Salı, Şubat 24, 2009

Dinazor

 
Posted by Picasa

Geçen hafta yakınımızdaki alışveriş merkezinde sergilenen dinazorları görmeye gittik.
Neva çok istiyordu.
Heyecanla hazırlandı, fotograf makinasını hazırladı.
Aslında çok çekinir, korkar böyle büyük şeylerden hele de dinazorlardan :)
Ama o gün etrafta çok çocuk olmasının da etkisiyle bol bol fotograf çekti.
Baktım aynen beni taklit ediyor:)
Yok olmadı, bir daha çekeyim, anne dur bakayım nasıl çıkmış diyerek koşturdu durdu.

Daha önce de zaten fotograf merakından bahsetmiştim. Nezaman benim elimde makinayı görse hemen ister.
Çok da güzel fotograf çeker.
Tabii boyunun ufaklığı ve çektiği açılara göre oldukça ilginç fotograflar ortaya çıkar.








Fotograf çekeceğim zaman kendine göre poz veriyor.
Genelde nedense boyun hep sağ tarafa doğru hafif eğilmiş oluyor:)
Bazen de '' anne gamzem çıksın mı'' diyerek gülümser:)
Biz fotograf çekmeyi çok seviyoruz yani.
Şimdi ben senin her anını kaydetmeye çalışıyorum, habire fotograf çekiyorum ya!
Eminim ilerde de sen bizim fotograflarımızı çekeceksin hem de çok daha güzellerini.
Fotograf çekmeyi benim gibi çok seveceğini düşünüyorum.
Dinazorlar ise ayrı konu.
Hem merak ediyor hem seviyorsun.
Sabahları beni koccaaaman bir dinazor öpücüğüyle işe yolluyorsun.
Yorulmuşsam ya da keyifsizsem hemen '' anne sana enerji vereyim '' diyerek
dinazor öpücüğünü kondurursun yanağıma.
Yemek yiyince gözlerin '' dinazor gözü '' gibi açılır.
Bazen de sımsıkı '' dinazor '' gibi sarılırız biz.
Kısaca dinazor bizim her anımızda.
Dinazor demek büyük demek aslında,
Bir de ağzını kocaman açmasa!

Pazartesi, Şubat 23, 2009

Haftasonu

 
Posted by Picasa

Kısaca;
Cumartesi sabahı bembeyaz bir güne uyandık.
Tüm gün dışarı çıkmadan evde vakit geçirdik.
Yağan karı izledik.
Pencereden içeri bardakla kar aldık.
''IL POSTINO / POSTACI '' harika bir filmdi.
Manzaraları, sakinliği, şiir aşkı, Pablo Neruda,
hepsi çok güzeldi.
Bisikletle postacının çıktığı o tepeye çıkmak ve
uçsuz bucaksız maviliğiyle denizi seyretmek...
Güzel müzikler, şiir, duygular...
Tatlı olarak muzlu waffle,
müzik olarak '' vicky christina barcelona ''
Biraz Yeni Türkü biraz Nil Karaibrahimgil.
Pazar günü harika bir güneş.
Işıl ışıl karlar, mavi bir gökyüzü.
Kahvaltı sonrası hemen kendimizi dışarı atma.
Kuğulu Park,
güneşlenen ördekler, yüzen kuğular.
Biraz kitap alışverişi, biraz kaydırak.
Amcanın küçükken giydiği mavi kar tulumu.
Biraz duygusallık, bolca sarılma.
En güzeli aşk, aşk...
Karlarda ayak izi bırakmaca,
plastik bardakta elde kar taşımaca,
Minik ellere minik eldivenler,
boyama, çıkartma,
bebeğe şapka örme,
''bizim takımın '' toplu resmi.
Yeni gelen iki miniş kedi.
Cama konan güvercinler,
kayan arabalar.
Bol bol sevgi,
İşte bizim haftasonumuz.
Not: Fotografın büyük hali için üzerine tıklayınız.

Cuma, Şubat 20, 2009

Umut




Bugünler de;
içimdeki çekmeceleri bir bir açtığım,
sorgulamalar,
hayaller,
hep daima var olan umut,
bahar kokusu,
ilk cemre,
agaçlarda eriyen kar taneleri,
ıslak sokaklar,
yığılı kitaplar,
mis kokulu bir can,
küçük ayaklar,
esen rüzgarın uğultusu,
cıvıldaşan kuşlar,
uzaklar,
hayaller,
dergiler,
yeşil kırlar,
birden gökten dökülen kar taneleri,
birden pencereye bakınca kaybolan yağmur,
ağaçlarda takılı kalan poşetler,
mandalina,
mis kokulu banyolar,
temiz çarşaflar,
banyo sonrası yenen tarçınlı yeşil elma,
bol bol hayaller,
istekler,
yeni heyecanlar,
içimde bitmeyen kıpırtı,
beklemek,
en çok da umut, umut, umut etmek var benim cephemde...

Çarşamba, Şubat 18, 2009

Buluşma




Dün nihayet benim için ilk olan blog toplantısını gerçekleştirdik.
Mehtap'a kitap etkinliğine göre kitap verecektim. O da Tabiat Ana' ya.
Böylece birbirini tanımayan üç bayan buluştuk.
Çok acayip tabii insanın tanımadığı bir kişiyle buluşması.
Buluşma yerine vardığımda telefonum çaldı.
Arayan Mehtap.
Konuşurken konuşurken bulduk birbirimizi :)
Sonra Tabiata Ana geldi.
Gittik oturduk.
Önce çocuklar derken işler, oturduğumuz yerler,
Tabiat Ana' yla bir el sallama mesafesindeymişiz meğer !
İkimiz de aynı manzaraya bakıyormuşuz :)
Mehtap ve Tabiat Ana, ikinizle de tanışmak çok keyifliydi.
Çok güzel vakit geçirdim.
Tekrar buluşalım konuşacak çok şey var çünkü:)

Perşembe, Şubat 12, 2009

Kitap etkinliği

Geçen haftadan beri kitap etkinliğini heyecanla bekliyorum. Benim kitap göndereceğim Mehtap ' la önce birbirimize mail gönderdik. Sonra da ikimizin de Ankara' da olmasından dolayı buluşmaya karar verdik. Bu sabahta telefonda konuştuk.
İlk kez sanal ortamdan tanıştığım bir blogcuyla konuşmuş oldum.
Haftaya görüşmeye karar verdik.
Dün de bana kitap gönderecek olan Gülçin mail yolladı. Kitabın postada diye.
Heyecanla ve merakla bekledim.
Bugün tam öğlen çıkacakken kargo paketi geldi.
İlk kez tanımadığım biri bana birşey yolladı.
Heyecanla açtım paketi.
Çok özenle seçildiği belli olan bir değil tam üç kitap vardı.
Sevgili Ece ' nin '' Çocuk sahibi olmak için 40 bahane '' adlı en son çıkan kitabı ve Emrah Serbes' in konusu Ankara' da geçen polisiye kitabı '' Her temas iz bırakır ''.
İkisi de çok keyifle okuyacağım kitaplar.
Bir de Gülçin ' in kendi el yazısıyla ve tüm içtenliğiyle yazdığı bir mektup vardı ki bu benim için gerçekten çok özel.
El yazısıyla yazılmış böyle gerçek bir mektup almayalı çok oldu çünkü!
'' Her temas iz bırakır '' ise Gülçin ' in kendi okuduğu kitap.
Henüz yeni bitirdiği.
Kitapları kendisi için çok özel olan birinin, okuduğu kitabı başkasına vermesinin ne demek olduğunu bilirim.
En son kitap özenle paketlenmiş ''Gecenin sürprizi'' ise Neva içindi.
Gülçin Neva ' yı da düşünerek çok güzel bir kitap almış.



Öğlen kitapları eve götürünce Neva ' nın elinden zor aldım kitabını.
Hemen okumaya ve boyamaya başlıyoruz Gülçin!



Kitap etkinliğini düzenleyen Serap ve Evvel zaman içinde' ye çok teşekkür ediyorum böyle güzel bir etkinliği düzenledikleri için.
Gülçin' sana da çok teşekkür ederim. Kitaplarının herzaman kütüphanemde ayrı bir yeri olacak.

Pazartesi, Şubat 09, 2009

Yağmur


Aralıksız yağmur yağıyor.
Açık pencereden serinlikle beraber toprak kokusu geliyor.
Gece, esen rüzgar pencerede uğuldarken,
Neva ' nın minik ayakları ellerimin arasındaydı.
Yağan yağmurla beraber ben de hafifliyorum.
Üzerimde ki ağırlık yavaş yavaş kaybolurken,
kafamın içinde ki sis perdesi de aralanmaya başladı.
Daha net görmeye ve düşünmeye başladım.
İnsanın evi ve ailesinden, sağlığından önemli hiçbir şey yok.
Uzun zamandır beni geren iş konusu netlik kazandı.
Tekrar hayaller kurmaya başladım.
Yapmak istediklerim bir bir aklıma doluşmaya başladı.
Artık hareket zamanı !

Salı, Şubat 03, 2009

Geçen hafta


Hastalık hepimizi esir aldı resmen. Birimiz iyileşir gibi olurken bu sefer evde bir başkası hastalanıyor.
Düğün için gelen misafirlerimizle beraber ev revir gibi oldu.
Sürekli kaynayan ıhlamur, nane limonlar,
sehpa üzerinde sıra sıra ilaçlar, şuruplar.
Neva ' da nasibini aldı ne yazık ki!
Geçen haftadan beri hasta, mızmız.
Küçük burnu tıkalı olduğu için de gece nefes alamıyor.
Hırıltılarla uyumaya çalışıyoruz.
Dün de ben kendimi eve zor attım.
Hemen yatak, nane limon.
Şehriye çorbası vazgeçilmez menü oldu.
Cumartesi günü olan nikahta da Neva hasta olduğu için sürekli kucak istedi, ağladı.
Hem uyumadığı için hem de hasta olduğu için amcasının en özel gününde
kabarık elbisesi ve yeşil ayakkabılarıyla dolaşamadı.
Oysa ne çok heveslenmişti.
Ayakkabısına uygun çorap için ne çok dolaşmıştık.
Kıyafetime uygun küpeyi son anda bulmuş,
kamera ve fotograf makinasını önceden hazırlamıştık.
Ama Neva hasta olunca ne konuklarla ilgilenebildim ne fotograf çektirebildim.
O güzelim elbisesinin üzerine giydiği pembe paltosuyla,
burnundan akan sümükler, gözünden akan yaşlarla , bir eliyle balonu tutmaya çalışırken,
kucağımda gelinle damatın yanında poz verdi.
Şu aralar tam iştahı açılmış derken,
mızmız halinden dolayı tek menüsü yeşil elma ve tarçın ikilisine geri döndü.
Bu arada kitap etkinliğine katıldım.
Kitabım hazır. Bakalım kitabımı göndereceğim blog arkadaşım Mehtap kitabımı beğenecek mi?