Cuma, Kasım 28, 2008

Pencere



O kadar yorgunum ki!
Dün 3 yıldır oturduğum odamdan, eski, 5 yılımın geçtiği odaya geri döndüm.
Farklı bir köşeden, tanıdık duvarlara, dolaplara bakıyorum.
En sevdiğim pencerenin kenarında masam.
Başımı kaldırınca rüzgarla sallanan dalları, yaprakları görüyorum.
Tam karşımda şu an kullanılmayan, soğuktan terk edilmiş,
kreşin renkli kaydırakları var.
Yazın bahçesi çocuk sesleriyle cıvıl cıvıl olur, biliyorum.
Taşınmam mecburiyetten, bir türlü çözülemeyen kokudan dolayı oldu.
Yorgunum, onca dosya, proje elden geçti.
Yeni odamda da değişiklikler yaptık.
Şimdi yine aynı ekrana bakar, aynı çayı yudumlarken,
bildiğim, tanıdığım, fakat artık yabancılaştığım bu odaya ve ortama alışmaya çalışıyorum.

Salı, Kasım 25, 2008

Rüzgarlı günler


Haftasonu yağmur, delice esen rüzgar, tüm yaprakları götürdü.
Artık sokaklarda öbek öbek yığılmış yapraklar yok.
Hava gri, erkenden kararıyor.
Kış kendini hissettirmeye başladı bile.
Cumartesi günü Neva ile pencereden baktık.
O heyecanla beni çağırdı '' anne bak yapraklar havada uçuyor ''.
Öyle bir rüzgar vardı ki, hani işi olmayan evden çıkmasın.
Pencerelerde uğuldayan rüzgarın sesinden hiç uyuyamadım.
Arka bahçedeki ağaçların dallarının sallanmasıyla,
sanki her an bişey olacakmış, ya camlar kırılacak ya da
aniden balkon kapısı açılacak gibi
Neva ' ya çaktırmadan epey korktum.
Bizde tüm haftasonunu evde geçirdik.
Cumartesi akşamı arkadaşlarımız geldi.
Bol sohbetli bir gece oldu.
Pazar günü ise tembellik yapmak istedim.
Şöyle ayaklarımı uzatmak ve gazete okumak.
Çoktandır yapamamıştım.
Hep bir koşturma halindeyiz ya.
Bu sefer gazeteleri şöyle bir karıştırdım, Neva ile çizgifilm izledik.
Elma dilimleyip üzerine tarçın döktük.
Bu arada havuçlu kek yaptım.


Erken kararan havalar evde daha çok vakit geçirmeyi sağlıyor.
Hele de hava soğuk ve gri ise yapılacak en güzel şey,
şöyle tek ayağını altına alıp koltuğa oturmak,
ara sıra pencereden bakarken göz ucuyla tv' ye takılmak,
hafif üşüyünce ve uyku bastırınca üzerine bir battaniye alıp,
koltukta tv ışığı altında uyuklamak.
Sahi salep çıkmadı mı henüz?

Cuma, Kasım 21, 2008

Issız Adam



Sonunda dün akşam biz de gittik '' Issız Adam'' a.
Öyle herzaman sinemaya gidemiyoruz, ama bu filme gitmeyi çok istemiştim.
Radyoda günde pekçok kez filmin, o çok güzel şarkıları çalıyor.
Heryerde yazılar çıkıyor.
Çağan Irmak fanatikleri artıyor.
Konu hakkında az çok bilgim olsa da
yine de filmi o eşsiz müzikler eşliğinde
izlemek çok keyifliydi.
Çok ama çok güzel detaylar vardı bir kere.
Ben mekanlara bayıldım.
Alper'in çalıştığı yer işte burası.
Mutfağı, ahşap yemek masası, sonra tezgahta duran ünlü tasarımcı Philippe Starck imzalı limon sıkacağı, Ada' nın evi, elbiseleri için oluşturduğu niş, yine yatak başı olarak da kullandığı niş içindeki kitaplar. Duvarların sıvasız tuğla hali.
Hepsini çok beğendim.
Modern hayatın yalnızlaştırdığı insanlar, eski şarkılar, yemekler ve aşk.
Şarkılarla konu öyle uyumlu ki,müzik tam başladığında işte budur diyor insan.
Sonra eski şarkıların nasıl da insan ruhuna iyi geldiğini bir kere daha görüyor.
Bora Ebeoğlu nekadar değişmiş.
Akılda kalan insanı duraklatan repliklerle dolu.
Ada' nın '' karların üstündesin, donmak üzeresin ve tatlı uykuya kapılıyorsun. Öldüğünün farkında değilsin '' sözleri aklınızda yer ediyor.
Son sahnede çalan Ayla Dikmen şarkısı '' Anlamazdın ''sizi eğer ağlatamasa ,
boğazınızda bir yumruk bırakıyor.
Neyse ki BaBa_HaKaN' ın da çok güzel eski şarkılardan oluşan arşivi var.
Genelde biz evde bazen 70' ler bazen 80' ler dönemi yapar, o ara o dönemin şarkılarını dinleriz. Neva ' da bayılır o şarkılarla dans etmeye.
Müzikler tamam, şimdi sıra güzel bir havuçlu kek tarifi bulmakta.

Çocuk İstismarına Son!



Sadece 1 dakikanızı ayırın ve şuraya tıklayın.
Kampanyaya katkınız olsun.
Bir imza bir imzadır.

Cuma, Kasım 14, 2008

Maske


Evde başbaşa olduğumuz akşamlar istiyorsun ki hep senin yanında olayım.
Mutfakta işim olmasın, bulaşıklar öylece kalsın.
Ellerimin ıslak olmasını hiç sevmiyorsun.
Ençok beraber boğuşmak istiyorsun bu aralar.
Bir de sürekli bebekliğine dair sorular.
Yıkandığın küveti çıkarmamı istiyorsun,
fotograftaki şapkayı istiyorsun.
Peşimden ağlıyorsun bazen yalandan bazen gerçek.
Gerçek yerine '' garçekten bak anne '' diyerek bana heyecanla
birşeyler anlatıyorsun.
Süper yemek tarifleri veriyorsun lezzetinden gayet emin.
Ama iş yemeye gelince hep '' sonra '' diyorsun.
Banyoya girebilmek için binbir numara yapıyorum sana.
Evde başbaşa olduğumuzda sürekli fikirler üretmem gerek.
Geçen günde aklıma dergide görüp sorduğun maske yapmak geldi.
'' hadi banyodan sonra beraber maske yapalım '' dedim.
Hemen mızmız halin kayboldu.
Yüzümüze yoğurt sürdük.
Ben senin, sen de benim fotograflarımı çektin.
Kısa sürdü tabii bu halimiz.
Sen hemen yıkamak istedin.
'' olsunnnn nolcak ki anne, gene yaparız dedin ''
herzaman ki bizi taklit eden ses tonunla.
Nolcak ki yaparız tekrar tekrar, yeter ki eğlence olsun bize.

Çarşamba, Kasım 12, 2008

Kemal beyin hali ne olacak!



Bazı dönemler inanılmaz rüyalar görüyorum.
Bu aralarda öyle zaten.
Her biri roman gibi, o kadar detaylı,
bir sinema filmi gibi heyecanlı.
Gecenin bir vakti uyanırsam ya da Neva uyanırsa,
rüyanın derinliklerinden öyle zor uyanıyorum ki,
sonra tekrar kafamı yastığa koyduğumda kimi zaman
resmen kaldığım yerden rüyaya devam ediyorum.
Bazen de yepyeni maceralara atılıyorum.
Uyandığımda bir süre etkisinde kalıyorum.
Ama tüm bunlar özellikle de bu aylarda ya da soğuk kış
günlerinde oluyor.
Resmen inanılmaz repliklerin olduğu bir filmin içindeyim.
Dün gece de mesela Orhan Pamuk konuktu bana.
Sözde karşı komşumuzmuş,
yazlıktaymışız,
o öyle yalnız balkonda oturmuş gazete okurken bana sesleniyor.
Bi kahve içimi uğrayacakmış.
Gelince hemen başlıyorum sorguya:
- Orhan bey bu Kemal beyin hali ne olacak.
Hem o detayları nereden topladınız öyle.
Ben ısrarla Kemel beyin halini sorarken o bıyık altından gülüp,
kahvesinden bir fırt çekiyor.
Not: Masumiyet Müzesi' ni hala bitiremedim ama sona çok yaklaştım.
İçime dert olmuş demek ki Kemal beyin hali:))

Perşembe, Kasım 06, 2008

Uçurtma Avcısı




Ağustos ayının çok sıcak günleriydi.
İzinli olduğumdan tüm gün evde vakit geçiriyorduk.
Hava öyle sıcaktı ki ancak gecenin ilerleyen saatlerinde
hafif bir esinti çıkardı.
Ben, işte tam da bu en güzel saatlerde yatakta kitap okur olurdum.
'' Uçurtma Avcısı ''elime aldığım andan itibaren beni öyle etkiledi ki,
gece 3 olsa da ben hala kitap okur oluyordum.
İnanılmaz bir dostluk öyküsü.
Dostluk , kardeşlik, sadakat adına ödenen büyük bir bedel.
'' Bugün neysem, 12 yaşındayken, 1975 kışının o karanlık,
buz gibi gününde oldum '' diye başlıyor kitap.
İnsanın içine işleyen çok cümle var.
Kitabı gözyaşları içinde okudum.
O kadar akıcı bir dille yazılmış ki,
olayların içinde kendinizi kaybediyorsunuz.
Elinizden bırakamıyorsunuz.
'' Senin için bin tane olsa yakalarım '' sözü kulaklarınızda çınlıyor.
Ve '' yeniden iyi biri olmak mümkün''.
Kitabı bir solukta bitirdim.
Daha öncesinde filminin DVD' sini de almıştık.
İyi ki önce kitabı okumuşum.
Kitap herzamanki gibi daha güzeldi.
Ama okuduklarımı ekranda görmekte keyif verdi bana.
Sonunu bilsem de yine de çok heyecanla izledim.
Okuduğum zamandan bugüne epey vakit geçti.
Ancak beni o kadar etkilemiş ki zaman zaman aklıma geliyor.
Hele de ne zaman gökte bir uçurtma görsem,
Emir ile Hasan' ı düşünüyorum.
Onları unutmak ne mümkün !

Çarşamba, Kasım 05, 2008

Sarı yapraklar



Sarının, turuncunun , kırmızının en güzel olduğu günler.
Ağaçlarda kuruyan yapraklar yürürken birden önünüze düşebilir.
Neredeyse gökten yaprak yağmakta.
Benimse her seferinden aklımdan hep
'' düşen bir yaprak görürsen ''
demek geçiyor.
Şarkıyı mırıldanıyorum içimden.
Sokaklar yaprak yığınlarıyla dolu.
Gökte bulutlar köpük köpük.
Herşey sanki bir ressamın tablosundan çıkmışcasına.
Çok seviyorum böyle günleri.
Saatlerce yürümek istiyorum,
Neva yapraklarda yuvarlanmak,
yığınların içine atlamak istiyor.
Çeşit çeşit yaprak topladık.
Hepsi bir torbada bekliyor.
Geçen yıl sonbahar bu kadar güzelmiydi hatırlayamadım.
Ama bu sene tüm ağaçlar çok güzel.
En güzeli fotograf çekmek.
O yaprağı da şu ağacıda.
Yoksa unutuyoruz herşeyi.
Baksana daha geçen hafta olanlar bile unutulmaya yüz tutarken...

Pazartesi, Kasım 03, 2008

Mutlu anlar




Haftasonu tıpkı iki kız arkadaş gibi dolaştık.
Birbirimize vitrinleri gösterip,
beğenmediklerimize burun kıvırdık.
Menüden istediğimizi seçip yemeğimizi paylaştık.
Dönüş yolunda düğün arabasının başına gelene üzüldük,
beraber '' tüh ''dedik.
Markete uğradık,
rafdan sevdiğimiz çikolatalı pudingi aldık.
Birazda fındık aldık kurabiye için.
Pazar günü sabahtan başladık kurabiye yapmaya.
Unu sen ekledin,
ben karıştırdım,
fındıkları sen koydun içine.
Yuvarlaklar yaptın bana beğendirmeye çalışarak.
Şekilsiz de olsa senin kurabiyelerin oldu onlar.



Yemek programını izledik.
Notlar aldık gazete kağıdının köşesine.
Kalem için çekiştik durduk seninle.
Ben istedikçe sen inat ettin.
Yine inadından yatakta değil de koltukta uyuya kaldın.
Bir de günün en güzel anı,
tıpkı babanın sana hazırladığı gibi,
büyük bardağa koyduğum '' didolu sütü '' içip bitirmen oldu.
Bir de bu özlem olmasa !!