Cuma, Kasım 30, 2007

Kışla birlikte


Ankara' ya kış geldi diyebiliriz artık. Henüz kar yağmadı, ağaçlar beyazla kaplanmadı.
Ancak o dondurucu soğuk çoktan çıkarttı dolaplardaki atkıları, eldivenleri.
Sabah bir bakıyorum yerdeki su birikintileri donmuş, ağzımdan buhar çıka çıka yürüyorum yolda.
Eldiven, atkı, şapka her an yanımda.
Böyle korunsakta işte kışla birlikte hastalıklarda gelip kapımızı çalıyor maalesef.
Geçen haftasonundan başlayarak neredeyse beş gün Neva çok ateşliydi. Geceleri ateş içinde yanarken
ferah bir yer aradı yatakta, yastıklar değiştirildi, ıslak mendiller başa konuldu, ilaçlar baş ucumuzdaydı.
Geceleri uzakta yanan ışıklar seyrettik, evin içinde gezdik. Köpeklerin sesini dinledik.
Sabaha karşı daldık uykuya. Neva tüm gün kolumda halsiz, birşey yemeden öylece yattı. Doktora gitmeler, kan almalar... Nasıl olduysa üşütmüş işte. Üstelik bu ara dışarı da çıkmamıştı. Sonuçta bizim için oldukça yorucu günlerdi. Ama hepsi geçti çok şükür ki. Onun gülen yüzünü görmek herşeye değer.
Kollarımda ateş içinde yanarken bir an önce eski neşesine kavuşsun diye dualar ettim. Sonra hastanedeki daha nice hastalıkla uğraşan, onların başında bekleyen anneleri düşündüm. Halimize şükrettim. Ne zor insanın yavrusu ona muhtaçsa fakat elinden de birşey gelmiyorsa.
Evimiz bolca ıhlamur koktu. Neva ' nın tek içtiği ( dahası yemek de yemedi ) şey ballı ıhlamur oldu.
Kendime kızdım o kadar bitki karışımları olur soğuk algınlığı için hep okumuşum, bir yere yazmamışım diye. Oysa ben çok severim bitki karışımlarından çay yapıp içmeyi.
Hatırlamaya çalıştım. ANKAN ' da anneler hep yazar, liste uzar giderdi. Lazım olunca hiçbiri aklıma gelmedi. Sardunya imdadıma yetişti sağolsun, mailleri buldu.
Bizim formülümüz bal+zencefil+ılık su+limon suyu oldu. Kesinlikle çok iyi geldi. İçtikten sonra Neva çok kısa sürede canlandı, ateşi düştü. Arkasından da ben, artık uykusuzluğa ve yorgunluğa dayanamayıp yataklık oldum. Yine aynı formül iki günde ayağa kaldırdı beni de. Bundan sonra mutlaka defterime yazacağım, yoksa aklımdan çıkıp gidiyor. Sizlerin formülleri var mı soğuk günler için, paylaşır mısınız?

Pazartesi, Kasım 19, 2007

Minik

Sabah kucağımda, oturuyoruz.
-Anne sen işe gitme.
-Ama olurmu bak hem sana el sallayacağım, pencereden bak tamam mı
-Hayır sen işe gitme, ben seni çok özlüyorum
-Ben de özlüyorum, ama hem artık sen büyüdün
-Hayır ben büyümedim, küçüküm.
Sarılıp öptüm sıkıca. Haklısın canım sen daha çok ama çok küçüksün, zaten sen hep benim
küçüğüm olarak kalacaksın dedim kulağına sessizce.

Çarşamba, Kasım 14, 2007

Yeni ev


İnsan ipin ucunu bırakınca bir daha toparlıyamıyor. Şöyle bir baktım da neredeyse 2 ay olmuş buraya yazı yazmayalı. Ama hergün gelip tıpkı yeni bir ziyaretçi gibi sessizce yokladım sayfamı. Sizler de beni yalnız bırakmadınız, çok teşekkürler!
Yazmayınca bir süre sonra da yazamaz oluyor insan. Oysa yaşanan pekçok şey, biriken yeni anılar oldu bu sürede. Genelde bloglarda da var bu durum. Herkes daha az yazar ve ses verir oldu sanki.
Benim sessizliğim biraz tembellik biraz da taşınma durumundan oldu.
Artık yeni evimizdeyiz.
Herşey bir anda sanki sihirli değnek dokunmuşcasına gelişti.
Bir anda ev alındı, bir baktık ki biz tadilat için yeni seramikler, dolaplar seçiyoruz.
Her haftasonumuz bir koşturmayla geçti.
Neredeyse mevsimler bile değişti bu kısa sürede. Güneşin yakıcı etkisi yerini soğuk ve beklenen yağmura bıraktı.
Şimdi çokta yabancısı olmadığımız yeni bir apartmanda, farklı bir yerden bakıyoruz dünyaya. Oturduğumuz koltuk aynı, fakat pencereden görülenler farklı.
Tadilat işleri boyunca bir anneannede bir babaannede kaldık. Elde çantalar, farklı yataklar, farklı pencereler gördük.
Herşey gibi bu durumda değişti, artık eski eşyalarımızla yeni bir evde yaşama devam ediyoruz.
İçeri girince yeni boyanmış duvarlarla karşılaşıyoruz. Herşey bir başka görünüyor gözümüze.
En zor kısmı da Neva ' nın alışma süreci. Evinden başka yerde pek uyumayan, sıkılınca hemen eve gidelim diye tutturan Neva yine başladı '' anne artık evimize gidelim''. Ben artık evimiz burası dedikçe o kabüllenmedi. Bu durum tam olarak geçmiş sayılmaz aslında.
Bir orada bir burada kaldığımız zamanların birinde '' anne bizim evimiz yeresi '' diye sorunca içim sızladı.
O bile küçücük haliyle alışkanlıkları devam etsin, hep aynı odada oynasın istiyor. Neyse ki yeni evimiz de ona çok daha güzel bir oda hazırladık. Hem artık büyüdü ya yatağını da büyüttük, bebek yatağından kurtulduk. Şimdilerde etrafı keşfetmekle ve tüm çekmeceleri karıştırmakla meşgul:)
Neva bu arada büyüdü, hatta kendisi bile işine gelen konularda '' ben artık büyüdüm '' deyip çıkıyor işin içinden. En büyük sorunumuz ise yemek tabii ki! İşine geldiği gibi yemek tek tercihi!
Geçen zamanla beraber daha bir yakın arkadaş olduk birbirimizle.
Akşamları kapı da bekliyor beni, sarılıp öpüyoruz birbirimizi. Arada işe gitme diye tuttursa da atlatıyoruz bu durumu da...
Bir evi yuva yapan şeyin ocakta kaynayan çay, içilen sıcacık bir çorba ve kapıyı açan güler yüzler olduğunu bir kez daha anladım. Gezgin günlerimizden sonra artık kendi ocağımızda da dumanı tüten sıcak bir yemek yemenin, buharlanmış mutfak camından dışarıyı seyretmenin hazzını yaşıyorum şu günlerde.