müzikle biraz dans ettik.
Güneş alçalmaya başlayıp serinlik çıkınca birbirimize sarılıp evimizin yolunu tuttuk.
Her zaman biz mi birşeyler öğreteceğiz bu miniklere onlarda bize ne çok şey öğretiyorlar.
Geziden çıkarılacak dersler öyle güzel ki benim için. Bir kere etrafımıza daha iyi bakmak, görmeyi öğrenmek lazım dedim kendime. Yanından koşup gittiğimiz hayatta ne detaylar var oysa ki... Sonra bazen karşımızdakinin yerine de koymalıyız kendimizi. Bir de onun cephesinden bakmalıyız olaylara. Böyle olunca sanki zor sandığımız pekçok şey daha kolay gözükecek gözümüze. Arada boyumuzu küçültüp bir de o gözle bakmak gerçekten de çok zevkli. Aşağılarda da çok eğlenceli şeyler oluyor çünkü:)

Dip not : Neva bu tacını Turkcell reklamlarında ki antenlere benzetiyor. Bağlan yerine de uydurduğu '' baldi '' lafı kaldı. Yani biz bu taca '' baldi baldi '' diyoruz. Arada antenleri sallayıp ileşime katkımız oluyor:) Bu fotograf cumartesi çekilmedi. Yani Neva gerçekten de elimden tutup dolaştı:)

Salı, Nisan 03, 2007

Radyolu günler!


Gül dalında öten bülbülün olsam
Ötsem yanık yanık gönlüne dolsam
Aşkını dilesem kalbimi sunsam
Ne olur uğruna sararıp solsam

Baharım çiçeğim güzelim sevgilim
Sar beni kollarına canım diyeyim

Bir kuş olsamda pencerene konsam
Aşkın şarkısını sana okusam
Göğsünde yatsam biraz uyusam
Elemi unutup neşemi bulsam

Söz ve güfte : Neveser Kökdeş
Ses: Melihat Gülses / İncesaz-2

Radyoda ince ve içli bir kadın sesi şarkı söylemektedir. Aşktan,sevmekten, acılardan bahseder.
Kayıp haberleri anons edilir.
Az sonra sırada saat 20:00 ' ajans' ları...
Çocuk saati. Dilimiz Türkçemiz programı...
Polis Radyosu sunar...
Arkası yarın kuşağı...

Annem mutfakta yemek hazırlarken radyo hep açıktır. Az sonra yemeğimizi yer, önlüğümüzü giyer, okula doğru yola çıkarız. Radyoda çocuk saati vardır. En sevdiğim program ' Dilimiz Türkçemiz '. Erzincan' dan mektuplar yazan Özge ve ailesi...
Sabah kuşağının vazgeçilmezi 9:30 da başlayan ' Arkası Yarın ' programı. Merakla takip edilen radyo tiyatrosu pazar günleri olur.
Polis Radyosunda istekler saatinde bir dolu isim sayılır ve hangi şarkıyı istedikleri. Bir şarkı, arkasından bir dolu isim...
Kayıp haberlerinde orda burada unutulmuş sonbaharsa çoğunlukla şemsiye, valiz, çanta, palto...Akla gelmedik binbir şey.
En kötüsü kaybolan kişiler. Sırayla isimleri, yaşları, oturdukları semt ve nezaman kayıp olduklarına dair bilgiler. En çokta bunlara üzülür, kaçmış yada kaçırılmışlarsa başlarına ne fena şeyler gelmiş olabileceğini düşünür üzülürdüm.
Sonra dedem... Odasına çekilir o büyük ve ahşap renkli radyosunun karşısında radyo düğmesini bir iki çevirir, cızırtılar, ardından ' saat 20:00. Sırada ajanslar ' anonsu. Dedem koltuğuna oturur - ki bu da radyonun yanındadır- bir sigara eşliğinde loş odada haberleri dinlerdi.
Ya da aylardan temmuzdur. Okul tatil olmuştur. Kızlar balkonda örgü örer, erkekler sıcaktan gölge bir köşe bulmuş orada misket oynar, annelerde kızartma yapar patates, patlıcan karışık. Hava sıcak olduğu için balkon kapısı açılmış tüm koku mahalleye yayılırken hareketli bir türkü kulaklara gelir. Neşeli bir anne bir yandan yemek yapar bir yandan da radyoda ki şarkıya eşlik eder.
Yetiştirilmesi gereken ödevler vardır. Bu gece sabahlamak gerekecektir. Şu çizimlerde bir türlü bitmez. Ama radyoda geceyarısından sonra başlayan program bana eşlik edecektir. Hem nasılsa artık özel radyolar kurulmuş,çeşit artmış, herkes kendine göre bir kanal bulmuş, onu dinler olmuş. Hatta arkadaşlar arasında çoğunluk çizim yaptığından ,birbirine şarkı gönderen, istekte bulunanlar için okul radyosu bile kurulmuş.Uykusuz gecelere eşlik eden programcılar var artık.
Radyo benim hayatımda bir vazgeçilmez. Öyleki iş yerinde bile önceleri kulaklıkla, şimdilerde küçük radyomla bu sevdam devam etmekte. Artık hernekadar televizyon ağırlıkta olsada yaşamlarımızda, ben illede radyo diyenlerdenim. O sihirli kutudan çıkan sesler, anlatılan hayatlar hep alıp götürmüştür beni...Uzak diyarları, yeni hayatları öğrenmiş, hep heyecanlanmışımdır.
Sanki geçmişe dair bir iz, ondan bir hatıra gibi gelir bana radyom. Şimdilerde çok konuşan dj 'ler, kötü şarkılar olsada yine de seçmek için ve yeni şeyler öğrenmek için pek çok seçenek var. Radyolara bağlanıp konuşan, yorum yapan insanları görünce aslında hala çok dinlendiğini görüyorum. Ama benim aklım hep yağmurlu günlerde, soba başında dinlenen ' radyo tiyatroları' nda kaldı.

Bu da benim eski günleri hatırlatan minik radyom :) Sizlere de radyolu günler dilerim!
Dip not: Bu radyo konusu ANKAN ' DA sevgili Sardunya yazınca tekrar gündeme geldi.
Aktrise ödev olarak verilmiş '' bir radyo programı '' hazırlaması. Aklıma bu eski yazım geldi.
Dip not: Neva bu fotografta 9 aylık:)

Pazartesi, Şubat 26, 2007

Kavanozda balık


Neva ' nın cdleri de artık evde ayrı bir bölümde sıralanmaya başladı.
Önce Dahi bebek cdleri, onların pek yüzüne bakılmadı.
Sonra ilk zamanlar yine ilgilenmediği ama sonradan çok sevdiği '' teletubbies'' cdleri.
Artık istediği zaman gidip seçtiği bir cdyi yerleştirip, oturup izliyor. Tabii efendim bakmayın boyunun küçük olduğuna onun da zevkleri,istekleri var. O anda belki de dans cdsini değil de hayvanlarla ilgili olanı izleyecek. Siz nerden bileceksiniz. Alacak tüm cdleri karıştıracak sonra '' beğen'' yapacak yani '' beğendim '' diyecek. Belki de müzik dinleyecek. O zamanda yine sevdiği şarkıların olduğu bölüme gidecek ve yine kapaklarından tanıyacak içindekileri. İstediği varsa alacak annesi de müzik setine koyacak ve dans başlayacak.
Şimdi ki çocuklar gerçekten de çok şanslı. Çünkü onlara henüz bu yaşta bile seçme özgürlüğü veriyoruz. Seçmeli ki kendi zevkleri oluşsun,beğendikleri ve beğenmediklerini kendi yaşayarak öğrensin. Hayatı boyunca da bu hep böyle olsun. Kendi özgür iradesiyle karar versin herşeye.
Onlar küçük ama düşünmeliyiz ki bazen onların da canı sıkılablir. Keyifsiz olabilirler. O yüzden de ben hiçbir şey için ısrar etmiyorum. Mesela geçen gün çorba içirecektim. İki kaşık aldı ve '' beğen '' yaptı. Bu sefer ki beğenmedim demekti. '' Acı, acı '' demeye başladı. Meğerse çorbanın tuzu yokmuş ve küçük hanım
'' beğenmemiş ''.
Tabii ki ille de benim dediğim olacak diyen çocuklardan olmasını da istemem.
Bu durumda da yine benim seçtiklerimden kendinin seçmesine izin veriyorum. Dolaylı da olsa şimdilik müdahale etsemde seçim haklarına, böyle bile olsa yine de seçim yapabiliyor kendince.
Yoksa dediğim dedik diyen, yapılmayınca ağlayan çocuklardan olmasını tabii ki istemem kim ister ki.
Aslında onlar doğduklarında karekterleri ve zevkleriyle doğuyorlar. Çok yanlış olmadığı sürece seçim yapmanın keyfini onlar da sürmeli bence.
Gelelim tekrar cd faslına. En son aldıklarımız arasında ( ki bir şey iyice tüketilmeden bir başkası alınmıyor ) Elmo's world cdleri vardı. Hareketli, danslı cd içinde bir de balık '' dorothy '' var. Biz balık dedikçe Neva ' nın da ilgisini çekti. BaBa_HaKaN ' da sürpriz yaparak bize '' dorothy'' i getirdi.
Şimdilik Neva Dorothy ' nin neden ağzını sürekli açtığını anlamaya çalışıyor. '' anne mama'' diyor. Sonra
'' ayyyy''. Açıkmış yine mama istiyor diyor. Arada elindekilerden vermek için masaya çıksada şimdilik uzaktan bakışıyorlar. Neva ' da onun gibi ağzını yapmaya çalışıyor:) Ancak tüm işler bana kaldı. Üstelik çokta çabuk kirleniyor. Hergün mama, sık sık su değiştirme. Bana yeni iş çıktı yani:)

Perşembe, Şubat 15, 2007

Sürpriz


Sabah uyandığında hava karanlıktı.
Belki de erken diye düşündü.
Oysa ki kalkma saatine fazla da kalmamıştı.
Vaktin oluşuna sevindi. Yorganın altına girdi.
Yanında yatan küçük ayaklara dokundu elleriyle. Sıcacıktı. Ufaklık şöyle bir kıpırdandı. Aman dedi kalkmasın henüz erken. Ellerine baktı minicikti. Uykuya daldı.
Uyandığında etrafta parlak bir güneş vardı. Minik kız da uyanmıştı. Sarılıp ‘’günaydın ‘’ öpücüğü verdiler birbirlerine. Önce hırkalar giyildi.
Kapı çaldı. Babaanne gelmişti. Minik kız babaannesinin kollarına giderken kadın hazırlanmak için içeri gitti.
Havaya şaşırdı. Daha dün radyoda duymuştu sağanak yağış olacaktı. Neyse dedi güneş herzaman daha iyidir. Çabucak üzerini giydi. Minik kızının el sallamaları eşliğinde yola çıktı. Hava çok güzeldi. Gökyüzü pırıl pırıldı. Beyaz bulutlar geçiyordu. Koşar adım işe ulaştı.
Masaya oturdu. Evden getirdiği limonlu çayını içti. Radyosunu açtı. Radyoda 14 Şubat ile ilgili şarkılar mesajlar vardı. Eli telefona gitti. Çaldı çaldı açan olmadı. Sonra tekrar ararım diyerek işe koyuldu. Bir çay molasında tekrar aradı. Telefonu açan ‘’ dışarıdayım canım ben seni arayacağım ‘’ diyerek kapadı. Elinde telefonla kalakaldı. Üzerinde durmadı. Planlar yapmaya başladı. Bugün bankaya uğranacaktı. Kredi kartının son günüydü. Sonra minik kız için alınacaklar vardı. Markete de gitmek gerekti. Biraz erken çıkmalı diye düşündü. Yoksa 1 saatlik öğle tatili yetmeyecekti.
Pencereye arkası dönük çalışıyordu. Karşısında bir koridor, gelen geçen. Sıradan bir gündü işte. O kendini Cuma günü için ayarlamıştı. Hem bugün akşam alışveriş merkezine de gidecek sürpriz birşeyler bakacaktı. Öyle planlamıştı.
Zaman hızla geçiyordu. Çantasını kontrol etti. Ödenecek faturaları aldı. Pencereye baktı. O da ne hava kararmış bardaktan boşanırcasına bir yağmur yağmaya başlamıştı. Nasılda biliyor şu meteoroloji uzmanları diye düşündü. Aklına çıkarken çantasından çıkardığı şemsiyesi geldi. İki gündür yağmur yağacak diye yanında taşıyordu. Gülümsedi. Olsun ıslanayım da tek yağmur yağsın dedi. Bu yıl hiç yağmur yağmamıştı.
Çantasını eline aldı. Neyse ki şapkası vardı. Sıkıca sarındı. Dışarı çıktı. Gerçekten de yağmur tüm hızıyla yağıyordu. Bahçe kapısına varınca gözlerine inanamadı. O gelmişti. Hem de uzaklardan. Arabadaydı. Ama nasıl olurdu. Koşarak arabaya bindi. Birbirlerine sarıldılar. Adam yine yapmıştı yapacağını. Bu güzel günde onu yalnız bırakmamış sürpriz yaparak gelmişti işte. Hemen sevdikleri pizzacıya gittiler. Eleleydiler. Kadın hala inanamamıştı. Çok şanslıydı. Bu ne güzel sürprizdi. Hani Cuma günü gelecekti.
Yağmur hızla camlara vururken onlar kavuşmanın tadını çıkarıyorlardı. İşte sevgililer günüydü. Aslında birbirlerine kavuştukları hergün onlar için özeldi.
Yağmur da nasıl şaşırtmıştı onu bugün. Zaten sürprizlerle dolu bir gündü. Yağmuru hep sevdi kadın. Cama vuran sesini, içeride sıcacık mekanlarda yapılan sohbetleri. Sıcak çorbaları geldi. Onlarda sıcak bir kaşık aldılar. Kadının içi daha bir ısındı. Gözleri küçüldü, doldu. Aşk böyle bir şey dedi. Sıcak çorbasından bir yudum daha aldı. Adam tatlı tatlı konuşmaya devam etti...

Pazartesi, Şubat 12, 2007

Komik kız


Bu aralar gezgin olduk. Bir babaanne de bir anneanne de kalıyoruz:)
Neva bu duruma bayılıyor. Karıştırılacak yeni köşeler, keşfedilecek odalar çıkıyor karşısına.
Mesela babaanesinin evinde hangi çekmecede kaşıklar durur, tencereler nerededir, sonra bi koşu banyoya gidip dolaplar nasıl açılır, arkasından biz koşarken nasıl gülerek kaçalır bunları öğrendi. Sonra her akşam eve gelen amcasının terlikleri nerededir bilir, kapı çalınca elinde hazır bekler terliklerle. Ayakkabılarını çıkartmadan terliklerini uzatır sonra da amcasını öpmeye başlar. Önce yanaktan, sonra önce sağ göz sonra sol gözden evet gözünden en son da gıdısından:) Aynı şeyi amcası da ona yapar. Tıpkı babası gibi amcası da onu kucaklar beraber tüm gün beklenilen müzik setinin başına geçilir. Beraber dans edip şarkı seçerler. Tıpkı babasıyla yaptığı gibi. Minik Neva bu aralar babasının hasretini amcasıyla gidermeye çalışıyor. Ama sadece çalışıyor. Telefonu eline alıp babasını arıyor. Ona şarkı söylüyor. Yaptıklarını anlatıyor. Sonra bi de gelen herkese babasını nasıl yolcu ettiğimizi anlatıyor. '' emmi'' si gelmiş, buuu serpmişiz, sonra bay bay yapmışız, düt düt diye gitmişler. Yani amcası gelmiş babasının arkasından su dökmüşüz onlar giderken de kornaya basıp düt düt yapmışlar. Hasretlik zor olsa da şu aralar başka seçeneğimiz yok ne yazık ki...
Günden güne büyüyor bebeğim. Bazen öyle şeyler yapıyor ki şaşırıp kalıyoruz. Tüm söylenenleri pür dikkat dinliyor. Kendisiyle ilgili bir konuysa hemen katılıyor.
Doktor setiyle oynuyor. Herkesin ateşine bakıp onlara '' öhhöö öhhöö'' yaptırıyor. Sonra iğne yapıyor, öpüp atta yolluyor. En büyük eğlencesi benim çantamı karıştırmak. Elinden zor alıyorum. Bayılıyor. Bense onun bu büyümüş hallerine çok gülüyorum.
Saklambaç oynuyor. Önce kapı arkasına sonra perde arkasına. Saklanıp bizi çağırıyor. Biz gidince de çığlığı basıp kahkahalar atıyor. Geçen çarşamba tam da Avrupa yakası varken uyumuşken uyandı. Televizyonda Makbule koltuğun arkasına saklanmış dantel örüyor. Neva onu görünce sanki az önce uyuyan kendi değilmiş gibi gülmeye başladı. '' anne abla ebe '' deyip gülüyor. Yani abla saklanmış ebecilik oynuyor. Onu nasıl gördün sen hemen. Çok güldüm çok:)) Komik kız olacak Neva. Ya da bize öyle geliyor. Yani herşeyi bizi mutlu ediyor, onun gülen yüzü bizi daha da keyiflendiriyor.
Tüm güzellikler senin olsun bebeğim!

NEVA / Korkular ve Sevilenler


En sevdiği renk : Pemmmbee
En korktuğu şeyler :
1- Elektrik süpürgesi. Ne yazık ki çok korkuyor sesinden. Saç kurutma makinası ve çamaşır makinasını neyse ki hallettik. Ama elektrik süpürgesinin sesini duyunca '' anne kokktu '' diye bana yapışıyor. Korkuyu öğrendi sayesinde. Teletubbies de çıkan hortumlu süpürgeden de çok korkuyor. Hemen değiştiriyoruz.
2- Yumuşak tüylü şeyler. Yumuşak ayılar. Sonra kurdele ve lastik. Evet kurdele. Acayip korkuyor ve elleyemiyor.
3- Bir keresinde kurabiye yapıyordum. Yuvarlaklar yapmıştım. Görünce öyle korktu ki üzerlerini kapattım içeri gitmek zorunda kaldım:) Neden anlamadım ama. Zaten onların dünyası öyle farklı ki. Bi kere boyları ufak. Minicik adamlar olarak dolaşınca onların gördükleri bizden farklı oluyor. Bazen onun boyuna inip şu an neleri görüyordur diye deniyorum kendimce:))

4-Mikser ve Rondo sesi. Çok ama çok korkuyor. O uyuyunca çalıştırıyorum ((:

5-Banyoya evet ama sac yıkama kısmına hayır!!! ilerde boneyle yıkanır gibi geliyor:))

En sevdiği şeyler:
1- Dans etmek. Sevdiği şarkıları dinlemek. (TRT 1 de Grup Surup favorisi bu aralar:))) )

Teletubbie serisinin "dans edelim "cd si bir baska ilgi alanı ve son olarak bizim CD'ler:)))
2- Kitap okumak ve Gazete sayfaları çevirmek (gazete= la laaa demek )
3- Kule yapmak.
4- Küplerini üst üste koyup sonra onları AY AY AYYY diye numaradan bağırarak yıkıp koltuğun altına atmak:))
5- Atmak dedim de nasıl da aklıma gelmedi televizyonun kumandası. Hayır kumandaya değil atmaya bayılıyor. Nerede olsa görüp bi koşu gelip hemen atıp bizi bekliyor:) Ne yazık ki:))
6-Araba da gezmek. Gezerken meme emmek:)
7-Dışarıya çıkmak. Kim sevmez ki:)
8- Şu aralar antep fıstıkçı oldu. Çıt çıt istiyor bizden. Ama efendim kendi açacakmış. Bir süre vermesek de sonra kızıp tabağı ters çeviriyor:)
9- Süslenmek. Anne çantasını, cüzdanında ki kartları karıştırmak. Onları koltuğun altına ve halının altına saklamak.
10- Beğenmediği şeyleri doğru çöpe atıyor. Her ne olursa olsun:) Ama hemen yerini söylüyor çöp diye:)
11- Odasındaki dolabının çekmecelerini boşaltmak. Ben de sabırla bekliyorum. Bir çıkarıyor sonra katlıyor, yerlerini değiştiriyor. Bana gösteriyor. Bazılarını bebeğine giydirmemi istiyor.
12- Akşam olduğu zaman yatma saatine yakın ayakkabı ve çoraplarını çıkarıp gezmek istiyor. Biz yakalamaya çalıştıkça kaçıyor. Evin için de koşup duruyoruz:)

13- Kendisi kadar kocaman büyük bebeğiyle gezinmek. Başka hiç bir bebek onun yerini tutmuyor:)))

14- Evdeki Büyük CD dolabının icindeki CD leri büyük bir gayretle devirme hevesinde olmak... sandalye koyarak engellenmiş durumda şu an:)))

15- EBEeee !!! Oynamak, saklanmak, bulmak...

16-Sokaktaki tüm hayvanlar.. Özellikle kediler ve kuşlar...

17- Geniş ve boş bulduğu tüm mekanlarda kendi başına gezmek el tutmadan ama kafasına göre Özgür kız yaaa :)))



En sevdiği yemek ve içecekler:


Bu zamana, onun keyfine, kimin yedirdiğine çok bağlı olsa da bizim de bir listemiz var.
1- Ballı ıhlamur. Özellikle hasta olduğunda sadece bununla beslendi diyebilirm.
2-Pilav. Her zaman yemese de kaşığını alıp bir karıştırır ama mutlaka tadına bakar:)
3-Makarna. Merakla pişmesini bekler. Dersiniz ki şimdi bir tabak yer. Üstelik sade olarak sever. Tabağını alır. Acıkmışsa ve keyfi yerindeyse epey yer. Sonra tabakta kalanları ters çevirir. Ki işin eğlenceli kısmı da budur zaten.
4-Mercimek çorbası. Ya da şöyle diyeyim katıp karıştırıp yaptığımız tüm sebze çorbaları.
5- Duruma göre ıspanak yemeği.
6-İçeceklerin başında ballıdan sonra '' manda '' yani mandalina suyunu sever. Hüp hüp diye içer. Biz zorlarsak döker tabii. O yüzden de zorlamamak gerekir. İçmezse tek yudumda hemen vitamini gitmeden bizim tarafımızdan içilir:)
7-Çay. Evet çayı da seviyor. Tabi ki bardak bardak değil sadece birkaç yudum alıyor. Ama onun da hakkını veriyor doğrusu. Her yudumda bir ohhh çekişi var ki insanın canı çay istiyor:) Yoksa ben de biliyorum ki kansızlık yapar, kanda ki demir emilimini azaltır ama dedim ya sadece birkaç yudum :)
8- Omlet. Haftasonları kahvaltımıza eşlik ediyor.
9-Sıcak çikolata evet evett ama sadece MC DONALDS'ın ki. bizimkilere ortak olduğu için artık bir bardakda ona alınıyor.
10- Bu liste bana göre uzar gider. Ama Neva ' ya soracak olursanız tüm bunları elinin tersiyle iter. Onun için varsa yokda '' meme ''. Ondan daha güzel, sıcak, içini ısıtan, anneye sarılarak yenen / içilen başka ne var ki!! Neva o yüzden de '' memeci ''. Ben olduğum zaman ne yemeklerin tadı var ne de içeceklerin. Ben de sabrediyorum. Birkaç ay kaldı. 2 yaşına kadar meme var ama sonra olmayacak. Bakalım Neva ne yapacak. Çok zor işim çok !!

Salı, Şubat 06, 2007

Küçük ayaklar


Soguk, bir türlü yağmayan kar, geçmeyen hastalıklar...
Kat kat giyinmeler, kızaran burunlar, içilen ıhlamurlar...
Ballı ıhlamurun yerini yavaş yavaş alan ilaçlar, hep yorgunluk hali...
Rutin işler, evin sıcaklığı, kaynayan demlikteki çayın buharı...
Sıcak banyo sonrası içilen bitki çayları, giyilen hırkalar...
Televizyonda dizi keyfi, diz üstü battaniye...
Şöyle bir karıştılan dergi ve kitaplar, bir türlü okunma sırası gelmeyen gazeteler...
Kapı kenarına yığılmış gazetelerin üzerinde Neva ' nın bebeğinin kutusu...
Dağınık saçlar, bolca sürülen nemlendiriciler...
Radyo keyfi, eski albümlerin karıştırılması...
Bir Erol Evgin bir eski Ajda şarkıları...
Bitmeyen işyeri dedikoduları, kapı önü fısıldaşmaları...
İşe geç kalma telaşı...
Esen rüzgar, savrulan atkılar....
Sıcacık şapkalar...
Evde olmanın keyfi, işe gitmeme kaçamağı...
Sabah kalvaltıları, içilen çaylar, dağınık yataklar...
Neva ' nın mis kokusu, küçük ayakları...
Gözünün önüne düşen saçı elinin tersiyle şöyle bir iteklemesi...
Gece ateş nöbetleri, uykusuz geceler, meraklı telefon konuşmaları...
Televizyonda yemek tarifleri, kavga eden kadınlar...
Erken inen gece karanlığı, tencerede ki çorbanın tıkırtısı...
Öğle sonrası uykuları, kalkınca gözlerdeki mayhoşluk,
Kuruyan ağızlar, içilen ılık içecekler...
Kalabalık aile olma hali...
Sabah uyanınca etraftaki karın güzelliği, nihayet yağması...
Arabaların karlı yollarda ki izleri, sokak lambasını ışığında yere düşen kar taneleri...
Neva' nın '' ka'' diyerek cama yapışması...
Kızarmış ekmek kokusu, akşam telaşı...
Dondurucu soğuk...
Son haftalar böyle geçti işte, hem bir koşuşturma hali hem de rutin işler,
Güzel güneşli günlerin hayali ile...

Pazartesi, Şubat 05, 2007

NEVA’nın Şarkıları

O artık kendi şarkılarını dinliyor
Evet… evet
O uzuuuun zamandan beri bizim evin ÖZGÜR KIZI :)
Kim mi ?
Tabii ki Neva…
Acaipp bir ritm duygusuna sahip,
O uzun süreden beri kendi sevdiği şarkıları dinliyor.
CD kapaklarından sevdi şarkıyı seçiyor
Ve sevdiği şarkıların ritmiyle dans etmeye bayılıyor.
Ve eğer ev ya da araba dışındaysak ve küçük hanımefendinin canı müzik dinlemek isterse
Sevdiği şarkıları liste olarak bize sunuyor.

Onun da Top 5’i var!!!

İşte NEVA 5
1-OKKA ( Hokka - Nazan Öncel )
2-PİYİ ( Peri – Nil Karaibrahimgil )
3-VİTTİ (Vitrin – Ajda Pekkan )
4-YA YA ( Aşkım Baksana Bana - Nazan Öncel )
5-LA LAA (Lay la lay la lay – Gülben Ergen


Unutmadan;
- Dans tek başına zorunlu olmadıkça yapılmıyor ( Baba ya da Anne ya da Ailenin diğer fertleriyle birlikte katılım şart!!
-Eller yumruk yapılıyor ve havaya sağlı sollu sallanıyor ki özellikle VİTRİN şarkısında bu belirgin!
-Şarkıların tekrarı her daim mümkün olabilmeli,

En Son Olarak ;
- Nevaaaa seninle dans etmeyi özledim Babacım !!!!
haydi ellleeeeer havaya dıttt dıttt dıtttt dııııııııııııııııııııııı :))))))))



BaBa_HaKaN

Pazartesi, Ocak 22, 2007

Alışveriş


Geçen hafta hastalıkla geçti. Neva çok hastaydı. Önce ateşle başladı herşey. Ardından burun akıntısı ve boğaz ağrısı derken günler çok yorucu geçti. Minik Neva bu arada yemek de yemedi iyice minik oldu! Onun öyle tatsız olması hepimizi çok üzdü. Geceleri uyumadan bekledim, saat başı ateş kontrolü, ısıtılan bezler gögsüne kondu, ballı ıhlamurlar içildi. Bu arada sadece canı '' ballı '' istedi. Demlenmiş ıhlamurun içine bir çay kaşığı bal katarak yaptığımız ballıyı çok sevdi. Başka da bişey yemedi zaten. Çok zayıfladı çok...
Neyse ki haftasonuna doğru durum biraz daha düzeldi. Hatta pazar günü biraz dışarı bile çıktık. Ki her zaman yağmurda, karda dışarı çıkan Neva için sıkıcı günler olmuştu. O da bu durumu alışveriş yaparak atlattı. Gördüğü bebek arabasına yapıştı. Sırtına da legolarını astı:) Bu haliyle onu görünce biraz daha büyümüş derken, daha dün hasta yatağında yatan benim minik bebeğimdi diye düşünüyorum. Hani denir ya anneler için yavruları hiç büyümez diye! Gerçekten de! Tabii bir de anne olunca anlıyor insan annesini daha çok!

Pazartesi, Ocak 08, 2007

Ekmek kokusu


Bazı kokular vardır insana sebepsiz mutluluk verir, içini huzur kaplar. Bir anda nereden geldiğini anlamak için başınızı çevirir, kokunun geldiği yeri bulmaya çalışırsınız. Yeni çekilmiş kahvenin kokusu için etrafa bakarız, gördüğümüz dükkanın yanına yaklaşır kahve almamak için kendimizi zor tutarız. Taze çimen kokusu için etrafta bahçe arar, yağmur sonrası toprak kokusunu içimize çekeriz. Mis gibi kokan ekmek kokusu için ise etrafta bir fırın arar gözlerimiz. Aklıma hemen taze çay, ekmek ve zeytin üçlüsü gelir.Sabah taze ekmek kokusuyla uyanmak gibisi yoktur. Hele de hava yağmurlu ise. Kızaran ekmekler insanı mutlu etmeye yeter bile.
Bu aralar ekmek yapmak çok hoşuma gidiyor. Bayram sabahı içinde hem '' yogurmadan ekmek '' tarifinden hem de evcini ' nin zeytinli ekmek tarifinden yaptım. Her iki ekmeği de aynı gün yaptığım için pişerken ev, ekmek fırını gibi koktu:) Zeytinli ekmek yapılması kolay, son derece lezzetli ve yumuşak bir ekmek oldu. Gerçi ben piştikten sonra her ikisini de nemli bezle sarıp dinlendirdim. Tariften ne kadar büyüklükte bir ekmek olacağını tahmin edemediğim için de bir borcama yerleştirdim hamuru. O kadar kabardı ki ikiye kesince bile kocaman ekmeklerim oldu. İçerisine konan bal ayrı bir lezzet ve yumuşaklık kattı bana göre. Daha önce bal katarak bir tarif denememiştim. Yaptığım ekmekleri paketlere koyup birer kurdele ile süsledikten sonra bayramın ilk kahvaltısını yapmak için Neva ' nın babaannesine doğru yola çıktık. Ekmekler herkes tarafından çok beğenildi. Yedikçe yanına şu da güzel olur ya da bir daha ki sefere şu da katılabilir diye yorumlar yapıp durduk. Mesela ceviz de güzel olabilir dedik. Ekmekler çok bereketli oldu. Ancak çok lezzetli oldukları için fotograf çekemeden tükendiler. Elimde kalanlarla bir kaç fotograf ancak çekebildim. Haftasonu ya da gelen misafirler için oldukça lezzetli bir tad. Denemeyi fazlasıyla hak ediyor:)
Ekşi maya için:
1 su bardağı sıcak su
2 tatlı kaşığı taze maya ( ben instant kullandım )
1 bardak un
Hamur için
2/3 su bardağı sıcak su
3 yemek kaşığı bal
4 tatlı kaşığı taze maya ( ben instant kullandım )
1/4 su bardağı + 1 tatlı kaşığı sıvı yağ
4 3/4 su bardağı un
1 yemek kaşığı tuz
Hazırlamış olduğumuz ekşi maya
1 3/4 su bardağı çekirdekleri çıkarılmış siyah zeytin
Ekşi maya için: Bir kase içerisine maya ve suyu koyup karıştırdım. Unu da ekleyip iyice karıştırdan sonra üzerini örtüp 30 dakika mayalanması için kaloriferin yanına koydum. Üzerinde minik baloncuklar oluştu.

Hamur için: Geniş bir kabın içine su, bal ve mayayı koyup elimle iyice karıştırdım. Yağ, un, tuz, ekşi mayayı ekleyip iyice yoğurdum. Son olarak zeytinleri ekledim. Onları da iyice karıştırıp yumuşak bir hamur elde edince üzerini örtüp 30 dakika mayalanması için bekledim. Süre sonunda zaten hamur kabarmıştı. Hafifçe yağlanmış bir borcama, mayalanan hamuru tezgah üzerinde birkaç kez daha yoğurduktan sonra yerleştirdim. Üzerini örtüp bir 30 dakika daha beklettim. Üzerinde ki kabuk oluşumu için elimi hafif ıslatıp üzerine sürdüm ve bir bıçakla ortasına bir çizgi attım. Geçen sene fırın projesi çizerken yaptığım araştırmalarda bunun hamur içinde ki karbondioksitin dışarı atılması için yapıldığını ve ekmeğin iyi pişmesini sağlamak için gerekli olduğunu öğrendim. Böylece ekmeğe klasik şekli olan ortasında ki kıtır çizgiyi de vermiş oluyoruz. Fırıncılar bunu son aşama olarak yaparlar ve bıçakla fazla derin olmayan bir çizgi çizerler.
Önceden ısıtılmış fırınımızda yaklaşık 30 dakika kadar pişirdim. Üzeri kızarıp renk değiştirince pişmişti. Öyle çok kabardı ki içinin pişmediği yada hamur kaldığı endişesini yaşasam da soğuduktan sonra nefis lezzetli ekmeğim yenmeye hazırdı. Afiyet olsun:)

Perşembe, Ocak 04, 2007

Zaman geçiyor...


-Neva sen benim neyimsin?
-bali ( balın)
-başka?
-bebeğiii (m)
Neva artık iyice konuşmaya başladı. Hergün yeni bir kelimeyi daha söylemeye çalışıyor.
Çok komik oluyor ama:) Yukarıdaki diyalog günde pekçok kere tekrarlanıyor ve hepsi de kucaklaşma ve öpücüklerle sonlanıyor:)
Yazmadığım günlerde pekçok şey oldu aslında. Ama tembellikten kurtulup bir türlü yazamadım. Buna isteksiz ve keyifsiz ruh halimde eklenince blogu uzun zamandır ihmal ettim. Hergün girip baktım, ben bile sıkıldım şu '' ekmek '' tarifinden:)) Artık herkes denemiştir sanıyorum:)
Neva ' nın saçını bayramdan önce kestik. Uzun zamandır istiyor fakat bir türlü cesaret edemiyordum. Yok biz keselim olmaz kuaföre götürelim derken banyo sonrası taradığım saçları uzun uzun dökülmüşken babaannesine dedim ki '' hadi keselim ''. Bir çırpıda kestik. Kestik dediysem şöyle 2-3 parmak kadar. Yoksa kısacık olmasına kıyamam! Daha cılız olan uçlarını kestik. Şimdi iyice japon çizgiflimlerindeki kızlara benzedi. Saçlar omuz hizasında küt, yandan da tek toka:) Bu arada geç de olsa buradan da bir teşekkür borcumuz var. Geçen hafta İzmir ' den gelen paket içinden Neva ' ya harika tokalar çıktı. Kuzen Özlem, Özge ve teyzeme çok teşekkürler:) Artık renk renk bir sürü tokamız var. Çekmeceyi açıp onları dağıtmak hepimizi çok eğlendiriyor:))
Parça parça olsa da aklıma gelenleri yazıyorum işte. Bu aralar ayakkabılara takmış durmdayız. Eve gelen ya da yeni tanışılan herkese ayak uzatılıyor ve '' dodo '' ve '' maamun'' gösteriliyor. Üzerinde Dora resmi olan bir ayakkabı görmüştük. Neva çok sevdi. Hep söylemeye başladı. Biz de alalım dedik. Neva uyuduğu için denemeden aldık. Uyanınca bizim prensesin ayağına olmadı. Üst kısmı biraz tompişte, bir nevi pohaça ayak:) Geri verdik. Yerine başka bir ayakkabı aldık. Ama Neva ısrarla ona '' dodolu akka'' demeye devam ediyor. Bayram boyunca herkese durmadan gösterdi:)
Diyorum ya her geçen gün büyüyor artık diye. Uzun zamanır görüşmediğim bir arkadaşım geldi.
Kapıyı Neva ' yla açtık. Bizim ki hemen kendini gösterip '' nenne '' dedi. Yani kendini tanıtıyor tanışmak için, çook güldüm çook:)
Artık kendi kendine daha uzun zaman oynuyor. Elinde bir bez ya da yastık olursa kendi kendine oyunlar üretiyor. En son saç baş dağılınca bir yastığa atıyor kendini :)
Bir de artık ille de kendim yiyeceğim diye tutturuyor. Elinde kaşık bu aralar yediği tek şey olan pilavı kaşıklıyor. En son tabağı ters çevirip döktüğünde kalkma vakti gelmiş demek oluyor:)
Yukarıdaki resim ise Neva ' ya '' hadi gözlerini küçült '' dediğimizde yaptığı şey:)
Zaten minik olan gözleri tek çizgi haline geliyor, öndeki minik dişlerini gösteriyor veeee çoook sevimli oluyor:) Yani bize göre tabi...
Yeni yılın 4 günü yaşandı bile. Günleri sayarken bu kadar hızlı geçmesine içerlesem de önemli olan güzel vakit geçirmek. Sevdiklerimizle beraber, mutlu ve huzurlu bir yaşamdan daha önemli ne olabilir ki! Bu yıl en azından hayallerimizden birini gerçekleştirmemiz dileğiyle...