Cuma, Aralık 15, 2006

Yoğurmadan ekmek


Uzun zamandır şöyle kendi yaptığım bir ekmeği kahvaltı da yeme hayalleri kuruyordum.
Genellikle vakitsizlikten bir türlü yapamıyor ya da erteliyordum. Geçen hafta kesin karar verdim. Beni çok uğraştırmayan, kendi kendine mayalanırken unuttuğum bu lezzetli ekmek pazar kahvaltımıza eşlik etti.
'' Yoğurulmadan '' yapılan bu ekmek gerçekten de çok kolay oldu. Cuma gece geç saatte mayalanması için bıraktım. Cumartesi gece yatmadan pişirip nemli bir bezle sarıp sarmaladım. Sabah kahvaltıya çıkardığım da çok lezzetli olan ekmeğimiz peynirimize, zeytin ezmemize eşlik etti. Tarifi Fethiye ' nin sitesinde gördüm. Daha sonra bu tarifi Arman Kırım gazetede de vermişti. Hatta bu hafta yine aynı konuya devam ederek ekmek yapmakla ilgili soruları cevaplamıştı. Hiç üşenmeden kolayca yapılacak, bir o kadar da lezzetli bir ekmek. Kesin denenmeli bence:)

Gelelim kolay tarife:

3 bardak un
1 5/8 bardak su (1,5 bardaktan 2 yemek kaşığı fazla)
1/4 tatlı kaşığı maya
1 1/4 tatlı kaşığı tuz ( ben de tavsiyelere uyarak 2 tatlı kaşığı kullandım)
mısır unu, yulaf
Büyükçe bir kaba un, tuz, maya ve suyu ekleyip karıştıralım. Hatta elinizi bile kirletmeden bir kaşık yardımıyla karıştırın. Üzerini örtüp ılık bir yerde 12-18 saat arası mayalanmaya bırakalım. Üzerinde küçük kabarcıklar olmalı işlem sonunda.
Tezgaha un serpelim. Hamurumuzu un üzerinde bir kaç kere kendi üzerine katlayalım.
Tekrar üzerini örtüp 15 dakika daha bekleyelim.
Bu noktada ben tariftekinden farklı olarak hamuru bez üzerinde değil de tezgah üzerinde yaptım. Tezgaha bol miktarda mısır unu serptim. Tezgah üzerinde hamuru kendi üzerine bir kez daha katladım ve kat yeri aşağıda olacak şekilde tezgaha koydum.Oradan mayalanma için kullandığım kaba aldım. Öncesinde ona da bol mısır unu serptim. Kaba koyunca üzerine yulaf da ekledim. Tekrar üzerini örtüp 2 saat daha mayalanmasını sağladım.

Son yarım saatte fırının içine kapaklı bir borcam yerleştirdim. Isıyı 180 C yapıp yarım saat sonunda elim yanmadan kabı çıkardım. Mayalanmış hamura borcam içine aktardım. Kapağını kapatıp fırına verdim. Epey kabardı. Yaklaşık 30 dak sonra kapağını aldım. Açık halde de üzeri kızarıncaya kadar pişti. Çıkarınca inanamadım çünkü ekmeğim nefis olmuştu. Ev fırın gibi ekmek koktu:) Biraz soğuduktan sonra da üzerini nemli bir bezle örtüp dinlenmeye bıraktım:)

Kesinlikle yapılmalı. Tek zahmeti mayalanma için geçen zaman da beklemek. O da zaten gidip gelip kontrol ederek hallediliyor. Cuma akşamı hamurunu yaptım. Pişirmeyi ise cumartesi gecesi yaptım. Bu haftasonu denemek için güzel bir fırsat derim:)
Bir de yaptığım '' kremalı mantarlı tortellini '' vardı ki o da nefis oldu. Oldukça basit fakat çok lezzetliydi. Ayrıca yine uzun zamandır yaparım deyip kenarda bekleyen kurutulmuş domateslerimi de yaptım. Bizim için lezzetli bir haftasonu oldu. Size de damak tadınıza uygun, lezzetli bir haftasonu dilerim. Kahvaltıya ekmeği mutlaka yapın, afiyet olsun:)

Perşembe, Aralık 14, 2006

Naim DİLMENER ’e Teşekkür Yazısıdır.

Bazı insanlar var ki; hayatımızın içinde bir şekilde yer edinmiş oluyorlar.
Bu insanlar;
Kimi zaman bir sanatçı,
Kimi zaman bir yazar,
Kimi zaman bir gazeteci,
Ya da kimi zamanda bir programcı ya da eleştirmen olabiliyorlar.

Hepimiz ilgi duyduğumuz alanlarda; sevdiğimiz birilerini yaşantımız boyunca mutlaka izliyoruz.
Bu ilgiyle takip ettiğimiz insanların sayısını çoğaltmamız elbette mümkün,
Lakin, Bu önemli kişileri yakınımızda bulmamız ne kadar mümkün?

Ben galiba bu konuda şu anda en şanslı olanlardanım…
Neden mi?
Aylar öncesinde yazmış olduğum bir yazıyla da belirtmiş olduğum ve kendisini ilgiyle takip ettiğim sevgili Naim DİLMENER’le gecen haftalarda yazışma trafiğine girdim.
Ve inanılmaz bir şekilde Sevgili Naim DİLMENER’den bana hemen olumlu geri dönüşüm yaşadım…
Sevgili DİLMENER, bana inanılmaz bir jest yaptı ve kendi arşivinden inanılmaz güzel

AJDA PEKKAN’ın; müzik marketlerde asla bulamayacağım; orjinal plak kayıtlarından oluşan özenle çekilmiş bir CD paketi’ni bana birkaç gün içinde gönderdi. Hem de özel bir bonus CD’ de hediyesi olmak üzere:)

Ve ben şimdi bu güzel şarkıların keyfini Cumartesi’nden beri sürüyorum.
Ve keyfime diyecek yok…
Sadece ben değil, Y-eşim ve Neva da bu zevke ortak.
Bizde AJDA şarkıları dinleniyor bu aralar…

Ve bir kez daha teşekkürler Sayın Naim DİLMENER,
Hem bu şarkılar,
Hem duyarlı yaklaşımınız,
Ve Hem de benim gibi arşivcilere göstermiş olduğunuz paylaşımcı tavrınız için.

Sağlık Dolu Günlerde; Kulağınızdan ve Dilinizden Müzik Eksik Olmasın, temennisiyle…
BaBa_HaKaN

Çarşamba, Aralık 13, 2006

Neva ' lı Günler 1 yaşında!

Neva ' lı Günler bugün 1 yaşında!
Geçen sene tam da bugün çekinerek bir '' merhaba '' demiştim blog dünyasına.
Amacım günlük yaşadıklarımızı paylaşmak dahası minik kızımız Neva hakkında yazmaktı.
Böylece günden güne büyüyen Neva ' ya ait bilgileri de bir şekilde kayıt altına almış olacaktım. İşlerim yoğun oldu ya da ben yazmak istemedim. Öyle ya da böyle bugüne kadar elimden geldiği kadar yazmaya, paylaşmaya çalıştım.
Blog açmaya karar verdiğimde adı ne olsun diye aramızda BaBa_HakaN 'la konuşurken neden '' Neva' lı Günler '' olmasın dedik.
Neva ' nın kelime anlamı zenginlik, bolluk bereket demek. Klasik Türk musikisinde de bir makam adı. Neva ' lı Günler diyerek hem bizi okuyan, sitemizi ziyaret edenlere hem de kendimize bereketli, güzel, mutlu bir gün diliyoruz. Üstelik içinde en güzel ve insan ruhunu sakinleştiren bir makamla da sesleniyoruz. Müzik içimizde ve günümüzün heranında olsun diyoruz.
Bugüne kadar bizi ziyaret eden, yaşadıklarımızı paylaşan, yorum bırakan herkese çok ama çok TEŞEKKÜRLER! Bugün için de bizden size '' Neva ' lı bir Gün '' olsun dileklerimizle!
AnNe YeŞiM
BabA HaKaN
BiRiCiK aŞkıMıZ MiNiK NEVA

Pazartesi, Aralık 11, 2006

Neva Peri oldu


Neva haftasonu '' peri '' oldu:) Gerçi biraz şaşırdı şimdi ben peri mi oldum yoksa prenses mi diye ama olsun:)
Herşey cumartesi sabahı cdleri karıştırırken başladı. Dahası babasıyla beraber Neva bana kahvaltı için müzik listesi oluşturken ! Ben kahvaltıyı hazırlarken, onlarda çeşitli albümlerden şarkılar seçip beni eğlendiriyorlardı. Bu arada sürekli dans edip daha çok acıkıp kahvaltıya bir nevi ön hazırlık yapıyorlardı. Bir anda Neva '' okka '' deyip kikirdemeye başladı. Anlamadım. Sonra babası gidip bir cd koydu müzik setine. Nazan Öncel 'in '' hokka'' sı olmuş '' okka ''. Aman bir neşe bir neşe:)
- Neva sen hangi şarkıyı seviyosun
-okka ( hokka)
- Peki sonra
- Peyi yani PERİ:) Nil Karaibrahimgil ' in şarkısı da favori şarkımız oldu.
Zira bu favori olma hali sık sık değişebiliyor. Ama '' çakkıdı '' nın yerini henüz hiçbirşey alamadı. Duyduğu anda sallanmaya başlıyor ve acayip komik oynamaya başlıyor:)))
Favori reklamımız ise bez reklamlarının dışında '' dido''. Sürekli söyleyip geziyor evde:)
Söylediği her yeni kelimede içimiz eriyor mest oluyoruz. Bir de kendince çabalıyor. Mesela henüz '' salatalık '' diyemiyor. Bakıyor olmuyor hemen '' dıgıdık'' diye uyduruveriyor:)
Cumartesi kahvaltının ardından kendimizi dışarı attık. Neva çok mutlu oldu. Eee bir de '' peri '' tacı alınca değmeyin keyfine. Uslu uslu gezdi, biraz pusette, biraz yürüyerek. Akşam oldu böylece.
Cumartesinin bir diğer güzel yanı ise sürpriz bir şekilde gelen kargo paketimiz oldu.
BaBa_HaKaN ile Sevgili Naim Dilmener' in yazışması sonucu bize gönderdiği cdler bizi çook mutlu etti. Arabada ve evde haftasonu '' Ajda Pekkan '' haftası yaptık. Bol bol o dönemlerin şarkılarını dinlenip iç geçirdik. Sen bunu bilirmiydin, bak bunu hatırladın mı diye şarkıları dinledik. Zaten bu konuyla ilgili yazıyı yazmak artık BaBa_HaKaN ' a düşer.
Müzikle dolu dolu geçen bir haftasonunun ardından yeni bir hafta başladı. Herkesin de yeni haftası müzikle dolu olsun veee içimizde ki müzik hiiççç susmasın:)

Pazartesi, Kasım 27, 2006

O bir küçük hanım


O bir küçük hanım,
O bir cimcime,
O bir çekmece karıştıran,
O bir fındık kurdu,
O bir temizlik yapan,
O bir dans eden,
O bir kendi kendine numaralar yapıp bizi güldüren,
O bir sevildiğini bilen,
O bir sabahları annesini ekmek almaya yollayan,
O bir ille de büyük sandalyesinde oturacağım diye tutturan,
O bir önce makarnayı yiyen sonra masaya döküp ardından halıya atan,
Minik mi minik, tatlı mı tatlı '' NENNE'' :))
-Kızım senin adın ne '' nenne''
-Tatlım bu hırka kimin bakalım '' nenne''
-Aaaa bunu kim buraya attı bakalım '' nenne''
-Ben kimin annesiyim '' nenne''
Bu daha böyle uzar gider. Neva ' ya adın ne diye sorunca hemen '' nenne '' diyor.
Yaptıklarını da hiç saklamadan itiraf ediyor.
-Aaaa bu mercimekleri kim yere attı, gülümseyen bir yüz cevap veriyor '' nenne''
Böylece daha ona kızamadan sarılıp öpmek zorunda kalıyor insan.
Neva benim küçük arkadaşım. Onunla artık nerdeyse herşeyi birlikte yapar olduk.
Uyandıktan sonra yatağı beraber topluyoruz. O bir uçtan tutuyor ben bir uçtan:)
Sonra beraber makinaya çamaşır koyuyoruz. Ben ayırıyorum o makinaya atıyor. Arada bakıyorum bir atleti boynuna dolamış geziyor ama olsun işimiz eğlence aynı zamanda hep çalışmak da olmaz ki:)
Kucağımda merakla bekliyor makarnaların haşlanmasını. İlle de seyredecek. Sonra yine omlet yaparken de kucakta olup '' hadi çabuk piş, hadi çabuk piş '' diye şarkı da söyleyip el çırpacak. Haşlanan makarnaları ayıcıklı tabağına koyup üfleyerek yiyecek. Tabii ki beraber üfleyeceğiz. Biz bir ikiliyiz !! Biraz yedikten sonra önce mama sandalyesine boşaltacak ardından da en son aşama yere atmaya başlayacak. Bu durumda tamam artık deyip hemen kalkıyoruz doğru banyoya el yıkamaya.
Sonra biz ailece yani ben, BaBa_HaKaN ve Neva dans etmeyi çook severizz:) Müzikle beraber '' hadi kızım saçları sallıyoruz '' diyorum saçlar sallanıyor sallanıyor, sonra denge kaybetmek üzereyken Neva havalara kaldırılıyor:)
Kısaca biz birlikteyken çook eğleniyoruz:)
Şimdi Neva ' yla birlikte kurabiye yapacağımız günlerin hayalini kuruyorum:)

Pazartesi, Kasım 20, 2006

Bir partinin ardından



Havaların güzel olması, güneşli olması insana gerçekten de enerji veriyor. Biz de bu haftasonu ilk kez bir doğumgünü partisine gittik. Neva ' nın arkadaşı Tuğrul 2 yaşını bitirdi:)Kendisine güzel bir hayat diliyorum:) Doğumgünün kutlu olsun! Partide bir sürü çocuk vardı. İçlerinde en küçüğü Neva ' ydı. İlk önce kucağımdan inmedi, sonra alışınca yavaş yavaş o da katıldı. Aralara girmeye çalışıyor, kendince bişeyler yapıyor, oyuncakları almaya çalışıyor... Mum üflenirken pek keyiflendi, herkes alkış yapınca o da yaptı:)) Bir ara bir baktım ki Neva yavaşça yaklaşmış. Çocukların bıraktığı, kendisinde de olan oyuncağın hayvanlarını düzeltiyor:) Ne yapacağını şaşırdı ama çok eğlendi. Arkasından kısa bir süre için de olsa uzun zamandır göremediğimiz arkadaşlarımıza uğradık. Kafede toplanmışlardı. Neva tek çocuk ortada, arkasında 7 kişi, elden ele gezdi. Bir ara masanın üzerinde bize dans gösterisi bile yaptı. Çook eğlendi çook:) Tabii bizde!
Artık zaman zaman böyle kalabalık arkadaş toplantılarına katılmaya karar verdim. Çünkü Neva hem eğlendi, hem de başka çocuklarla oynamaya başladı. Çünkü genelde bizimle oynuyor. Beraber kitap okuyoruz, bebekleriyle oynuyoruz, kule yapıyoruz. Ama yaşıtları olunca daha keyif almaya başladı. Partide sevgili Sardunya ' da vardı:) Kaplumbağa evde kalmış ama Aktris gelmişti. Neva ablasına bayıldı, sağ olsun o da güzel ilgilendi:) Sonra tabii Nimet ve kızı Nazan ' da vardı. Nazan ' da Aktrisle beraber Neva ' ya ablalık yaptı.
Haftasonu hızla geçiyor. Tüm hafta beklenen iki güne sığmıyor işte, yapılacaklar. Ev işi ayrı, gezmeler ayrı! İnsan istiyor ki herşey tam olsun. Çekmeceler düzenli, ocakta yemek olsun, fırın da kek, tv de güzel bir fim olsun,bu arada dışarıda da hava güzel olsun biz de gezmeye gidelim :) İnsanoğlu işte hiç istemekten vazgeçmiyor. Ama biz yine de bugünlerimizin kıymetini bilelim, zorlukları gülümseyerek aşabilelim. İyi haftalar!

Salı, Kasım 07, 2006

DUNYAYI KURTARAN ADAM / BaBa_HaKaN

Gece 2,30 civarı
Uykum bölünmüş durumda
Sebepsiz bir sıkıntı,
Ama yersiz
Ama beni uyandırdı ya işte,

Kendimi kandırmayayım, uyuyamadımki hiç aslında

...........

TV açtım,
Hiçbir şey yok,
ECEVIT’in hepimizi üzen dünkü vefat haberine ait yorumlar var bir kaç kanalda,
İçimden bir şeyler geldi geçti,

Allah rahmet eylesin…
Güvercinlere selam olsun.

...........

Kapattım TV’yi.
Ankara’dan uzakta olmak koydu mu ne bu gece bana…
Kızım ,Y-eşim, Annem, Kardeşim ve Sevdiklerim
Aklımda sırayla,,,
TV’yi kapattım
Daha karanlık her şey,

Odam simsiyah

Babam aklıma geldi,

Yedi yıl oldu O'nu kaybedeli,

Güzel insan, Asil Adam, Canım Babam.

Aslında aklımdan çıkmıyor ki hiç,

Ölüm haberiyle bogazıma takılan o yumru hala duruyor.



IPOD’umu çıkardım.
NILUFER’den Çok uzaklarda’yı dinledim,
Onu bir kez daha sevgi ve özlemle andım.
Islandı gözüm
Daha mı kötü oldum ne…
...............

Hızlı bir şarkıyla ruh halimin depresif modumu değiştirmek en güzeli galiba,
NAZAN ONCEL ;Aşkım Baksana Bana’yı ayarladım
Repeatt’e aldım. Defalarca dinledim…
Sıkıntım geçti mi sizce?
NEVA’nın dans etmesi aklıma geldi bu şarkıda,
Onunla salonun ortasında çılgınca gülümseyerek oynamamız,
Hele şarkının içinde geçen AŞŞŞŞKIMMMM kısmındaki o tatlı gülümsemesi,
El çırpması ve dönerek oynaması, elimi tutması...

...............

Babam ve Oglum filmini izlerken ki durumumla aynı durumdayım şimdi,

Gülümserken bir anda ağlama duygusu

Ve bu dinlediğim şarkının içindeki mutluluk nağmeleri benim içimde hüzün oldu mu adeta şimdi.

Çok özlediğimi hissettim onu….

Bize Allah'ın Hediyesi,

Tatlı kuzucuğum, güzel kızım; NEVA'yı,

Tabiii ki "Y-EŞİM'i" de.

........


Bu gece zor oldu benim için.

.............

Gurbet zor vesselam

Ne kadar güçlü olmaya çalışsak da,
Bir yanımız hep eksik kalıyor nitekim.
Hayat bu değil mi zaten?
Hiçbir zaman mutluluk daim değil

Ben kendimi nasıl kurtarayım...............

Ben ki; DÜNYAYI KURTARAN ADAM” :)

Nerdeeeeeeeeeeeeee…

(not: şarkının finali de böyle bitiyor zaten)

BaBA-HaKaN

Pazartesi, Kasım 06, 2006

Aniden kar yağdı !


Sonbarın tadını çıkaralım derken kış aniden geldi, hertaraf bembeyaz örtüyle kaplandı.
Cumartesi günü başlayan dondurucu soğuk, sulu kar, pazar sabahı uyandığımız da bize sürpriz yaptı. Dahası Neva ' ya:) Yataktan kalktık ve bahçeye baktık. O da ne gökten beyaz bir şeyler düşürüyor. Uzun bir '' ayyyy '' dedikten sonra bak kızım kar yağıyor diye ilk tanışmamızı yaptık:) Geçen sene çok küçük olduğu için pek fark edememişti. Sadece kat kat giyinip sarı civciv şapkasını takmış, dışarıda dolaşmaya devam etmişti:)
Bugün ise haftanın ilk günü, sabah işe gelmek epey zor oldu. Yağan kar donmuş ve yollar kaymak için elverişli hale gelmişti. Bu işe ençok, eminim öğrenciler sevinmiş ancak tatil olmayınca hevesleri de boşa çıkmıştır :) Şimdiyse dışarı da tam bir kış güneşi var. Tüm parlaklığıyla dokunduğu heryeri aydınlatmakta, içimizi de ısıtmakta.
Aniden yağan kar ağaçları hazırlıksız yakaladı, onları da şaşırtmıştır diye düşünüyorum. Çünkü henüz yapraklarını dökemeden, sararmadan kara yenildiler. Sokaklar karın üzerinde ki yeşil yapraklarla kaplı.
Bu kadar hava durumundan sonra sıra yaptıklarımıza geldi. Geçen hafta gündemde ki olaylara çok üzüldüm. Elim varmadı yazmaya. Bir anne olmanın ötesinde insan olarak çok utandım ve o minik bebeği sarıp sarmalamak, kucağımda ısıtmak istedim. Aklımdan hiç çıkmıyor. Her düşündüğümde gözlerim doluyor. Bunları yapanların insan olamayacağını düşünüyorum. Bir yandan her yerden gelen felaket haberleri var ki, insanların önce yaşamaya hakkı olduğunu düşünüyorum. Sel felekatinde yaşananlar, ölenler... İnsan duyduğu haberler karşısında sadece çaresizce üzülüyor, üzülüyor..
Pazar günü ise '' Ankara ' da ki anneler grubu'' muzdan arkadaşım Gonca ' ya gittik. Tuğrul ile Neva arasında 6 ay var. Tuğrul bu ay 2 yaşına giriyor. İlk başta Neva biraz ne yapacağını şaşırdı. Tuğrul ' un peşinde koştu. Tuğrul ' da henüz konuşamadığı için o birşey anlatmaya çalışıyor, Neva anlamıyor, buna kızan Tuğrul Neva ' ya birşeyler anlatmaya devam ediyor:) Çok güzel bir gün oldu bizim için hem de iyi bir tecrübe. Bu kadar küçük arkadaşı olmadı Neva ' nın, oynamaya çalıştılar kendilerince işte:) Bizde fırsatları değerlendirip bol bol sohbet ettik Gonca' yla. Bundan sonra sık sık buluşalım diye sözleştik.
Yeni bir haftayla birlikte kış geldi. Soğuklar başladı. Ama uzun sürmez tekrar normale döner nasıl olsa diye düşünüyorum. İnsanoğlu o kadar çok uğraşıyor ki doğanın dengesini bozmaya bugünlerimizi aramayız umarım ilerde. Her sene enn uzun kıştan, enn sıcak günlerden, enn çok yağan yağmurlu günlerden bahsediyoruz. Hiçbir şey eskisi gibi değil olmayacakta.
Geçen haftaki olayla ilgili ben de birşeyler yapmak istiyorum diyorsanız anneyiz.biz sitesinin başlattığı çığlığa sizde ses verin.

Salı, Ekim 31, 2006

Bir sonbahar günü işte!


Yapraklar sararıyor,
yağmurlar yağıyor,
mevsimler hızla değişiyor..
Zaman çok hızlı akıp gidiyor,
çocuklar soğuk havalarda evde mahsur kalıyor,
dökülen yaprakları süpüren adama inat gökten hızla yapraklar düşmeye devam ediyor,
bir kedi sarı renklerin cazibesine kapılmış çıktığı ağaçtan inemiyor,
bir kadın ve adam bir sandalye bulma telaşında,
çıkıp kediyi kurtarma çabasında,
bir araba yer kalmamış sokakta park yeri arıyor,
çiçekçi karanlık havaya inat renk renk çiçeklerini sıralamış köşede,
bir anne pembe paltolu kızını hızla çekiştiriyor geç kaldık diye,
küçük kız dantel çoraplı annesinin elinden tutmuş küçük adımlarla yetişmeye çalışıyor,
işe geç kalmış adam hızlı hızlı yürüyor,
bahçede ki köpek yine miskin miskin otuyor,
simitçi sıcak simitlerle geçiyor,
biri daha pastaneye uğramış,
yağlı pohaçalardan bir tane de o almış,
iki kardeş servis bekliyor,
gökyüzüne yükselen ağaçlar sokağı ne de güzel yapmış,
bir de şu arabalar olmasa,
bahçe duvarı boyunca sarmaşıklar kırmızıya dönmüş,
gökyüzü karanlık,
insanlar koşturuyor,
şu kadının gömleği de hiç olmamış,
akıp giden zamana inat
sanki hayat ve herşey aynı,
oysa bir anımız bir anımız gibi değil,
düşünceler gibi değişmekte zaman da,
Neva hızla büyüyor,
şimdi evde oyuncaklarıyla oynuyor, ütü yapıyor,
dışarısı soğuk,
içimse sımsıcak,
akan zamana inat,
nasıl olsa durduramayacağım zamanı deyip
bir koşu gittim,
zencefilli çay aldım kendime,
şimdiyse radyodan şarkı tutuyorum
fal misali hem kendime hem de hepimize
Bir sonbahar günü işte...

Cuma, Ekim 27, 2006

Birikenler


Bayram tatilini beklerken o da çabucak geldi geçti. Bu tatil çok kısa sürdü, ben hiçbirşey anlamadım! Şu iki gün daha tatil olsaydı çook güzel olacaktı!!!
Cumartesi günü Neva ' nın 18. ay kontrolü vardı. Doktorumuza gittik. Hem kontrol hem de aşı olacaktık. Geçen sene Neva ' nın ateşlendiği bir gün gittiğimizde epey bir kan vermiştik ve Neva ağlamaktan ben de çaresizlikten perişan olmuştuk. O gün bugündür artık her doktora gidişimiz bir macera oluyor. Giderken en güzel cicilerimizi ve '' elbi '' lerimizi giyiyoruz. Güle oynaya gidip, bekleme salonunda ki oyuncaklarla oynuyoruz, kaydırakta kayıyoruz. Ne zaman ki odadan içeri giriyoruz o zaman çığlıklar başlıyor işte ! Bana yapışıyor ve inanılmaz bir şekilde ağlamaya başlıyor. Doktorumuz da ne yapacağını şaşırıyor, zorla üzerini çıkarıyoruz kucağımda muayene oluyor, tartılamıyor bile. Aşısını da başka oda da yapıyoruz. Doktorumuzun söylediğine göre bebekler asla unutmazmış. Mutlaka hatırlıyor diyor. Zaten aşı olupta başka birşey olmayacağını anlayınca doktorumuza öpücük yolluyor bir yandan da eliyle kolunu gösterip ufff diyor:) Bir daha ki gidişimize kadar ödevimiz doktorculuk oynamak, doktor seti almak. Yoksa bunun kalıcı bir korku olmasından korkuyorum. Bakalım artık ne olacak!
Geçtiğimiz günler hem yorucu, hem de keyifsiz geçti. Canım istemedi, içimden gelmedi yazmak. Zaten ucunu bir bırakınca tekrar başlamak zor oluyor.
Bu arada yeni oyunlara başladık. Yeni kelimeleri söylemeye çalışıyor bu da çok hoşumuza gidiyor. Bu aralar merakımız diş fırçası. Neva doğmadan güzel bir set almıştık. İçinde tırnak makası, törpüsü, fırçası, tarağı ve diş fırçası vardı. Şimdi diş fırçasını kullanmaya sıra geldi. Elimizde fırça öyle geziyoruz. Yalnız tek sorun Neva ' nın fırçayla sadece dişlerini temizlememesi. Fırça duvarlar, dolaplar içinde kullanılıyor:)) Diyorum ya benim kızım çok temiz. Elinde ya sarı bez ya da fırçası var:)) Artık saklamak zorunda kaldık. Ama bizde görünce hemen istemeye başlıyor:)
Tatil Neva ' ya çok iyi geldi. Herkes tarafından sevildi, kucaklarda gezdi. Tam anlamıyla '' hanım kız '' oldu. '' Hadi kızım hanım kız ol '' dediğimizde kollarını iki yanda birleştirip hanım oluyordu. Daha minikken bunu yaptığında herkes bayılıyordu:)) Kalabalık görünce uslu uslu durdu, hiç ağlamadı. Çok hoşuna gitti.
Benim içinse günler çok çabuk geçiyor. Bayram ziyaretleri bitti ve işe geri döndüm. Neyse ki hava güzeldi. Güneşin yüzünü göstermesi insanın içini ısıtıyor. Bu aralar favori şarkım Nazan Öncel ' den '' aşşşkıııım baksana bana''. Ne zaman radyo da duysam çok keyifleniyorum:)) Dün ilk iş yeni albümünü almak oldu. Dilimde sürekli '' dünyayı kurtaran adam nerdeeee''.

Öğle arasında BaBa_HaKaN' la yemeğe çıktık. Sonrasında kitapçıya uğradım. Yeni bir sürü kitap aldım.Arada başbaşa böyle kaçamak yapmak çok iyi oluyor:) Kitaplar, taze kahve kokusu, soya soslu noodle...Hımmmm, nefisti!

**Dip not: Bu arada Neva' ya '' Veli kurabiyesini bitirince ne yapıyor '' diye sorunca fotografta ki gibi dilini çıkarıyor. '' Veli ' nin kurabiyesi '' kitabımızın adı. Veli kurabiyesini bitirince '' mımmmm nefis '' olmuş diyerek dilini çıkarıyor da:)

Pazartesi, Ekim 09, 2006

Anne sütü, Emzirme Haftası


1-8 Ekim tarihleri arası ülkemizde ve dünyada '' Emzirme Haftası '' olarak kutlandı. Gün geçtikçe özellikle gelişmekte olan ülkelerde anne sütünün yerini mama ve türevleri almakta, annelerin iş hayatında yer almasıyla birlikte de emziren anneler giderek azalmakta. Bu hafta da yapılan etkinliklerle '' anne sütü ''nün önemi anlatılmış, dikkatler bu konuya çekilmeye çalışılmıştır.
Artık çokta sıkıntıya girmeden, kendimizi zorlamadan hemen bebek doymuyor diye düşünüp ek gıdaya, mamalara başlandığını düşünüyorum. Bu konuda en büyük sorumluluk bence annede. Çünkü bu iş biraz sabır işi ve tamamen emzirmeyi isteme işi diye düşünüyorum. Tabii ayrıcalıklı durumlar mutlaka olacaktır. Doktorumuzunda desteğiyle ilk 6 ay sadece anne sütü aldı Neva. Bunun için ben de çok mücadele ettim. Etraftan gelen bebek doymuyor, aman ne olacak az biraz mamaya başla rahat edersin sözlerini kulak arkası edip emzirmeye devam ettim. Biliyordum ki bir annenin evladına verebileceği en güzel hediye en önemli miras kendi sütünü vermek. Anne sütü alan bebekler ileriki yaşlarında da pekçok hastalıktan korunmuş oluyor. Kanser, damar rahatsızlıkları, kalp krizi riski bunların başında geliyor.
Sadece bebeğe değil anneye de çok faydası var emzirmenin. Bunlardan biri de doğumdan sonra kolayca toparlanmayı sağlıyor, her emzirmede harcanan 500 kaloriyle kısa sürede eski formunuza dönüyorsunuz. Rahim ve meme kanserine yakalanma riski azalıyor. Kemik erimesinden anneyi korur, kansızlık ihtimalini düşürür.
Saymakla bitmez faydaları, ama ben ilk aklıma gelenleri sıralayayım:

Dışarı çıktınız mamanız yanınızda hazır,istenilen sıcaklıkta, istenilen miktarda:) Size sadece emzirecek kuytu bir yer gerek. Bu arada özellikle alışveriş merkezlerinde emzirme ve alt değiştirme odaları kesinlikle olmalı, bazen ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Bir tek Real ' de bulabilmiştim.
Bebeğiniz ilk doğduğunda hemen göğsünüze koydular ve bu sizin ilk temasınız! Bundan güzel bir mutluluk olabilir mi:) Hele de o ilk sıvının mucizevi özellikler taşıdığını biliyorsanız daha ne istersiniz. O gözleri kapalı halde emmeye çalışırken siz o ilk acemilikle ne yapacağınızı şaşırırsınız ama o duygu muhteşemdir!
Dünyaya tamamen korunmasız bir halde gelen bebeğin ilk besini olacaktır annesinin sütü. Bu mucizevi sıvı onu her türlü mikroptan, hastalıktan koruyacaktır. Keşke dışarıdaki tüm kötülüklerden de koruyabilse!
Emzirmede en önemli şeylerden biride bebeğinizi emzirdiğiniz pozisyon. Onu nasıl tutacağınız da çok önemli. Güzel ve doğru kavrayamadığı zaman ya boşu boşuna hava yutacaktır ki bu da gaz yapıp sürekli ağlamasına sebep olacaktır ya da emerken yorulacak ve yeterli doyamadığı için aç kalacak ve yine ağlayacaktır. Yılmayın, doktorunuza danışın. Mutlaka tekniği öğrenin ve azimle bebeğini emzirin.
Mutlaka pozitif düşünün. Yok senin sütün yetmiyor mu acaba, tüh bebek aç galiba laflarını hiç duymayın. Bebeğinizi alın, yalnız kalacağınız bir odaya gidin emzirin. O anın güzelliğini yaşayın. Ona dokunun, minik ellerini tutun,kokusunu içinize çekin.Unutmayın ki emdikçe süt dolacaktır. Uykusuz kalın ama emzirin.
Etraftan bir sürü öneri gelecektir. Aman şunu ye süt yapsın, şu da iyidir. Boşverin. Daha sonra o kiloları veremediğinizde sizin için daha moral bozucu olacaktır. Tatlı yemeniz sizi sadece susatır. İşin püf noktası '' su '' içmektir. Vücudunuzda sıvı olmazsa ne ile süt üretilecek. Anne sütünün % 88 sudan oluşmaktadır. Yapacağınız en güzel şey bol bol su içmektir.
Anne sütünü artırmak için ben bir de bol bol rezene, anosan karışımlı çay içtim. Bebeği de rahatlatıyor hem. Bunun dışında hiçbir şey yapmadım. Ama bol bol su içtim. Hatta her emzirmeden sonra 2 bardak su içmek en kolay yol. Öyle şişeyi karşınıza alıp bunu nasıl bitireceğim diye düşünmeye gerek yok.
Bebeğinizle aranızdaki bağ güçlenir. Emzirme süresince onunla yalnız kalırsınız, bebekte güven duygusu gelişir.
Daha pekçok faydası var anne sütünün ve emzirmenin. Benim içinse şu aralar, işten eve döndüğümde bacaklarıma yapışan, terliklerimi getiren prensesimin yakama yapışmasına dayanamayıp onun keyiflenmesini sağlamak için '' artık '' bir araç emzirmek. Böylece bana olan özlemini gideriyor, beni öpücüklere boğuyor, beraber yatakta yuvarlanıyoruz ve bunları sadece ikimiz yapıyoruz. O anlar sadece bize ait! Neva 18 aylık oldu. Çevreden gelen ' e yeter artık ' laflarına da pek katılmıyorum. Çünkü artık uzmanlar 2 yaşına kadar anne sütünün alınmasını öneriyorlar. Hem ne zaman bırakacağına biraz da Neva karar versin istiyorum. Zamanı gelince vazgeçecektir. Sadece akşamları emiyor artık. E o da onun biraz keyif yapması oluyor. Çünkü yemeğini yemiş uykusu gelmişken annesinin sıcak göğsünde uyumak kime güzel gelmez ki :)

Çarşamba, Ekim 04, 2006

Pazartesi, Ekim 02, 2006

Neva ' nın oyunları


Yeni bir ayla birlikte yine zaman ne çabuk geçiyor demeye başladım.
Ekim ayı sonbaharın iyice yaşandığı, belki de kışın soğugunu iyice hissetmeye başlayacağımız bir ay olacak. Akşamları üşüyüp battaniyeye sarılıp film izleyeceğiz yanında sıcak çay ve çekirdekle:) Sonra rüzgar kapımızı çalarken, ağaçların dalları penceremize çarparken bir koşu dışarı göz atıp yağan yağmuru seyredeceğiz yanında bir dilim yeni pişmiş kekle. Sonra akşam ev toplantıları artacak, arkadaşlarla ev de kelime oyunu oynayacağız yanın da çerezler, kurabiyelerle. Yeni tarifler denenecek, yeni dergiler heyecanla açılacak. Sonra arkadaşlarla uzun telefon konuşmaları yapılacak öyle messenger filan değil sesini duyarak, şen kahkalar atarak...
Yeni bir ayla birlikte kızımda büyümeye devam ediyor. Hem de hızla. Mesela artık akşam kapıyı çalınca koşarak gelip '' anne '' diye bacaklarıma sarılıyor. Terliklerimi getirip ayaklarımın üzerine koyuyor yani giy diyor:)
Bu haftasonu çok istememe rağmen blogların buluşmasına katılamadım ama kızımla evde güzel vakit geçirdik. Neler yaptık sürekli oyun oynadık, yemek yedik yattık ! Kuleler yaptık kovalardan ,sonra onları yıkıp güldük, kaçan kovaları koltukların altından topladık. Neva kolaylık olsun diye tersten girip ayaklarını uzattı ama olmadı koltuğun altında sıkıştı bu durumda '' anne '' diye seslendi ben de yardıma koştum. Yeni cicilerini giyip defile yaptık , saç modelleri denedik, bol bol fotograf çektik. Artık o kadar komik ki '' neva' cım hadi gül '' diyorum hemen dişlerini gösterip '' hah ha '' yapıyor. Bunu ilk kez yaptığı için de hem şaşırdım ve hem de çok güldüm. Sonra dişlerimizi saydık beraber. Tam 10 tane minik dişimiz var. Onları yemekten sonra fırçalıyoruz bazen de bulduğumuz bezlerle iyice parlatıyoruz ama neyse :)) Kitap okuduk, biraz da çiçek resmi çizdik. Kuruyan çamaşırları topladık, Neva detarjan kutularını büyük bir hevesle iki eliyle sürükleyip salona kadar taşıdı ama yanlış yerdi tekrar banyoya taşıdık. Makinaya Neva ' nın çamaşırlarını atarken gözüm bebeklere takıldı. Acaba bişey olur mu dedim ama kafası, kolu kopmadan hepsi bir güzel yıkandı misler gibi koktu. Dışarı çıktık, pisi pisilere baktık onları çağırdık ama gelmediler. Eve gelip yemek yedik. Sonra bebeklerimizi uyuttuk. Neva tüm bebekleri üst üste koyup en üste de yastığı koyuyor. Böylece bütün bebekler bir arada uyuyor, pratik yani:))Görüldüğü gibi aslında daha yaptığımız çok şey var ama ben yazmaktan yoruldum, oldukça verimli bir haftasonu oldu yani:))
Herkese güzel bir hafta ve hayallerinin gerçekleştiği bir ay dilerim.

Perşembe, Eylül 28, 2006

Kısa kısa...


Sonbahar tüm güzelliğiyle yaşanmaya başladı. Bu mevsim Ankara ' da başka bir güzel olur. Sararan yapraklar yerlere dökülmeye başladı. Yürürken önünüze birden bir yaprak düşebilir. Sabahları ve akşamları serin hatta soğuk. Birkaç gündür yağan yağmur yerini güneşe bıraktı. En sevdiğim havalar da başladı. Güneşli fakat serin:)
Uzun zamandır yeni birşeyler yazamadım. Bu arada pekçok şey oldu, Neva biraz daha büyüdü. Haftasonu küçülen kıyafetlerin yerine yeni ciciler aldık. Sonra '' akka '' baktık. Bir oraya bir buraya koşturmaktan çok yoruldum. Üstelik zamanda inanılmaz bir hızla ilerliyor. İşten eve dönüp yemek sonrası Neva ' yı uyuttuktan sonra bir bakıyorum ki hiç halim kalmamış. Her gece '' yarın daha erken uyuyacağım '' desemde mutlaka birşey çıkıyor ve yine geç yatıyorum.
Bu aralar Neva ' yla sarmaş dolaş beraber yatıyoruz. Kızım benim en iyi arkadaşım:) Oyunların yanı sıra bana ev işlerinde yardıma devam ediyor. Dün babaannesinin söylediğine göre tüm koltukları silmiş tabii sarı beziyle:))
Artık söyleneni anlayıp kendi de birşeyler anlatıyor. Televizyonda reklamdaki bebekleri görünce hemen öpücük yollayıp el çırpıyor. Dans çalışmalarımız devam ediyor.
Havanın güzel olduğu anları fırsat bilip dışarı çıkıyor. Arabasına kurulup arkaya yaslanıp '' keyfini çıkarıyor ''.
'' hadi kızım yaslan keyfini çıkar '' dediğimizde hemen arkaya yaslanıyor. Yolda ki tüm kediler '' pisi pisi '' diye çağrılıyor. Zaten Neva ' yı tanımayan yok gibi :) Öğlene doğru benim iş yerime geliyor, pencereden el sallıyorum. Öpücük yollayıp gezmeye devam ediyor. Elinde kurtarıcımız krakerle yola devam...
Ramazan ayıda geldi. Akşam saatlerinde insanların evlerine iftar için koşturduğu, tüm ailenin masada yer aldığı, sıcak pide ile yapılan iftar yemekleri insana ayrı bir huzur veriyor.
Son güneşli günlerinde kıymetini bilip Neva ' yı bol bol dışarı çıkarıyoruz. Yağan yağmurlar beni mutlu etse de güneşin tekrar kendini göstermesiyle anladım ki henüz değil, bir süre daha beklesin kış günleri Biz serin ve güneşli havaların tadını biraz daha çıkaralım:)

Pazartesi, Eylül 18, 2006

Yeni bir hafta başlarken


Haftasonu Neva ile dolu dolu geçti. Birlikte evde olmanın tadını çıkardık. Benimle olduğu zamanlarda neredeyse yapışık gezmeye başladık. Ben de o yüzden yapmam gereken işleri bıraktım beraber oyun oynadık. Yatak keyfimiz herzaman ki gibi sürüyor:)) Sabah beraber '' dora the explorer '' izledik. O da hemen '' dodo '' demeye başlıyor ve beraber şarkısını söylemeye çalışıyoruz. Küplerimizi üst üste koyup resim bulmaca oynadık. Yeni şarkılar söyleyip dans ettik. Neva ' nın favori şarkısı çıkınca ya da hoşuna giden bir müzik olunca dans etmesi var ki hepimizi güldürüyor. Önce eller havaya sonra bir kez kendi etrafında dönüp ellerini dizlerine vuruyor ve omuzlarını kaldırıyor. O kadar komik oluyor ki küçücük boyuyla dans etmesi:)) Artık kızımın büyüdüğünü iyice hissetmeye başladım.
Haftasonu beraber yemek yaptık. O biberleri daha çok yedi ama olsun, yardım yardımdır işte :) Sonra kendinden büyük kovayı çekip getirmeye çalıştı, meşhur sarı bezleriyle yerleri, yüzünü ve en son da dilini sildi:) Ben çamaşır asarken yardım etti. Yani mandalları bana verecekti ama birden balkon da birikmiş suyu fark etti, onu yalamak istedi, olmadı yere oturdu beziyle bir güzel oraları da sildi:)) Mıknatıslı çubuğuyla bir sürü balık tuttuk, kaybolmuş kuzusunu yatağın arkasına düşmüş bulduk bir de bebekken oynadığı içi boncuklu kediyi bulduk ki en güzeli de bu oldu :)) Kovalarını üst üste koyduk, üzerindeki ayının topladığı elmaları saydık, dışarıda ki kediye '' pisipisi '' dedik, yataktan nasıl yüz üstü kayıp düşülür onu öğrendik, bir de yatakta anne görmeden ayağa kalkıp onun ödünü koparmaca oynadık. Yani dolu dolu geçti gerçekten de:)) İyi ki varsın benim kuzum:)
Yeni bir hafta başlarken herkese güzel bir hafta diliyorum!

Cuma, Eylül 15, 2006

Yeni diziler


Nasıl geçti anlamadım. Eylül ayını da ortaladık. Yakında hava çabuk kararmaya, yağmurlar yağmaya başlar. İşten çıkınca koşarak evlere sığınmaya başlarız. Kış gecelerinde en güzel şey kitap okumak, film izlemektir benim için. Fazla da birşey yapamam çünkü uykum gelir ve ertesi güne birşeyler yapmak üzere kendime söz verir yatarım.
Pazartesi okullar açılacak, yazlıkçılar evlere döndü, çocukların okul kıyafetleri alındı, çantalar, defterler hazır. Kış gecelerini evde geçirecek olan bizler için ise televizyonda yeni diziler var. Geçen sezondan tanıdık olanların devamı ve yepyeni diziler. Benim için ise bu dönem bu akşam başlıyor. CNBC-E kanalında üç sezondur izlediğim ve başlamasını merakla beklediğim O.C dizisi başlıyor :)) Bu akşam büyük keyifle ekran başında yerimi alıp televizyon seyredeceğim. Geçen sene dizinin başlıyacağı gün mutlaka hazırlık yapar, çerezler içecekler hazırlanır öyle izlerdik diziyi:) Her nekadar gençlik dizisi olsa da ben seviyorum. Zaten oldum olası böyle dizileri severim.
CNBC-E kanalında başka merakla yeni bölümlerini beklediğimiz dizilerde var tabii. According to Jim, Malcoml in the Middle... İzleyemediğim dizileri ise tekrarlarının yayınlandığı haftasonları izliyorum. Polisiye diziler ise ayrıca ilgi alanımdadır.TRT ' da yayınlanan Kanıt Peşin' denin ardından şimdi de CSI:NY dizisini izliyorum. Her seferinde olayları çözümlemelerini heyecanla bekliyorum. Bir de Nip / Tuck var ki işte adamlar neler yapıyorlar dedirtecek bir dizi. İki estetik cerrahın hikayesi, yaptıkları ameliyatlar. İnsanların dış görünüşlerinde kendilerini mutsuz eden yerleri ameliyatla düzeltirken asıl sorun insanların ruhlarında ki yaralar. Heyecanla yeni bölümlerini bekliyorum. Bir de çizgifilm seven biri olarak , her haftasonu Neva erken uyadığından severek izlediğim Nickelodeon var ki! Kaşif Dora ' nın maceraları oldukça eğitici ve bence çocuklar için de çok faydalı. Rugrats ise uzun yıllardır izlediğim dört bebeğin dünyası. Biz büyüklerden o kadar farklı ve eğlenceli ki!
Geçen akşam başlayan Yaprak Dökümü ise konu olarak bildiğim bir dizi olsa da yine de çok beğendim ve sulugöz olarak ağladım. Yaz tatilinde ise daha önce izlemediğimiz Çemberimde Gül Oya dizisini izledim. Nasıl kaçırmışız diye çok üzüldüm. Son bölümü bugün yayımlandı. BaBa_HaKan da izleyip bana anlattı. Şimdilerde izlemediğimiz bölümlerin DVD' si için aramalar yapıyorum. O kadar güzel ve etkileyiciydi yani. Bakalım bu kış bizi hangi diziler sarıp sarmalayacak, hangisiyle gülüp hangisiyle ağlayacağız. Ne kadar laf etsem de izliyorum işte, ama hepsini değil hiç olmazsa:))

Salı, Eylül 12, 2006

Bugün...



Beraber yaşlanmak dileğiyle aşkım!

Perşembe, Eylül 07, 2006

Çeşme ve sakızlı dondurma


Tatilimizin bir kısmını Çeşme ' de geçirdik. Benim için daha çok dinlenme, uyku ve kitap okuma şeklinde geçen günlerdi. Gündüz biraz havuz, deniz keyfi akşam yemek sonrası dışarı gezmeye gidiyorduk. Çeşme gerçekten de çok güzel. Biz bu sefer fazla gezemesek de, yine de akşam Neva uyuduktan sonra onu pusetine koyup bunun acısını çıkarıyorduk. Bir kere mutlaka her akşam '' sakızlı dondurma'' dan yendi. Sakızlı herşeyi çok seviyorum:) Çikleti, dondurması, muhallebisi, reçeli... Hatta Neva ' ya hamileliğim ilk günlerinde burnuma sürekli sakız kokusu gelirdi. Hemen bir tane damla sakızlı çiklet atardım ağzıma:)) Reçeli burnumda tütmüştü. Yıllar önce geldiğimizde yine Çeşme ' de yemiş tadını unutamamıştım. Her akşam en iyi sakızlı dondurmanın yapıldığı Rumeli Pastanesi ' nin yolunu tutup, sıramızı bekleyip dondurmalarımızı keyifle yedik. Gerçekten de bu konuda neredeyse yarım asırdır çalışan Rumeli Pastanesi ' nin dondurmalarının tadı bir başkaydı. Kokusu nefisti. Küçük dükkanında sakız reçelinin yanında yine kendi imalatları olan turunç reçeli de vardı. Biz birer kavanoz aldık. Dar sokakta elimizde dondurmalarımızla yürüyüp eski kilisedeki sergiyi gezip, tezgahlarda satılan çeşit çeşit süs eşyası ve takılara bakarak sahilde geliyorduk. Bir turda orada atıp ondan sonra otele dönüyorduk. Günler yetişme telaşı olmadan, sakin geçti. Tam da benim aradığım buydu işte.Elimde dondurmam, pusette Neva, yanımda aşkım:) Daha ne olsun değil mi, anın tadını çıkarmaktan başka:)

Salı, Eylül 05, 2006

Yeni bir güne başlarken


Yeni bir gün başlarken o sessizliği dinlemek gibisi yok.
Karaburun ' da güneş bir başka doğarmış. Manzara öyle güzeldi ki dayıma sürekli ' resme başlamalısın ' yada ' artık bir şeyler yazarsın ' deyip durdum. Çünkü manzara o kadar nefes kesiciydi ki insan bakıp bakıp sonra da bunları ya yazıya yada resme dökmek istiyor.
Ben de gece meteor yağmurunu bekleyip yıldızları seyrederken dayımın mutlaka güneşin doğuşunu izlemelisin demesi üzerine sabah erkenden kalktım. Karaburun ' da kaldığımız yer öyle sessizdi ki gece sadece uzaktan köpek seslerini ve cırcır böceklerinin sesini duyabiliyorsunuz. Henüz karanlıkken kalktım. Hava serindi. Hafif bir rüzgar esiyor, ilerdeki tek tük evlerin ışıkları yanıyordu. Arada bir köpek sesleri geliyor, sonra uzaktaki yoldan bir arabanın farlarıyla yolda ilerlemesi görülüyor. Temiz havayı insan içini doldururcasına çekmek istiyor. Derken alacakaranlık yerini yavaş yavaş uzaktan beliren güneşin ışıklarına bırakıyor. Nedense ben de bir heyecan, yüreğim ağzımda. Yeni bir gün başlıyor. Yeni bir gün, yeni yaşanacaklar... Aklımdan şöyle bir geçiriyor dahası tahminler yürütüyorum yaşanacaklar hakkında. Balıkçı tekneleri görülüyor. İlerde yanan sokak lambalarının altındaki evlerde ne hayatlar yaşandığını düşünüyorum. Bu arada güneş öyle hızla yükseliyor ki telaşına şaşırıyorum. Bir anda etraf aydınlanıyor ve güneşle birlikte gözlerim kamaşıyor. Burada yeni bir günün habercisi olan güneş başka bir yerde yerini geceye ve aya bıraktı diye düşünüyorum. Bir gece önceki manzarada çok güzeldi. Batan güneşin ardından güneşin doğduğu yerden aynı kızıllıkla ve kocaman tepsi kadar bir dolunay çıktı. Gökyüzü yıldızlarla kaplandı, uykumuzda üzerimize yorgan oldu. O kadar çoktu ki insan şaşırıp kalıyor. Etrafta hiç ışık olmaması, havanın bir o kadarda temiz ve açık olmasıyla tutsan yakalacak kadar yakındı yıldızlar o gece. Ay tüm ihtişamıyla önce kızıl renklerle yükseldi, sonra yerini aldı ve o bildiğimiz bembeyaz rengiyle etrafı bir fener gibi aydınlatmaya başladı. Deniz üzerindeki yakomozlara bakarak keyifle yemeğimizi yedik o akşam. Sabah olunca da yeni günü karşılamanın mutluluğu vardı bende. Herkes yatağında uyurken evde ki tek ses Neva ' nın yatağında dönüp uyku sersemi '' memme '' diye beni aramasıydı :)

Perşembe, Ağustos 31, 2006

Yaz bitti


Yaz bitti, tatilde...
Eylül ayıyla birlikte sonbahar kendini göstermeye başladı.
Biz de artık eve döndük.
Gidişlerin en çok dönüşlerini severim. İnsanın evi gibi yok ne de olsa !

Tatilimiz oldukça güzel, neşeli ve bol gezmeli geçti.
Neva ile olmanın tadını doyasıya çıkardım:)

Birlikte neler mi yaptık:

Sabah mesaimiz yine saat 7 ' de başladı. Ama bu sefer yetişmek zorunda olduğum bir iş olmadığı için beraber yatak keyfi yaptık:) Tekrar uykumuz gelinceye kadar yuvarlandık, oyunlar oynadık, bebekleri uyuttuk, kitap okuduk. Birlikte olmak çok keyifliydi.
Yaşadığımız ilklerde oldu tabii:)) Mesela Neva odadan ilk çıktığında karşısında gördüğü beyde de ''memme '' olduğunu görünce başladı bağırmaya '' anne memme '' diye :)) Derken havuza gittiğimizde o da ne herkeste '' memme '' den vardı. Ne yapacağını şaşırmış bir halde bir süre her gördüğü kişiye '' memme '' diye seslendi. Böylece sadece annesinde değil başka insanlarda da ''memme'' nin varlığını keşfetti, biz çok eğlendik:))
Havuza tek kelimeyle bayıldı. Bu kadar çok '' bu '' yu bir arada görmek önce onu şaşırtsa da kısa zamanda adapte oldu. Çocuk havuzundan büyük havuzuna transfer oldu, kucakta dolaşıp havuzda ki spora bile katıldı :))
Keyifle havuzda oynarken öyle mutlu oluyordu ki bizi öpücüklere boğuyordu.
Sabah kahvaltıdan sonra odamızda beraber uyuduk, kitap okuduk. En dinlendiğim anlardı doğrusu. O huzur ve mutluluk hiçbirşeye değişilmez. Biz öylece sarmaş dolaş uykuya dalıp beraber uyanıyorduk.

Bu huzurlu anlarda bir yandan Neva ' nın minik soluklarını dinleyip bir yandan da kitap okumak en güzel anlardı benim için. Ne yapayım uzun zamandır böyle telaşsız, sakin anlarım olmamıştı.
Bu arada artık iyice büyüyen kızım kolayca yürümeye başladı. Birbirimize o kadar alıştık ki nerdeyse artık bacağıma yapışmış bir halde birlikte yürümeye başladık. Ben nereye o da oraya.
Bizi sürekli bir arada gören Neva ilk iş kalkınca yoklama yapıyor :)) Başlıyor '' baba'' '' anne '' diye seslenmeye. Eksik gelen kişi ısrarla çağırılıyor:)

Dedim ya artık büyüdü elinde '' sarı bezi '' peşimden yerleri siliyor, toz alıyor sonra da bir güzel ağzını silip '' cici kız '' oluyor. Kızım çook titiz çok :))Ama ille de '' sarı bez'' !
Kendince çok güzel konuşmaya başladı. Her söylediği yeni kelimede biz şaşırınca pek keyifleniyor:)
Birlikte yol boyunca şarkılar söyledik. Hatta kendimize göre hitlerde belirledik. Öyle ki '' bizim şarkı'' çıkınca nerede olursak olalım hemen eller çırpılmaya ve kendince nakarat kısmına eşlik etmeye başlıyor tabi hınzırca bakıp gülüyor ki '' ben bunu biliyorum '' mesajı veriyor:)
Akıp giden yollarda kah sıcaktan bunaldık, kah şarkılar söyledik kah yeni tatlar denedik. Ama en güzeli de yolda olma haliydi.
Sabah erken kalkıp güneşin doğuşunu seyrettim, gece yatarken yıldızları saydım. Kitap okudum. BaBa_HaKaN, BEN ve minik KIZIMIZ NEVA olarak ailemiz başbaşa güzel günler geçirdi. Şimdilik bu kısa bir MERHABA olsun, daha anlatacak çok şey var :)

Cuma, Ağustos 04, 2006

Neva ' lı günler tatile çıkıyor !


Uzun bir kışın ve çalışma temposunun ardından yaz geldi, sıcaklar bastırdı.Son bir aydır oldukça yoğundum. Elimdeki projeyi tamamlamak için çok uğraştım. Derken izin meselesi çıktı... Sonunda hepsini hallettim:) Projeyi tamamladım, iznimi aldım.
Eveeet '' Neva ' lı Günler '' tatile çıkıyor. Yeni yerler keşfetmeye, denizi keşfetmeye, güneşin altında uzanıp keyif yapmaya gidiyor:) Dönüşte Neva biraz daha büyümüş, havuz ve denizle tanışmış olacak:) Ben de umarım biraz dinlenebilir, yapmak istediklerime vakit ayırabilir, güneşin altında bol bol kitap okuyabilirim. En güzeli de şööyyle ayakları uzatmak olacak ! Güzel anılarla dönmek dileğiyle...

Çarşamba, Temmuz 19, 2006

Ben de istiyorum!


Yaz sıcağında çalışmak gerçekten de zor oluyor. Bir de etrafınızdaki insanlar bir bir tatile gitmiş hatta dönmüşse günler daha da bir zor geçiyor. Bu aralar hem çok yoğunum hem de elimdeki işe fazlasıyla konsantre olmuş durumdayım. Bu ayın sonuna kadar üzerinde çalıştığım projeyi teslim edeceğim. Günleri bir de bu sebepten sayar oldum. İşten eve evden işe bir durumdayım. Üstelik bu aralar Neva ' da ''çılgın kız '' modunda. Sürekli araştırma halinde. Televizyonun açıldığı düğmeyi zaten öğrenmişti. Şimdi eline kumandayı alıp şöyle bir dönüp kanal değiştirmeye başlıyor. Beğendiği şeylerde duruyor yok beğenmediyse kumandayı yere atıyor:) Tam anlamıyla '' pıtır pıtır '' yürüyerek boyunun yettiği çekmecelere yöneliyor. Sonra yeni bir şey ya da beğendiği bir şey olunca '' ayyyy '' diyerek beğenisini belli ediyor. Yaramazlık yapınca da suçunu bilip şirin kız oluyor hemen, göz kırpıp numaralar yapıyor. Ya da iki elini omuz hizasında bağlayıp '' hanım kız '' oluyor:)) Tabii bunu görünce bizi de bir gülme alıyor:) Bir de bu aralar hayvanları öğrenmeye başladı. En çok at, ayı ve havhav üzerinde duruyoruz. Tabii '' mee'' yi de unutmamak gerek:))
Yorucu bir kış geçirdim ve artık gerçekten de çok yorulduğumu hissediyorum. Derdim yan gelip yatmak değil de şöyle kendime daha çok vakit ayırmak. Çimenlere ayaklarımı uzatıp elime dergimi ya da kitabımı almak ve sadece kuş cıvıltılarını dinlemek. Yaz günlerinin öğleden sonrasının kendine has bir sessizliği olur. Herkes sıcaktan bunalmış içeridedir, çoğunluk uyuklamaktadır. İşte ben bunları özledim. Herkes uyurken kitabımı okumayı, yeni tatlar denemeyi, ruhumu dinlendirmeyi! Neyse sayılı gün çabuk geçer diyerek işimi biran önce bitirmeye çalışmalıyım. Ne de olsa arkası tatil günlerini işaret ediyor:)

Perşembe, Temmuz 13, 2006

'' BaBa '' YorUmLAr



ELEŞTİRMENİN GÜNLÜĞÜ/ NAİM DİLMENER

Hayatımın her döneminde iyi bir müzik dinleyicisi olmaya gayret etmişimdir.

Bana göre “İyi bir müzik dinleyicisi” olmanın en önemli şartı; sadece müzik dinlemek değil, işin mutfağını da iyi bilmekten geçmektedir.

Ben iyi bir Türk pop müzik dinleyicisiyim.

Üstelikte iyi bir koleksiyoncuyum.

Her daim yapılan çalışmaları titizlikle takip eder, arşivimi sürekli yenilerim.

Yapılan bir çalışma benim için sadece sanatçıdan ibaret değildir. Söz yazarından, bestecisine, albüme eşlik eden müzisyenlerinden, aranjörüne hatta albümün kapak konsepti bile benim ilgi alanıma girmektedir.

Kısaca müzik benin için önemlidir.

Hayatında müziği benden daha yoğun yaşayan kişilerde var,

Müzik yazarları, eleştirmenler ve programcılar…

Onlar bu işin ustaları tabiiki.

Gençlik dönemimde Hürriyet Gazetesinden Lale Barçın İMER’i takip ederdim.

Onun müzik sektörü, yeni albümler ve sanatçılar hakkındaki düşünceleri ve yazılarını dikkatle okur ve çoğunlukla kendimle örtüştürürdüm.

Zaman geçti kendisi evlendi ve Amerika’ya yerleşti.

Sonrasında keşfettiğim bir diğer isim sevgili Naim DİLMENER’ oldu.

Gerek TV programları, gerek gazete ve çeşitli dergilere yazmış olduğu eleştirileri inanılmaz zevk ve keyifle takip ederim.

Kendisi bence önemli bir eleştirmen.

Şimdi bu eleştirilerini bir günlükte topladı.

“ELEŞTİRMENİN GÜNLÜĞÜ”

inanılmaz keyifte ve bir solukta okunacak güzel bir kitap…

bir önceki kitabı “BAK BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ”u bir başucu kitabı olarak nitelendirirsem, bu onun üzerine krema gibi.

Özellikle şu tatil döneminde bence müzik üzerine bir seyler okumak isterseniz, tavsiye edeceğim yegane kitap.

Benden söylemesiJ

Kulağınızdan müzik eksik olmasın.

BaBa_Hakan

Cuma, Temmuz 07, 2006

Sürprizzzz!


Bu haftasonu güzel geçsin,
Bol köpüklü kahve tadında,
Gezelim, keyfimize bakalım,
Kendimiz için birşeyler yapalım istiyorum.
Sabah bir sürprizle uyandım,
üzerimde ki yorgunluğu tek çırpıda attım,
yüzümde kocaman bir gülümsemeyle güne başladım:)
Siz de bu haftasonu kendinizi mutlu edin,
Yeni haftaya güler yüzle başlayın,
İyi haftasonları:)

Çarşamba, Temmuz 05, 2006

Yeni kitaplar ve oyuncaklar


Ben kitap okumayı çok severim. BaBa_HaKaN ' da öyle. Dışarı her çıktığımızda mutlaka bir kitapçıya uğrar ya birşeyler alırız ya da yeni gelen kitap ve dergilere bakarız. Neva ' ya da çok küçükten itibaren kitaplar aldık. Kimisini kemirdi, kimisini beraber okuduk. Artık kitaplarda ne olduğunu anlamaya başladı. Mesela pamuk prenses kitabında ki elmayı gördüğünde 'emma ' demeye başlıyor. Bebeği gösteriyor, evden uzaklaşan pamuk prensesle beraber annesine o da el sallıyor.
Haftasonu olduğunda da babasıyla beraber gazete okur. Babasının kucağında öyle keyifle oturur ve sayfaların çevrilmesini izler ki gören de anladığını sanacak:)) Ama bizim bu uğraşlarımızla artık kendi kendine sayfaları çevirmeye başladı, her sayfayı açıp ' ayy ' demeye başladı bile :)
Geçen gün yakınlarda açılan bir oyuncakçıya gittim. Çok güzel eğitici oyuncaklar var. Herbirine Neva çığlıklarla sarıldı:) Hele de bir bisiklet vardı ki üç tekerlekli arkadan tutma kolu olan çıldırdı. Hem gülüyor hem de el çırpıyor:)) Ben de oradan ilk sefer için puzzle aldım. Sonra mıknatısla yakalanan balıklardan aldım. Gerçi hemen aldığım puzzle kızın saçlarını yedi, balıkları da mama sandalyesinden attı. Ama olsun ben balıkları ona gösterirken bayağı eğlendim:)) Şimdilerde onun favorisi bebeği, sürekli ona mama yedirmeye çalışıyor:)
Gelelim kitaplara. Daha önce internette gördüğüm Uçanbalık Yayınları' nın kitaplarından da vardı. Hatta yazarlardan biri de dükkan sahibinin yakınıymış. Bana yazarların 4-6 ekim tarihlerinde imza günü için geleceklerini söyledi. Epey sohbet ettikten sonra bir kitap alıp çıktım.
Uçanbalık Yayınları Ayla Çınaroğlu, Aysel Gürmen ve Aytül Akal tarafından kurulmuş bir yayınevi. Çocuklara yönelik eğitici çok güzel kitapları var ve bunlar çok güzel resimlenmiş. Benim için kitap kadar çizimlerde çok önemli. Kitabı ilgi çekici hale getirip anlaşılmasını kolaylaştırıyor. Yazarlardan Aysel Gürmen 'in kızının maceralarından oluşan ' Selen ' in öykü dizisi ' adlı bir dizi kitapta var.Toplu alımlarda indirim de yapıyorlar. Hatta bizin 'Ankaradaki anneler grubu' muz için özel bir de indirim yapmışlardı.
Sanırım Neva kitaplarını seçecek yaşa gelinceye kadar daha çok biz kendi zevkimize göre seçimler yapacağız:)) Yani önce yazarlar ve çizerler biz anne babaların ilgisini çekmeli:))


Adreslere gelince:
Pediko : Hoşdere cad. 200/ B Çankaya
www.pediko.com
Kitaplar için ise internet adresi www.ucanbalik.com.tr

Pazartesi, Temmuz 03, 2006

Meraklı Neva


Neva artık yavaş yavaş yürümeye başladı. Yavaş yavaş dediysem yürüme hızı değil, biz henüz bırakamıyoruz ki tek başına yürüsün. Yoksa ona kalsa bulduğu heryere koşarak gidecek, tüm odaları karıştıracak.
Kaşla göz arasında boyunun yettiği çekmeceleri açıyor. Bunun için satılan bir sürü aparat var güvenlik için. Çekmece için kilit, priz için kapatıcı, kapı için aparat daha bir sürü şey. Ama bunlarla nereye kadar koruyabiliriz diye düşünüyorum. Hiç mi başka eve gitmeyeceğiz. Üstelik böyle saklayınca daha çok ilgilerini çekiyor. O minik pamaklar heryere girebiliyor. Ama yine de ben şimdilik bu koruyuculardan kullanmayı düşünmüyorum. Birlikte merak ettiği şeyi incelersek hem öğrenmiş oluyor hem de merakını gidermiş oluyor, üstelik böylesi daha da güvenli.
Biz Neva yürümeden konuşacak diye düşünüyorduk. Çünkü yürümeye hiç ilgi göstermezken kendince bir lisanla bizimle konuşurdu. Şimdilerde bu lisanın kelimelerini bayağı artırdı. Lamba, ayna, elma, anne, baba, ayakkabı diyor. Tabi kendince. İşte Neva ' nın lisanı:
Anne: ennne
Baba: babba, babba,
Ayna: eynne
Ayakkabı: akka bazen de atta
Lamba: amba
Abla: abbba
Abi: abbbi
Elma: emmma
Hadi gidelim deyince: atta ve el başa bi kaç kez vurulur:) Hatta gitme sevinciyle etrafa bay bay yapılır:))
Hemen yemeğimizi yiyelim deyince: emennn
Galiba bizim kız herşeyin üstüne bastırarak, hakkını vererek konuşacak.
Bu arada dün parka doğru gittik. Çimenler sulanıyordu. Tutturdu fıskiyelere elleyeceğim diye, tabi ıslanınca sevinip kaçıyor. Epey bir süre suyla oynadık. Ama galiba biraz da asi olacak:) Bırakın elimi ben gideyim diyor. Kendimizi eve zor attık. Zira daha sonra pusetine de oturmadı:))
Dışarıda bu yaşlarda ki çocuklara bakıyorum da, bir kısmı arabada giderken diğer kısmı yürüyor arkadan da puseti geliyor. Oturanlarda zaten bir süre sonra kalkıp yürümek isteyeceklerdir:) Böyle olunca bir elde çocuk diğer elde araba, yürümeye çalışan bir anne ya da baba görüntüsü ortaya çıkıyor:)
Neva 14 aylık oldu. Geçen sene minik bir bebekken şimdi artık nerdeyse kocaman bir kız oldu. Yaptığı her yeni hareket, attığı her adım bizi öyle mutlu ediyor ki. Evimizin neşesi seni çook seviyoruz

Pazartesi, Haziran 26, 2006

Ankara ' nın denizi yoksa gölü var !


Haziran ayının da sonuna geldik. Yakında temmuz ayı ile birlikte tatil telaşı iyice artacak. Bu hafta oldukça yoğun geçti bizim için. İş yerinde proje teslimim vardı. Cumartesi bir arkadaşım evlendi :) '' Göksun ve Savaş '' a ömür boyu mutluluklar diliyorum !
O günkü telaşlarını görünce kendi koşturmalarımız aklıma geldi. Ne heyecanlı, stresli bir gündü. İnsan herşeyin yolunda gitmesini istiyor tabii. Bi aksilik olursa diye içi içini yiyiyor:) Ama denir ya bunlar güzel telaşlar :) Gelin odasından çıkıp nikah masasına gidene kadar olan mesafe,herhalde yürüdüğüm en uzun yoldu:) Çok heyecanlanmıştım. Oturduktan sonra ancak ön sıradakileri farketmiştim:)) Neyse ki fotograflar ve kamera çekimi var:) Onları heyecanlı görünce zamanın ne de çabuk geçtiğini bir kez daha fark ettim...
Cumartesi günü akşam üzeri olacak olan nikahı büyük bir hevesle bekledim. Kızımın elbisesini ayakkabısını hazırladım. Fakat Neva öğleden sonra bir türlü uyumadı. Ne yaptıysam yok oyun istiyor. Ancak akşam 4 gibi yattı. Fakat nikah 5 ' te olacak ! Bir ara uyandı ama uykusunu alamamış tabi, yine de elbisesini giydirdim ama baktım olmayacak onu hemen babaannesine bırakıp koşarak biz nikaha yetiştik.
Pazar günü ise ' Ankara ' nın denizi yoksa gölü var ' deyip Mogan gölüne gittik. Yeni yapılan belediyenin tesisi oldukça güzeldi. Eskiden sazlık ve bataklık olan bölgeyi çok güzel değerlendirmişler. Güzel bir peyzaj çalışmasıyla pek çok şeyi bir araya getirmişler. Mini golf sahası, halı saha, tenis kortları, basketbol sahası, plaj voleybolü gibi spor alanlarının yanı sıra çok güzel çocuk oyun alanları vardı. Hatta o kadar çok bebek ve çocuk, hamile gördük ki tüm Ankara' nın çocuklu aileleri buraya gelmiş diye düşündüm:)) Göl üzerine yapılan alanlarda oturup evden getirdiklerinizi de yiyebiliyorsunuz. Tek eksik bana kalırsa ağaçlandırma çalışması çok yetersiz kalmış. Gölge bir alan bulmak zor. Neyse ki şemsiyelerle bu sorunu bi nebze halletmişler. Oysa ki yürüme alanının hiç olmazsa bir kısmına pergole ile gölgelik yapabilirlermiş. Deniz olmasa da gri göl sularına baktık, yürüyüş yaptık, Neva çok sevindi. Her gördüğü çocukta çığlık attı :) Arada gitmek lazım, şehrin karmaşasından uzaklaşmak biraz olsa da göl suyu görmek için :) İyi haftalar:)

Pazartesi, Haziran 19, 2006

İlk adımlar, yeni bir mekan


Haftasonu kızıma ilk adım ayakkabısı aldık. Sonra da test etmek için epey yürüdük :)) Elimizden tuttu beraber yürüdük. Artık işi ilerlettiğini düşündüğünden de ille de kendim yürüyeceğim diye tutturdu ! Neymiş o mağazaya girmezmiş, kendi kendine yürüyecekmiş:) İşimiz var yani:)) İnat edip çığlığı basıyor. Biz de hemen dikkatini başka şeylere çekip oradan uzaklaştık. Haline ve boyuna bakmadan özgür olmak istiyor. Ama onun öyle minik adımlarla mutlulukla yürümesini izlemek çok keyifli !
Pazar günü uzun zamandır hep konuştuğumuz ama yer olarak hem uzak hem de bize ters olan bir yere gittik . '' Üstünel köftecisi ''. Kazım Karabekir caddesinde İskitler ' de. Bilen bilirmiş orayı zaten. Gittiğimizde de oldukça kalabalıktı. Yer küçük, dışarıdan görsem bakmadan geçeceğim yerlerden. Genellikle aileler vardı. En önemli özelliği köftelerle beraber sunulan bahçe yeşillikleri. Masaya önce bir kağıt seriliyor. Üzerine de ince bir naylon örtü. Sonra büyük bir tabak içinde tüm yeşillikler getirilip masaya öylece bırakılıyor :) Neler yok ki. Mis kokulu taze nane, marul, maydanoz, yeşil soğan, kuru soğan, tere, minik turplar, mis kokulu domatesler. Tüm yeşillikleri bırakan garson bir de ikiye bölünmüş 2-3 limonu elleriyle sıkıp gidiyor. Ama ellerinde eldiven var :) Ardından köfteler gelene kadar mangalda közlenmiş sarımsak ve domates geliyor. Tüm bunları ellerinizle keyifle yiyiyorsunuz. İsteyene çatal bıçakta var ! Gelen köfteler, yanında ayran ve tüm bu yeşilliklerle hem gözünüz hem de mideniz bayram ediyor. Öyle tazeler ki insan çöpe dökülmesine kıyamadığı için ki ben yeşilliklerin hepsini severim çerez gibi atıştırıyorsunuz. Tuvaletler beklediğimin aksine çok temizdi. Diyorum ya sırf taze yeşillikler için bile tekrar gidilir. Siz de bir haftasonu ailece gidebilirsiniz. Şimdiden afiyet olsun :)


Adres: Üstünel Köftecisi
Yeni sanayi, Tunç cad. no:86 İskitler
Tel: 324 26 24

Cuma, Haziran 16, 2006

Babalar günü


Bugünlerde benim pabucum dama atılmış durumda:) Neva baba diyorda başka birşey demiyor. Sabah kalktığında ilk iş baba ve atta demeye başlıyor, buzdolabının üzerinde ki resmimize illa ki dokunup '' baba'' sını gösteriyor. Salona geçiyoruz. Duvardaki resimlerde de aynı işlem devam ediyor:)) '' baba baba '' diyerek ilk adımlarını atıyor. Neredeyse hafta başından beri bayağı yürüyor. Üstelik hemen alıştı, hem yürüyor, hem göz kırpıyor:) Biz kucağımızı açmış beklerken o birden manevra yapıp kaçmaya çalışıyor. Tabi biz de bir sevinç sormayın gitsin:)) Haftasonu kızıma ilk yürüyüş ayakkabılarını alıcaz.
Bundan sonra onu tutana aşk olsun !
Kızımla babası arasındaki '' aşk '' öyle hoşuma gidiyor ki, sıkı sıkı kollarını boynuna dolayınca, dünyalar onların oluyor:) Bu bizim aslında ikinci '' babalar günümüz''. Geçen sene kızım minicikti, şimdiyse ilk adımlarını atıp bizi peşinden koşturuyor.
Aralarında ki '' aşk '' ın hep sürmesini diliyorum. Pazar günü kızım bu sefer yürüyerek babasına hediyesini verecek:) Daha nice güzel günlerde hep beraber olmak dileğiyle tüm babaların babalar günü kutlu olsun !!!

not: resim www.bwphotos.net adresinden alınmıştır.

Çarşamba, Haziran 14, 2006

Kumdan heykeller


Pazar günü de olsa Neva erken uyanınca bizde uyanıyoruz. Sabah biraz oynayıp tekrar uyutuyorum. Hiç olmazsa bu arada kahvaltı hazırlamak için bir vakit oluyor. Bu pazar da Neva ' yı uyutmuş televizyonda kanalları dolaşırken bir programa rastladım. Hikayesi olan kişilerin hikayesini anlatıp o kişiyi ve yaptıklarını anlatıyorlar. Programcı bu sefer genellikle sms mesajları dışında gelen hikayelerden farklı olarak kendi ilgilerini çeken bir kişiyi tanıtacaklarını söyledi.
Uluslararası kum heykel sergisi ülkemizde ilk kez gerçekleştiriliyormuş. Antalya ' da Lara plajında gerçekleştirilecek olan sergi 14 haziran yani bugün açılacak ve 30 eylüle kadar ziyaret edilebilecekmiş.
Zaman zaman sizinde de mail kutunuza kim tarafından yapıldığını bilmediğiniz devasa bi o kadar da muhteşem kum heykeller yada buzdan heykellerle ilgili resimler gelmiştir. Hepsini de '' nasıl olsa yok olup gidecek kısa süre için bunca emek neden'' diye düşünerek bakmışımdır.
Program tam da bu konuyla ilgili, muhteşem kum heykelleri yapan sanatçıyla ilgiliydi. Adı Alper Alagöz. O da çoğunluk gibi memur bir ailenin çocuğu. Ailesi aman oğlum ne yaparsan yap yeter ki bir diploma al der. O da onların ısrarıyla Odtü ' ye girer. Fakat istediğinin bu olmadığını fark edince ailesinin karşısına geçer ve yurtdışına gitmek istediğini söyler. Önce karşı çıksalarda oğullarının ısrarı karşısında fazla birşey yapamazlar. Elinde gitarıyla her gittiği yerde çalıp söylemeye başlar. Tek kazancı ise önündeki şapkasına konan paralar. Sürekli dolaşır tam bir gezgin hayatı sürer. Evlenir eşiyle beraber hep güneye, sıcak iklimlere gider ki oralarda animasyonlara katılsın, çocukların yüzlerini boyasın, gitar çalsın. Bir gün kendi için sahilde kumdan bir heykel yapar. Ölmüş bir at üzerinde bir insan. O gün sahile o heykeli görmeye akın akın insanlar gelir. Böyle heykeller yapıldığını duyar ve bu konuda daha farklı ve yaratıcı şeyler yapmaya başlar. Öyleki tek kazancı 2-3 gün dayanabilen kumdan heykeller olur. Pekçok uluslararası etkinliğe katılır adını duyurur. Ama her seferinde göçmen kuşlar gibi sürekli güneye, sıcağa gider, sahillerde kumdan heykeller yapar.
Bugün ülkemizde ilk kez gerçekleştirilicek olan kumdan heykeller Alper Alagöz organizasyonunda gerçekleşmekte. 500 bin Euroluk bir yatırım yapılmış. 400 bin kişinin ziyaret etmesi bekleniyormuş.
'' Nasrettin Hoca '', '' Nuh 'un gemisi'', '' Peri bacaları '', ''Şahmaran'' gibi ana teması '' Anadolu efsaneleri '' olan 100 ün üzerinde heykel sergilenecek. 22 yabancı heykeltraş, 28 Türk stajer heykeltraş çalışıyor. Ancak tüm bu çabalar geçen gün yağan yağmurla tahrip olmuş. Şimdilerde yoğun bir şekilde heykelleri onarmakla uğraşıyorlarmış.
8000 m2 lik sergi alanına 6 bin ton kum 150 kamyonla taşınmış. Heykeller sadece kum ve su kullanılarak yapılıyor.
Meğer kumdan heykeller yapmak çok eskilere dayanıyormuş. Eski Mısırlılar piramitleri yapmadan önce kumdan heykellerini yapar, Hint mitolojisinde de kum heykellere tapınma törenleri olurmuş.
Sadece su ve kum ile tekniğin birleşmesi sonucu oluşan muhteşem heykelleri yapmak için bence en önemli şey sabır olsa gerek.
Müthiş bir emek ve sabır kısa sürede yok olacağı bilinsede yine de yapılıyor işte. Bu alanda bir Türkün adının geçmesi ise gurur verici.
Pazar günü izlediğim programda hem bu ilgi çekici konuyla ilgili bigiler edindim hem de Alper Alagöz ' ün azmine, kararlılığına hayran kaldım. Hele de yeni yapmak istediklerinden bahsedince ne kadar cesur olduğunu düşündüm.
Demek ki insan bir şeyi isterse ama gerçekten ister ve o konuda çalışırsa mutlaka başarıya ulaşıyor !!
Demek ki neymiş hayallerimizn peşinden korkmadan gitmeliymişiz. Çünkü yaşam bize bir kere sunulmuş:)

Not: Fotograflar Hürriyet foto galeriden alınmıştır.

Cuma, Haziran 09, 2006

Haftasonu salatası


''Cuma günleri valiz hazırlamak gibi
cuma günleri seninle ilkbahar gibi ''
demiş ' Pinhani '. Şu sıralar pek çok internet sitesinde albümün adı geçiyor. Özellikle de '' hele bi gel ''

Derken bu haftanın da sonuna geldik. Hava sanki biraz serinledi gibi. Yağmur gelecekmiş. Bende dün akşam sıcaklarda şöyle ferah ferah yenilecek bir salata yaptım.
Balkonda hem yemek yedik hem de lafladık. Biz çok sevdik salatayı. Uzun zamandır dolapta duran kuskus da böylece değerlenmiş oldu. Aslında başka bir salata için almıştım ama kısmet bu salataya imiş:) Salataların renk renk olması en sevdiğim şey. Yeşil içindeki kırmızılar, taze nane kokusu... İnsanın yedikçe yemesi geliyor. Yapılışı da kolay üstelik. İş dönüşü dar vakitlerde birşeyler hazırlamak gerektiğinde insan kolay tarifleri deniyor. Tarifi daha önce mutfak güncesi ' de görmüştüm. Ben yinede kendi yaptığım şekliyle yazayım:)

Salata için malzemeler:
1 su bardağı haşlanmış kuskus
1 su bardağı haşlanmış yeşil mercimek
yeşil soğan
taze nane
salatalık
kırmızı biber
dereotu
salatalık turşusu
limon
zeytinyağı
Yapılışına gelince : Tüm yeşillikleri küçük küçük doğruyoruz. Zaten içine yeşil soğan ve taze nane giren herşey bana göre çok güzel olduğundan bolca malzemeden katıyoruz. Salatalık ve kırmızı biberi de doğrayıp haşlanmış olan kuskus ve yeşil mercimekle karıştırıyoruz. Üzerine zeytinyağı ve limon suyu ekleyip afiyetle yiyiyoruz. Ancak bir daha ki sefere içine ceviz ve mısır eklemeyi de düşünüyorum. Hem daha besleyici olacak hem de daha renkli olacak:)
Herkese bol gezmeli güzel bir hafta diliyorum:)

Çarşamba, Haziran 07, 2006

Kitaplar


Haziran demek artık iyice yazın gelmesi demek. Bir yandan tatil hayalleri devam ederken bir yandan da sıcaklardan bunalmış halde iş yetiştirmeye çalışıyorum. Ayın ilk günlerinde merakla takip ettiğim dergilerim çıkar. Bir koşu gider alır, çıkmasını heyecanla beklerim. Eskiden aldığım her dergiyi reklamlarına kadar inceler, daha sonra bir proje için gerektiğinde hemen çıkarırdım o dergiyi:) Akşam yemekten sonra yatağıma uzanıp renkli sayfaları çevirmek benim için büyük bir mutluluktu. Öğrencilik yıllarımda daha çok mesleğimle ilgili dekorasyon ve tasarım dergilerini alırdım. Evlenince bu merakıma yemek dergileri eklendi. Neva olunca da hamilelik döneminden itibaren bebek dergilerini de alır oldum:) Evde giderek çoğalan bir dergi yığını var yani:)) Ancak ne ben onları atmaya kıyabiliyorum ne de onlara uygun bir yer bulabiliyorum. Her okuduğumda , elime aldığımda o yıllara ait çok güncel bilgiler ediniyorum. Popülerlik açısından bence dergilerde güzel bir arşiv olabilir. Son zamanlarda ise genellikle daha keyifli ve geniş bir zamanda okunmak üzere şöyle bakılıp kenara konuluyor dergiler. Dediğim gibi yıllardır mimarlık ve dekorasyon ile ilgili pek çok dergi aldım, takip ettim. Kimileri bu günlere geldi kimileri çoktan kayboldu. O yüzden de artık benim için nerdeyse birbirinin aynı olan dekorasyon dergilerinde içindeki bilgilerden daha çok yer alan reklamlar beni sıkmaya başladı. Üstelik fiyatları da aldı başını gitti. O fiyata şöyle göz dolduran bir şeyler de göremiyor insan. Bu sebeplerden dekorasyon dergisi almayı bıraktım. Aynı şey yemek dergileri için de geçerli. İçinde yapmayı isteyeceğim çok az tarif çıkıyor. Çoğu malzeme bulunması zor, damak tadıma uygun şeyler değil. Kendi kendime bir daha almamaya karar verdiğim bir anda uzun zamandır takip ettiğim '' Lezzet '' dergisi fiyatını düşürdü !Aslında eski dergilere bakınca çok daha güzel tarifler olduğunu görüyorum ama neyse yine de hiç olmazsa fiyatı daha uygun deyip '' Lezzet '' i almaya devam ediyorum. Gelelim dekorasyon dergilerine. Almadım uzun zaman. Sadece kapak resimlerine baktım inat ettim:) Ama bu inadım da '' Evim '' dergisiyle kırıldı:)) Fiyatı uygun, pratik bilgilerle dolu, boya önerileri olan, renkli bir dergi. Anlayacağınız kendime yeni takip edilecek dergileri bulmakta gecikmedim:)
Neyse konu dergiler olunca uzadıkça uzadı yazdıklarım. Aslında ben kitaplardan bahsedecektim.
İlk kitap grubu çocuklarla ilgili. Taylan Kümeli ' nin çıkardığı yeni kitap '' Bebeklikten ergenliğe sağlıklı beslenme rehberi'' Son yıllarda herkes sağlıklı beslenmenin öneminden bahsederken asıl olan bebeklikten itibaren sağlıklı ve bilinçli beslenmek. Hep önerilen beslenme alışkanlığını edinmek. '' Doğumdan yaşamımızın sonuna kadar beslenme bir yolculuktur '' diyor ve kitapta pek çok konu başlıklarında besinler, vitaminler, yaşa göre kilo dağılımından bahsedilmekte.
İkinci kitap Prof.Dr. Bengi Semerci ' ye ait olan '' Birlikte Büyütelim Çocuk Ruh Sağlığı ''
Çocuktur nasıl olsa büyür denilse de bedensel gelişimin yanında ruh sağlığının gelişimi de çok önemli. Çocuğumuzu tanımak herşeyden önce en önemli şey. Çocuk sahibi olmaya karar vermek, maddi ve manevi olarak bu sorumluluğa hazır olmak gerekli. Çünkü anne baba olmanın sorumluluğu hep bizimle beraber olacak. Bu yolculuğumuzda da karşımıza engeller çıkacak. Çaresiz kaldığımız zamanlarda ne yapacağımızı şaşıracağız. İşte bu kitap bu yolculuk sırasında karşımıza çıkan engelleri aşmamız için bir rehber özellik taşıyor. Okunacaklar sırasında en başta yer alıyor benim için. Bakalım neler öğreneceğiz:)
Ve tatlı yiyelim tatlı konuşalım. Pasta yemeyi sevmeyen yoktur herhalde. Kimisi meyveli sever kimi çikolatalı. Ama mutlaka herkesin sevdiği bir çeşit vardır. Emel Başdoğan ' ı yıllar önce ' TEFAL ' için hazırladığı programdan tanıyorum. Rahat konuşması, her şeyi aynı kolaylıkla yapması, paratik tariflerini çok beğenirdim. Son yıllarda moda olan butik pastacılık konusunda ise ilkler arasında yer alır. Foodie adlı butik pastacılık yaptığı bir yeri de var. Bu birikimlerini, tecrübelerini bir kitapta toplamış. '' Pastacılık yapımı'' İçinde ' acaba ben de yapabilirmiyim ' dediğimiz nefis pasta tarifleri var. Dahası her biri birer maket, heykel ne derseniz işte. Tek tek açıklamalı bu kitap belkide Türkçe yayınlanan ilk pasta kitabı. İlgilenenler mutlaka almalı.
Bu ay kitaplarla başladık. Sıcaklarda balkonda çayımıza en güzel de onlar eşlik edecek galiba. Herkese iyi okumalar :)

Çarşamba, Mayıs 31, 2006

Birikmiş tarifler


Tarifler birikmiş şöyle bir baktım da:) Daha fazla zaman geçmeden yazmak istedim. Ama şu sıcak havalarda en iyi, en serin şey herhalde ' bat ' olsa gerek. Tarifini daha önce yazmıştım. Gelelim bugünkü tariflere. İlk tarif yine sıcaklarda serin birşeyler arayanlar için çok güzel bence. Sizde benim gibi sarımsak ve yoğurt kullanılan her yemeği seviyorsanız buna da bayılacaksınız:) İlk yediğimde o kadar beğenmiştim ki BaBa_HaKaN ' ın annesi yapmıştı, biz nişanlıydık :) Çok beğendiğimi görünce benim her gittiğimde yapar olmuştu.

Tavuk Salatası için malzemeler:
1 yada 2 tavuk göğsü
1 soğan
4-5 diş sarımsak
yoğurt
mayanoz
doritos panço cips ( baharatlı olan)
Yapılışına gelince : İlk önce tavuk göğünü 1 soğan ve bol karabiber ile üzerini geçecek kadar suyla haşlıyoruz. Haşlanan tavuğu biraz soğuyunca ufak parçalar halinde lif lif ayırıyoruz. En güzeli elle yapmak. Suyuna koyduğumuz soğan ve karabiber tavuğun kokusunu alıyor. Kalan suya da ya pilav ya da Neva ' ya çorba yapıp değerlendiriyoruz:) Bir tarafta da küçük bir kap yoğurdu ( ki ben bu konuda en güzeli göz kararıdır diyorum ) sarımsakla karıştırıyoruz . İçine 2-3 kaşık mayonez katıyoruz. Cips poşetinin yarıya yakın kısmını elimizle ufalayıp yoğurtlu karışıma ekliyoruz. Haşlanmış ve didiklenmiş tavuğuda buna katıyoruz. En üste 1 kaşık mayonez ekleyip koyduğumuz tabakta üst kızmını düzeltiyoruz. Üzerini kapatıp buzdolabına kaldırıyoruz. Servis yapacağımız zaman üzerine kalan panço cipsi elimizle ufalayıp süslüyoruz. Daha önce yaparsak cips yumuşuyor ve çıtır halini kaybediyor. Afiyet olsun:)

Gelelim ikinci tarife. Bence bir davet sofrasında börek mutlaka olmalı. Hatta pazar günleri kahvaltıda da çok güzel olur hani :) Bu tarifte benim çok sık yaptığım ve beğenerek yediğimiz bir tarif. Çoğu kişi de bilir aslında. Hele de benim gibi bir makarna düşkünüyseniz !

Makarnalı börek için malzemeler:
1 paket kelebek makarna
3 yufka
1 küçük kalıp beyaz peynir
1 demet maydanoz
1,5 su bardağı süt
1/2 su bardağı sıvıyağ
3 yumurta
Yapılışı : Bir tencerede kaynayan suya makarnanın 3/4 konur. Makarna haşlanır ve süzülür.
Diğer tarafta 3 yumurta, 1,5 su bardağı süt ve 1/2 su bardağı sıvıyağ karıştırılır. Yağlanmış tepsiye 1 yufka serilir. Arasına hazırlanan karışımdan gezdirilir. 2. yufkanın yarısı konur ve karışım gezdirilir. Haşlanmış makarna yufka üzerine yayılır, elle düzeltilir. Üzerine peynir ve maydanoz karışımı konur. Sos gezdirilir. Kalan yarım yufka konur. Sos ve son kata bütün yufka serilir. Kalan sos dökülür. Ben pişirmeden bir yarım saat bekletirim ki sosu çeksin. 175 derecede üzeri kızarana kadar pişirilir. Bir nevi yalancı su böreği tadında yenir. Afiyet olsun:)

Son tarifte hem bereketli hem de sevimli ' kartopları ' na ait. Tarifi Hatice ' nin sitesinden almıştım.

Hindistancevizli kartopları için malzemeler:
3-4 su bardağı hindistan cevizi
1 su bardağı süt tozu
3/4 su bardağı tozşeker
200 ml çiğ krema
Yapılışı : Tüm malzemeler karıştırılır. Her ne kadar korkup toparlanmayacak sanılsa da sabırla yoğurmaya devam etmeli arada hindistancevizi eklemesi yaparak yuvarlanacak kıvama gelen kadar yoğurmalıyız. Sonrasında küçük toplar yapıp hindistancevizine bulayıp tepsiye dizebiliriz. Üzerlerine sevimli kürdanlardan da ekledik mi al sana '' cocostar '' !! Afiyet olsun:))

Pazartesi, Mayıs 29, 2006

Neva, bebek, su şişesi


Hava çook sıcak ki ben sıcağı hiç ama hiç sevmem. Şöyle serin, güneşli havalara bayılırım. Sıcakta ise evde olmayı, yeni yıkanmış balkonda oturmayı severim. Öğlen sıcaklığında mayışıp uyumayı, akşama doğru taze taze yapılmış sigara börekleri yemeyi severim. Yeni sulanmış toprak kokusunu severim. Ağaçların serinliğinde kitap okumayı severim. Ama sıcağın altında uzanıp güneşlenmeyi, bir yerlere gitmeyi, özellikle kalabalık otobüslere binmeyi ( ki seveni olmaz sanırım ) ise hiiiç sevmem. Ama çalışınca özellikle yazın artan iş temposundan, bir türlü izine ayrılamadan sonbaharın gelmesinden, gidip gelenlerden tatil anılarını dinlemeye ise neredeyse alıştım. Bir tek geçen yaz, Neva yeni doğduğu için izinli olduğum dönemde tatilin tadını doyasıya çıkardım. Tabi bir de öğrenci iken yapılan uzun yaz tatillerini saymazsak:) Şimdilerde ise gün sayıp bir an önce tatile çıkma hayalleri içindeyken işler kışın olduğundan daha bir fazlalaştı. Hep yetiştirilecek acil (!) projeler oluyor. Son haftalarda bir yandan kendi işimi yaparken özellikle ne hikmetse ( !) haftasonuna doğru acil yapılması gereken yeni işler çıkıyor. Geçen hafta da perşembe öğleden sonra verilen acil projeye geçiş yaptım. Cuma günü de çok yoğun çalıştım ki haftasonu bana kalsın. Uğraşlarım sonucunda pazartesi için projeyi bayağı bir toparlamış oldum:)
Böylece bize kalan haftasonu planlarına başladım. Cumartesi Neva benimle beraber kuaföre gitti. İçeri girince o da saçını çekiştirmeye başladı:) Öğleden sonra ise bize süpriz yapıp Eskişehir ' den gelen misaflerimiz vardı. Damla ve Çağla anne ve babasıyla Ankara ' ya gelmiş, gelmişken Neva ' yı da görmek istemişler:) Gerçi Damla hastalanınca teyzesinde kalmış. Bize Çağla geldi. ( Yaprak ' cım yine karıştırmadım dimi ). Gelirken çok güzel bir bebek getirdiler. Bu bebekten Damla ve Çağla ' nın da varmış. Onlar severek oynamışlar, bize de bu bebekten almışlar:) Neva bebeğin en çok uyku sesi çıkardıktan sonra '' e e e '' diye kendi kendini uyutmasına bayıldı. Biz de onu uyuturken yada uykusu gelince kendi hemen '' e e e '' demeye başlarda :) Bebekten bu sesin çıkmasına kıkır kıkır gülüyor:))
Geçen gün gittiğimiz markette süt şişelerini görünce Neva başladı '' bubu '' diye. Susadı diye düşünüp bir şişe su almak zorunda kaldım. İlk kez şişeden içince çok sevdi:)) Artık evde bardaktan içmiyor:) Üstelik şişeyi her görüşünde su istiyor.. Yani sürekli su içmeye başladı:) Biz nereye su sişesi de oraya:))

Çarşamba, Mayıs 24, 2006

Bir tatlı, bir tuzlu


İşte vazgeçilmez iki tarif:) Hem lezzetleri ile hem de pratik yapımı ile kolayca hazırlanıyor ve afiyetle yeniyorlar. Ne zaman yapsam hep kıvamında, aynı lezzette iki güzel tarif. Tarifleri Hatice ' den almıştım. Ne zaman ki dar vakitlerde birşeyler yapmam gerekse ilk aklıma gelen tariflerden oluyorlar. Üstelikte çok bereketli, tuzlu olan iki tepsi çıkıyor. Bu kadar övgüden sonra işte tarifler. Haftasonu bir deneyin isterseniz:)

Mantar kurabiye:
1 paket margarin ( oda sıcaklığında )
1 bardak pudra şekeri
2 yumurta
2,5 bardak un
200 gr mısır nişastası
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
kakao
Yapılışına gelince : Tüm malzemeyi karıştırıp yumuşak bir hamur yapıyoruz. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp, tepsiye diziyoruz. Bir şişenin kapağını kakaoya batırıp ( ben hafif sulandırıyorum ) ortasına bastırıyoruz. 200 derecede hafif pembeleşene kadar pişiriyoruz, afiyet olsun:)

Tuzlu kurabiye :
250 gr yumuşak margarin
1 çay bardağı sıvıyağ
1 çay bardağı sirke
3 yemek kaşığı tozşeker
1 tatlı kaşığı tuz
1 paket kabartma tozu
un
Yapılışı: Tüm malzemeyi karıştırıp yumuşak bir hamur yapıp, tezgah üzerine kalın bir şekilde açıyoruz. Kurabiye kalıplarıyla kesip, üzerine yumurta sarısı sürüp , susam serpiyoruz. 175 derecede üzeri kızarana kadar pişiriyoruz. Ağızda dağılan, kolay kolay bayatlamayan nefis kurabiyeler oluyor, afiyet olsun:)

Pazartesi, Mayıs 22, 2006

Beklenen yaz geldi!


Evet sonunda beklenen yaz geldi. Hava hemen ısındı. Çekmecelerden ilk giyinilecekler seçildi, koyu renkli ve kalın tüm giysiler bir kenara atıldı. Hava ısındı ısınmasına da şu havada uçuşan, pamuk yığınlarına ne demeli!! İki gündür sürekli gözlerim yanıyor, hapşuruyorum. Biz de bu tip alerjik durumları genelde BaBa_HaKaN yaşar. Neredeyse iki aydır sonunda ısrarlarımla alerji hapı kullanmaya başladı. Yoksa hapşurmaktan hasta olup yatak döşek yatardı. Nisbeten az oldu bu sefer.
Gelelim son hafta neler oldu. Benim batıl denilecek bir inancım var:) Eğer pazartesi öğlene kadar koşturmalı geçerse bu cumaya kadar öyle devam ediyor:)) Bu haftayı soracak olursanız öğlene kadar çay bile içemedim:) Bakalım yine de belli mi olur !!
Geçen hafta bir proje teslimim vardı. Tam perşembe sabah teslimi yaptım, biraz rahatlarım, cumaya da tatil olur derken arkadaşlara onların proje teslimi için yardım etmem gerekti. Sonuçta herkes tatil yaparken ben çalıştım. Ama bu demek değil ki moralimi bozayım, güneşin tadını çıkaramayayım! Biraz iş, biraz gezme:) Cumartesi günü Tunalı cıvıl cıvıldı. Üstelik kolayca park yeride bulduk. Biraz dolaştık ama Neva ' nın uyku saati yaklaşınca huysuzlanmasıyla bizde eve geldik. Cumartesi küçük bir de misafirimiz vardı. Batu bebek İstanbul ' dan kalkmış gelmiş, Neva ' yı görmek istemiş. Küçücük, yakışıklı mı yakışıklı,maviş gözlü, hatta biblo gibi bir bebek. Babasına da söyledim ama , tıpkı annesi. Gözler, minik hokka burun...
Batu ' nun yanında Neva koca kız gibi kaldı. Bir de saçlarını dağıtıp kendini kaybetti ki:) Genelde küçük çocuk görünce dayanamaz, çığlık atar, sarılmak isterdi ama Batu ' yu küçük buldu galiba, oyuncak gibi. O yüzden de pek bir şey yapmadı:) Batu ' nun uykusunun gelmesi, bizim kızında kendini dağıtması ve bol bol kitap yemesi üzerine ikisini bir araya getirip bir fotograf çekemedim. Ama babalarının kucağında ikiside güzel pozlar verdiler. Pazargünü de işe geldim. Yaptıklarımı teslim ettim. Sonra da Ankamall ' a gittik. Gerçi adına henüz alışamamış ve beğenmemiş olsam da, bakıyorum da herkes kolayca kabül etti bu yeniliği !! Oysa ki çok daha güzel, özentiden uzak bir isim bulunabilirdi. Öyle kalabalıktı ki, bir kez daha Ankara ' lının böyle yeni yerlere nekadar da ihtiyacı olduğunu düşündüm. Topu topu bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar olan alışveriş merkezlerine tüm Ankara haftasonu olduğu zaman akın ediyor. Sonuç olarak boş boş gezme, hiçbir şeye bakamama, sadece yorgunluk. Bir daha ( bilemiyorum bu sözümde nekadar durabilirim ) haftasonu böyle yerlere gitmek yok. Kırlara, çimenlere uzanmak varken insan kalabalığında ilerlemeye çalışmanın ne gereği var değil mi!
'' Oldukça şurdan burdan '' yazısı olsada son paragrafı yine Neva 'ya ve son yaptıklarına ayırıyorum.
Şimdilerde yapmaktan en çok hoşlandığımız şey el sallamak. Sokağa çıktığımızda gelene geçene, uçan kuşa, sallanan bayrağa ( ki bayram dolayısyla her yerde olan bayraklar Neva ' nın çok ilgisini çekti, sürekli öpücük yolladı ) el sallıyoruz. Eğer ilgilenen olursa minik ellerimizle önce ''bir bir '' yapıp ardından burnumuzu ve kulağımızı gösteriyoruz. En son bir '' baş baş '' yapıp öpücük yollayıp yeni bir ilgi alanına doğru yola çıkıyoruz. Artık Neva otamatiğe bağladı neredeyse. Sabah uyandığında '' artık ben kalktım '' demek için hemen ''bir bir '' yapıp kendince birşeyler anlatıyor:) E hal böyle olunca onun sevimli hali karşısında sabah erkende olsa, sarılıp öpmekten, kıkırdayarak gülmekten, oyun oynamaktan başka da bir şey yapılmıyor:))

Pazartesi, Mayıs 15, 2006

En güzel hediye


İşte en güzel hediye:)

Salı, Mayıs 09, 2006

Eymir Gölü


Haftasonu hava bir türlü düzelmedi. Bir güneş çıktı, bir hava kapandı. Yağmur yağdı, ardından güneş açtı...Kısaca ne istediğini bilmez yaramaz çocuk gibi şımarıklık yaptı, yüzü pek gülmedi. Böyle olunca biz de bir dışarı çıkalım dedik, bir aman boşver evde oturalım dedik. Cumartesi akşama kadar evde oyalanarak geçti. Pazar günü için de ne yapacağımızı önceden kararlaştırmıştık. Yakın arkadaşlarımız Suay ve Gülümden bizi Eymir ' e götürecekti, kahvaltı yapıp temiz hava da dolaşacaktık. Ama sabah bir uyandım ki hava hem kapalı hem de çok soğuk. Tam evde olma havası. Tüm bunlara rağmen planımızı bozmadık ve kahvaltı için Eymir ' e gittik. Hava soğuktu. Gölde pek karanlıktı doğrusu. Yapılan güzel sohbetler, içilen çay ve kahvelerle içimizi ısıttık. Açan her güneşle beraber sevindik hava sıcaklığı yükseliyor dedik, yağmur yağınca da sığınacak bir yer aradık. Neva tabi ki çok hoşlandı bu geziden. Üşüyecek diye korksamda yanıma her ihtimale karşı kıyafet almıştım. Her beraber keyifli bir gün geçirdik. Ardından Ahlatlıbel ' e gidip gözleme yedik. Hava bir ara çok güzel oldu. Gökyüzünde renk renk uçurtmalar vardı. Çocuklar parkta koştura koştura oynuyordu. Neva onları görünce resmen çıldırıyor. Atılıp kucaklamak istiyor. Ne yazık ki henüz kızımı fark edipte oynamaya gelen olmadı :) Şöyle bir bakıp tekrar kendi oyunlarına dönüyorlar. Ama benden söylemesi yakında onlar oynamak isteyecek bu seferde kızım yüz vermeyecek:)))

Cuma, Mayıs 05, 2006

Hıdırellez


Yine bir hafta daha bitti. Son haftalar benim için inanılmaz yoğun, koşturmalı geçti.
Nasıl olursa olsun yine de tüm yorgunlukların üzerine bugünün cuma olmasının ve haftasonun gelmesinin verdiği bir keyif var. Aklıma birden son zamanlarda en sevdiğim reklam geldi. Hani tüm günler sıralanmışlar hepsi şikayetçi neden herkes haftasonunu daha çok seviyor diye. Cuma da kendisini her iki tarafa dahil edip farklı olduğunu dile getiriyor :)) Ne yapalım seviyoruz işte bizde haftasonunu. Biraz daha uyku ( ki bizde mesai yine aynı sabah en geç 7 ' de ayaktayız), işe geç kalma telaşı olmadan Neva ' yla yatakta oyun oynama, güzel bir kahvaltı, gazateler ve ekleri ( yine okumaya fırsat bulamadan şöyle bir göz gezdirme), genellikle dışarda birşeyler yapma planları, arkadaşlarla buluşma, yeni tarifler deneme... Aslında şöyle bir baktım da rutin yapılan haftaiçi işlerinden daha yorucu görünüyor:)
Bugünün cuma olmasının dışında bir diğer özelliği de '' Hıdırellez '' olması. Herkes bir şekilde duymuştur. Hernekadar batıl inançlar olsada günümüze kadar gelmiş yapılan rutieller var işte.
Eskiden halk arasında takvim ikiye ayrılırmış. 6 Mayıstan 8 Kasıma kadar olan günlere yaz mevsimine ' Hızır Günleri ', 8 Kasımdan 6 Mayısa kadar olan günlere de Kasım günleri denirmiş. Bu mevsim döngüsünün gerçekleştiği 6 Mayıs günüde '' Hıdırellez '' olarak kutlanırmış. Bir de Hıdır ve İlyas peygamberlerin buluştuğu günmüş aynı zamanda. Hızır bir inanca göre hayat suyunu içerek ölümsüzlüğe ulaşmış. Zaman zaman insanlar arasında dolaşarak onlara yardım edermiş. Uğradığı yerlere bolluk bereket getirir, uğur ve kısmet sembolüymüş. Hıdırellez gecesi Hızır ' ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere bereket getirdiğine inanılırmış. Kutlamalar daha çok yeşillik alanlarda yapılır, tüm halk toplanır ateşler yakılırmış. Ateş üzerinden atlayınca zorlukları yeneceklerine, kısmet bulacaklarına inanırlarmış. Çeşitli yerlerde bu güne özel yemekler pişer, eğlenceler düzenlenirmiş. Aslında amaç baharın gelişini kutlamak ! Bunca yıldır yapılan ritüeller değişerek günümüze kadar gelmiş. Herhalde herkes bir defa da olsa sınavında başarılı olmak için kağıda okul resmi çizmiş, ev almak için ev resmi çizmiş, bebek isteyenler bebek resmi çizip gül agacına asmıştır :)
Batıl bir inanç olsada bazı şeylerde olduğu gibi hala heyecanla yapılmaya devam ediyor. En iyisi siz bugün baharın gelişini kutlamak için eve giderken bir demet papatya alın, başköşeye yerleştirin ve sonra da doğru ders çalışmaya!