Çarşamba, Aralık 24, 2008

İlk kar






Gece 3 civarında uyandım.
Pencereden bir baktım ki kar yağmaya başlamış.
Sabah ise ince yağan kar yerini lapa lapa yağan kara bırakmıştı.
Neva uyanınca önce hiçbirşey demedim.
Kucaklayıp pencerenin önüne götürdüm.
Bak sana bir sürprizim var dedim.
Bembeyaz olan ağaçlara ve yola baktı.
Ben de onun yüzüne.
Ağzını kocaman şaşkınlıkla açtı.
Sürekli kar nezaman yağacak diye bize soruyordu.
Çok mutlu oldu.
Bir süre pencereye minik burnunu yapıştırıp dışarıyı izledi.
Yürüyen insanların arkalarında bıraktıkları ayak izleri çok hoşuna gitti.
'' Anne benim de ayak izim çıkar mı ? '' diye sordu.
Şimdi ilk fırsatta dışarı çıkıp kocaman bir kardan adam yapmayı düşünüyoruz.
Bir yandan kardan adam şarkısını söylerken bir yandan da ,
boynuna hangi atkımızı taksak diye düşünmeye başladık bile:)

Mim



Nilüfer beni kitap konusunda '' mim '' lemişti. Ama bir türlü fırsat bulupta yazamadım.
Yakınınızdaki bir kitabın 56.sayfasının 5. satırı mim konusu.
Niye bu sayfalar bilemesem de ki Nilüfer' in de bildiğini sanmıyorum, ben okumakta olduğum değil de gerçekten de ilk uzanıp aldığım kitabı yazayım dedim.
Yatağımın yanındaki etejerde üst üste sıralanmış kitaplarım, kimi okunmuş, kimi okunmayı bekliyor.Orada olduklarını bilmek beni hep mutlu eder.
Oradan en üst sırada ki;
Kitabımız Murathan Mungan ' dan '' Kadından Kentler ''.
Hep birşeyleri birbiriyle özdeşleştiren benim için çok keyifle okunan bir kitap oldu.
İçinde çok güzel, içimizden, tanıdık, bildik kadın ve kent hikayeleri var.
Uzun zaman önce okusam da hala aklımda kalan, akıldan çıkmayan hikayelerle dolu.
Her biri kısa hikayeler olduğu için de tam da yatmadan önce keyifle okunacak bir kitap.
Kitabımızın 56. sayfası 5. satırında '' Kum rengi geniş L kanepenin yastıklarının kabarıklığını yumruklarıyla patpatlayarak aldıktan sonra arkasına yaslanıp iyice kanapeye yerleşti, evin sessizliğini dinledi. ''

Neva' da yatmadan önce birlikte kitap okumak istiyor.
Kumkurdu ve Zackarina ' nın maceralarını keyifle okuyoruz.
Bu da Neva ' nın kitabının 56. sayfa 5. satırı. '' Kumkurdu yatmış uyuyor ve çok ilginç bir rüya görüyordu ''.
Keyifli okumalar !

Salı, Aralık 16, 2008

Piyano



Zaman ne de çabuk geçmiş.
Şu fotograflar olmasa belki de hiç anlayamayacağız.
Çoğu kez nasıl olsa unutmam dediğimiz pekçok an, konuşma,
bir de bakıyoruz ki unutulmuş bile.
Gün içerisinde pekçok şey paylaşıyoruz Neva ile.
Bugünlerde inanılmaz diyaloglarla bize acayip laflar etmekte.
Dün akşam mesela ,kızdıgımı anladığında yüzüme doğru yaklaşıp minik elleriyle
yüzümü tuttu ve
- hadi ama bak gül biyaz. Hadi bak gamzen çıkacak, ben çok seviyorum gamzeni!!! dedi.
Nasıl yani değil mi!
Ben bu arada çok ciddi durmaya taviz vermemeye çalışıyorum.
Öyle olunca daha bir sokulup öpmeye başlıyor.
Bir süre sonra da zaten ben koyverip başladım öpmeye.
Ama bir daha yapmaması konusunda tembihlerle.
Hayrete düştüğümüz anlar artıyor.
Bizden önce cıkcık yapıp başını sallıyor ciddiyetle.
Koltuğun hep aynı köşesine oturup çizgifilm izliyor.
Yanlışlıkla oturan bir misafiri ise zorla kaldırıyor yerinden.
Bayram ziyareti için gittiğimiz arkadaşımızda var bu piyano.
Neva 10 aylıkken de çekmişim böyle bir fotograf.
Şimdi 3,5 yaşında, kendinden emin, ille de piyano çalmak isteyen
bir küçük hanım.
Gerçekten de çok seviyor müzik aletlerini,
en çok da piyanoyu.
Biraz daha büyüsün ben de isterim piyano öğrenmesini.
Zaman bu hızla devam ederse belki bir de bakmışız
Neva ' nın piyano resitalinden bir karede burada yer almış !
Olmaz mı olur hani!

Salı, Aralık 02, 2008

Miniş


Nereden aklına geliyor bazen şaşıyorum.
Durup durup öyle şeyler söylüyorsun ki, hatırladıkların hepimizi şaşırtıyor.
Haftasonumuz şu yukarıdaki minişin başka bir oyuncağı vardı onu aramakla geçti.
Sayesinde tüm oyuncaklar elden geçti.
Kutular düzenlendi.
Kırık oyuncaklar atıldı.
Ama o , hani senin tarif etmeye çalıştığın,
basılan, içinde bir sürü miniş olan şey var ya hani ( ki hepimiz bilmeliyiz bunu ! )
onu bir türlü bulamadık.
Şöyle telefon gibi hani, üzerinde tuşlar var.
İlk söylediğin anda anladım ben onu, fakat ben bulamadıkça, sen onu bana
başka tariflerle anlatmaya çalıştın.
Bazen kızdın ağladın, gözyaşı döktün,
bazen yemeğimi yersen hemen buluruz diye kendin öneride bulundun,
bazen çok kibar bir sesle ve inanılmaz ince bir şekilde '' annecimmmmm minişi bulalım, sen bilirsin '' dedin,
ama ne yaptıysan olmadı.
Yatalım rüyamızda görürüz bile dedin.
Ama yok.
Tatlım nasıl söylesem, nasıl anlatsam,
şeyyy galiba o miniş artık biz de yok.
Hani geçen sene Ilgın bize gelmişti,
o minişi çok beğenmişti sen de ona hediye etmiştin ya !!
Nasıl söylerim ben bunu sana!
Taşınırken belki kaybolmuştur dedim inanmadın.
Yok işte dedim.
Olmadı.
Çok ağladın.
Eve her gelene, telefonla her arayana tarif ettin.
Belki bilirler yerini diye.
Kaç gün geçti hala unutmadın.
Tatlım nerden bulucaz biz şimdi onu.
Hani şu eskiden de olurdu, yemeğini filan verir köpek kedi
beslersin ya küçük bir alettir, nereden nasıl aldık hatırlamıyorum bile.
Ama ilk oyuncakçı ziyaretimizde aranacaktır.
Bu aralar zaten hep eski oyuncaklarını arar oldun.
Kaldırdığım yerlerinden bir bir çıkarıyorum.
Tüm bunları nasıl hatırlıyorsun, ya da nasıl olupta unutmuyorsun şaşıyorum!
Bu arada yukarıdaki minişin bir de atkısı vardı şimdi de o kayıp ! Eyvah !
Hafıza konusunda kime çektin acaba!

Pazartesi, Aralık 01, 2008

Dostluk



Tuğrul' la Neva, henüz 9 aylıkken tanıştılar.Neva henüz yürüyemiyordu.
Kucağımda bana yapışıp duruyordu.
Geçen süre içerinde pekçok kez bir araya geldiler.
Her geçen günle beraber, büyüdükçe daha güzel anlaşmaya başladılar.
Paylaşımları da arttı.
Mesela geçen ağustos ayında Tuğrul' lara gittiğimizde,
onların balkonunda birlikte çok güzel oynadılar.
Onlar güzel oynayıp anlaşınca da bize de sohbet etmek için vakit kalıyor tabii.
Şimdi Tuğrul ve ailesi İstanbul' a taşındı.
Ama her fırsatta mutlaka görüşüp haberleşiyoruz.
Geçen hafta, 18 kasım Tuğrul ' un 4. yaşgünüydü.
O sebeple Ankara' ya gelmişlerdi.
Bir akşamda birlikte olduk.
Artık büyüdükleri ve paylaşacak şeyleri artıkça,
daha güzel anlaşmaya başladılar.
Bu da bizi çok mutlu ediyor.
Tuğrul gelirken Neva ' ya prenses tacı getirmiş.
Neva ' da hemen saçına takıp havaya girdi.
Onlar artık çocukluktan öte bebeklik arkadaşı.
Bir ömür boyu dostlukları hep devam etsin.

Cuma, Kasım 28, 2008

Pencere



O kadar yorgunum ki!
Dün 3 yıldır oturduğum odamdan, eski, 5 yılımın geçtiği odaya geri döndüm.
Farklı bir köşeden, tanıdık duvarlara, dolaplara bakıyorum.
En sevdiğim pencerenin kenarında masam.
Başımı kaldırınca rüzgarla sallanan dalları, yaprakları görüyorum.
Tam karşımda şu an kullanılmayan, soğuktan terk edilmiş,
kreşin renkli kaydırakları var.
Yazın bahçesi çocuk sesleriyle cıvıl cıvıl olur, biliyorum.
Taşınmam mecburiyetten, bir türlü çözülemeyen kokudan dolayı oldu.
Yorgunum, onca dosya, proje elden geçti.
Yeni odamda da değişiklikler yaptık.
Şimdi yine aynı ekrana bakar, aynı çayı yudumlarken,
bildiğim, tanıdığım, fakat artık yabancılaştığım bu odaya ve ortama alışmaya çalışıyorum.

Salı, Kasım 25, 2008

Rüzgarlı günler


Haftasonu yağmur, delice esen rüzgar, tüm yaprakları götürdü.
Artık sokaklarda öbek öbek yığılmış yapraklar yok.
Hava gri, erkenden kararıyor.
Kış kendini hissettirmeye başladı bile.
Cumartesi günü Neva ile pencereden baktık.
O heyecanla beni çağırdı '' anne bak yapraklar havada uçuyor ''.
Öyle bir rüzgar vardı ki, hani işi olmayan evden çıkmasın.
Pencerelerde uğuldayan rüzgarın sesinden hiç uyuyamadım.
Arka bahçedeki ağaçların dallarının sallanmasıyla,
sanki her an bişey olacakmış, ya camlar kırılacak ya da
aniden balkon kapısı açılacak gibi
Neva ' ya çaktırmadan epey korktum.
Bizde tüm haftasonunu evde geçirdik.
Cumartesi akşamı arkadaşlarımız geldi.
Bol sohbetli bir gece oldu.
Pazar günü ise tembellik yapmak istedim.
Şöyle ayaklarımı uzatmak ve gazete okumak.
Çoktandır yapamamıştım.
Hep bir koşturma halindeyiz ya.
Bu sefer gazeteleri şöyle bir karıştırdım, Neva ile çizgifilm izledik.
Elma dilimleyip üzerine tarçın döktük.
Bu arada havuçlu kek yaptım.


Erken kararan havalar evde daha çok vakit geçirmeyi sağlıyor.
Hele de hava soğuk ve gri ise yapılacak en güzel şey,
şöyle tek ayağını altına alıp koltuğa oturmak,
ara sıra pencereden bakarken göz ucuyla tv' ye takılmak,
hafif üşüyünce ve uyku bastırınca üzerine bir battaniye alıp,
koltukta tv ışığı altında uyuklamak.
Sahi salep çıkmadı mı henüz?

Cuma, Kasım 21, 2008

Issız Adam



Sonunda dün akşam biz de gittik '' Issız Adam'' a.
Öyle herzaman sinemaya gidemiyoruz, ama bu filme gitmeyi çok istemiştim.
Radyoda günde pekçok kez filmin, o çok güzel şarkıları çalıyor.
Heryerde yazılar çıkıyor.
Çağan Irmak fanatikleri artıyor.
Konu hakkında az çok bilgim olsa da
yine de filmi o eşsiz müzikler eşliğinde
izlemek çok keyifliydi.
Çok ama çok güzel detaylar vardı bir kere.
Ben mekanlara bayıldım.
Alper'in çalıştığı yer işte burası.
Mutfağı, ahşap yemek masası, sonra tezgahta duran ünlü tasarımcı Philippe Starck imzalı limon sıkacağı, Ada' nın evi, elbiseleri için oluşturduğu niş, yine yatak başı olarak da kullandığı niş içindeki kitaplar. Duvarların sıvasız tuğla hali.
Hepsini çok beğendim.
Modern hayatın yalnızlaştırdığı insanlar, eski şarkılar, yemekler ve aşk.
Şarkılarla konu öyle uyumlu ki,müzik tam başladığında işte budur diyor insan.
Sonra eski şarkıların nasıl da insan ruhuna iyi geldiğini bir kere daha görüyor.
Bora Ebeoğlu nekadar değişmiş.
Akılda kalan insanı duraklatan repliklerle dolu.
Ada' nın '' karların üstündesin, donmak üzeresin ve tatlı uykuya kapılıyorsun. Öldüğünün farkında değilsin '' sözleri aklınızda yer ediyor.
Son sahnede çalan Ayla Dikmen şarkısı '' Anlamazdın ''sizi eğer ağlatamasa ,
boğazınızda bir yumruk bırakıyor.
Neyse ki BaBa_HaKaN' ın da çok güzel eski şarkılardan oluşan arşivi var.
Genelde biz evde bazen 70' ler bazen 80' ler dönemi yapar, o ara o dönemin şarkılarını dinleriz. Neva ' da bayılır o şarkılarla dans etmeye.
Müzikler tamam, şimdi sıra güzel bir havuçlu kek tarifi bulmakta.

Çocuk İstismarına Son!



Sadece 1 dakikanızı ayırın ve şuraya tıklayın.
Kampanyaya katkınız olsun.
Bir imza bir imzadır.

Cuma, Kasım 14, 2008

Maske


Evde başbaşa olduğumuz akşamlar istiyorsun ki hep senin yanında olayım.
Mutfakta işim olmasın, bulaşıklar öylece kalsın.
Ellerimin ıslak olmasını hiç sevmiyorsun.
Ençok beraber boğuşmak istiyorsun bu aralar.
Bir de sürekli bebekliğine dair sorular.
Yıkandığın küveti çıkarmamı istiyorsun,
fotograftaki şapkayı istiyorsun.
Peşimden ağlıyorsun bazen yalandan bazen gerçek.
Gerçek yerine '' garçekten bak anne '' diyerek bana heyecanla
birşeyler anlatıyorsun.
Süper yemek tarifleri veriyorsun lezzetinden gayet emin.
Ama iş yemeye gelince hep '' sonra '' diyorsun.
Banyoya girebilmek için binbir numara yapıyorum sana.
Evde başbaşa olduğumuzda sürekli fikirler üretmem gerek.
Geçen günde aklıma dergide görüp sorduğun maske yapmak geldi.
'' hadi banyodan sonra beraber maske yapalım '' dedim.
Hemen mızmız halin kayboldu.
Yüzümüze yoğurt sürdük.
Ben senin, sen de benim fotograflarımı çektin.
Kısa sürdü tabii bu halimiz.
Sen hemen yıkamak istedin.
'' olsunnnn nolcak ki anne, gene yaparız dedin ''
herzaman ki bizi taklit eden ses tonunla.
Nolcak ki yaparız tekrar tekrar, yeter ki eğlence olsun bize.

Çarşamba, Kasım 12, 2008

Kemal beyin hali ne olacak!



Bazı dönemler inanılmaz rüyalar görüyorum.
Bu aralarda öyle zaten.
Her biri roman gibi, o kadar detaylı,
bir sinema filmi gibi heyecanlı.
Gecenin bir vakti uyanırsam ya da Neva uyanırsa,
rüyanın derinliklerinden öyle zor uyanıyorum ki,
sonra tekrar kafamı yastığa koyduğumda kimi zaman
resmen kaldığım yerden rüyaya devam ediyorum.
Bazen de yepyeni maceralara atılıyorum.
Uyandığımda bir süre etkisinde kalıyorum.
Ama tüm bunlar özellikle de bu aylarda ya da soğuk kış
günlerinde oluyor.
Resmen inanılmaz repliklerin olduğu bir filmin içindeyim.
Dün gece de mesela Orhan Pamuk konuktu bana.
Sözde karşı komşumuzmuş,
yazlıktaymışız,
o öyle yalnız balkonda oturmuş gazete okurken bana sesleniyor.
Bi kahve içimi uğrayacakmış.
Gelince hemen başlıyorum sorguya:
- Orhan bey bu Kemal beyin hali ne olacak.
Hem o detayları nereden topladınız öyle.
Ben ısrarla Kemel beyin halini sorarken o bıyık altından gülüp,
kahvesinden bir fırt çekiyor.
Not: Masumiyet Müzesi' ni hala bitiremedim ama sona çok yaklaştım.
İçime dert olmuş demek ki Kemal beyin hali:))

Perşembe, Kasım 06, 2008

Uçurtma Avcısı




Ağustos ayının çok sıcak günleriydi.
İzinli olduğumdan tüm gün evde vakit geçiriyorduk.
Hava öyle sıcaktı ki ancak gecenin ilerleyen saatlerinde
hafif bir esinti çıkardı.
Ben, işte tam da bu en güzel saatlerde yatakta kitap okur olurdum.
'' Uçurtma Avcısı ''elime aldığım andan itibaren beni öyle etkiledi ki,
gece 3 olsa da ben hala kitap okur oluyordum.
İnanılmaz bir dostluk öyküsü.
Dostluk , kardeşlik, sadakat adına ödenen büyük bir bedel.
'' Bugün neysem, 12 yaşındayken, 1975 kışının o karanlık,
buz gibi gününde oldum '' diye başlıyor kitap.
İnsanın içine işleyen çok cümle var.
Kitabı gözyaşları içinde okudum.
O kadar akıcı bir dille yazılmış ki,
olayların içinde kendinizi kaybediyorsunuz.
Elinizden bırakamıyorsunuz.
'' Senin için bin tane olsa yakalarım '' sözü kulaklarınızda çınlıyor.
Ve '' yeniden iyi biri olmak mümkün''.
Kitabı bir solukta bitirdim.
Daha öncesinde filminin DVD' sini de almıştık.
İyi ki önce kitabı okumuşum.
Kitap herzamanki gibi daha güzeldi.
Ama okuduklarımı ekranda görmekte keyif verdi bana.
Sonunu bilsem de yine de çok heyecanla izledim.
Okuduğum zamandan bugüne epey vakit geçti.
Ancak beni o kadar etkilemiş ki zaman zaman aklıma geliyor.
Hele de ne zaman gökte bir uçurtma görsem,
Emir ile Hasan' ı düşünüyorum.
Onları unutmak ne mümkün !

Çarşamba, Kasım 05, 2008

Sarı yapraklar



Sarının, turuncunun , kırmızının en güzel olduğu günler.
Ağaçlarda kuruyan yapraklar yürürken birden önünüze düşebilir.
Neredeyse gökten yaprak yağmakta.
Benimse her seferinden aklımdan hep
'' düşen bir yaprak görürsen ''
demek geçiyor.
Şarkıyı mırıldanıyorum içimden.
Sokaklar yaprak yığınlarıyla dolu.
Gökte bulutlar köpük köpük.
Herşey sanki bir ressamın tablosundan çıkmışcasına.
Çok seviyorum böyle günleri.
Saatlerce yürümek istiyorum,
Neva yapraklarda yuvarlanmak,
yığınların içine atlamak istiyor.
Çeşit çeşit yaprak topladık.
Hepsi bir torbada bekliyor.
Geçen yıl sonbahar bu kadar güzelmiydi hatırlayamadım.
Ama bu sene tüm ağaçlar çok güzel.
En güzeli fotograf çekmek.
O yaprağı da şu ağacıda.
Yoksa unutuyoruz herşeyi.
Baksana daha geçen hafta olanlar bile unutulmaya yüz tutarken...

Pazartesi, Kasım 03, 2008

Mutlu anlar




Haftasonu tıpkı iki kız arkadaş gibi dolaştık.
Birbirimize vitrinleri gösterip,
beğenmediklerimize burun kıvırdık.
Menüden istediğimizi seçip yemeğimizi paylaştık.
Dönüş yolunda düğün arabasının başına gelene üzüldük,
beraber '' tüh ''dedik.
Markete uğradık,
rafdan sevdiğimiz çikolatalı pudingi aldık.
Birazda fındık aldık kurabiye için.
Pazar günü sabahtan başladık kurabiye yapmaya.
Unu sen ekledin,
ben karıştırdım,
fındıkları sen koydun içine.
Yuvarlaklar yaptın bana beğendirmeye çalışarak.
Şekilsiz de olsa senin kurabiyelerin oldu onlar.



Yemek programını izledik.
Notlar aldık gazete kağıdının köşesine.
Kalem için çekiştik durduk seninle.
Ben istedikçe sen inat ettin.
Yine inadından yatakta değil de koltukta uyuya kaldın.
Bir de günün en güzel anı,
tıpkı babanın sana hazırladığı gibi,
büyük bardağa koyduğum '' didolu sütü '' içip bitirmen oldu.
Bir de bu özlem olmasa !!

Perşembe, Ekim 30, 2008

Boya

 
Posted by Picasa


Sabah erkenden uyanıyoruz.
Önce biraz çizgifilm,
çikolatalı süt,
yanında az da olsa keyfe göre bişeyler.
Bazen omlet,
bazen fıstık ezmeli ekmek.
Bazen de hiçbir şey!
Sonra salonun ortasında sana ait olan masaya kuruluyorsun.
Yapboz yapıp, tokalarını sergiliyorsun.
Suluboya yapıyoruz.
Hiç karışmıyorum.
Keyfin nasıl isterse öyle.

 
Posted by Picasa


Renkleri karıştırıp suları döküyorsun.
Ellerin boya içinde,
minik parmakların sudan buruş buruş.
İşini son derece ciddi yapıyorsun.

 
Posted by Picasa


Bütün renkler karışıyor.
Ama sen, ellerin işin içinde olunca zevk alıyorsun.
Tıpkı makarnayı tek tek elle yediğin zamanlardaki gibi.
Bir süre sonra yorulunca ellerini bana doğru uzatıyorsun.
'' Annecim ellerimi yıkar mısın ? ''
Beraber banyoya gidiyoruz.
Bu seferde lavabo renk renk oluyor.
Ellerinden boyalar akarken sen bir iki damla da aynaya su sıçratıyorsun.
Geriye boyalı lavabo,
ıslak örtü,
renk renk kağıtlar kalıyor.
Tüm yaşanmışlıklara şahit.
Bir de senin yüzünde ki mutluluk!

 
Posted by Picasa

Çarşamba, Ekim 29, 2008

Geçmiş olsun!

Blogger tekrar yayında.
Umarım artık üzülmeden, herkes blogunu rahatça yazar,
bizler de okuruz.
Tekrarlanmaması dileğiyle!

Pazartesi, Ekim 27, 2008

İncelikler



Haftasonu Neva ile bol bol fotograf çektik.
Sonra yengesinin aldığı kitabı inceledik.
Bazen yapılan ince davranışlar insanı çok mutlu ediyor.
Bir akşam bize gelirken almış yengesi bu kitabı.
İçinde de çok güzel bir not.
Benimde hoşuma gideceğini düşünmüş, kendine alırken
beni de unutmamış.

Kitap Timaş yayınlarından. '' 365 cıvıl cıvıl etkinlik ''
Her biri yapması keyifli önerilerle dolu.
Bir kere çocuk olmakta gerekmiyor.
Öğretmen ol, içinde çocuk neşesini kaybetmemiş ol,
yeter ki biraz boya, biraz kağıt olsun.
Parmak izlerinden suratlar,
kağıtlardan dondurma külahları yap renk renk.
Kuşlar çiz şekil şekil ya da keçeden bir fil yap.
Ya da sayfalar arasında kaybol.
Elinde keçeli kalemle toplantı defterinin köşesine bir kuş çiz.
Canın sıkıldıkça aç kitabı, sayfalarda kaybol.



İnsanı mutlu etmek ne kadar da kolay aslında.
İncelikler yaşamı keyifli hale getiren !

Bunlar da Neva ' nın çektiği fotograflar.
Bir türlü izin vermedi bana.
Sonunda o da elinde makina kitabı fotograflamaya başladı.
Tekrar teşekkürler Kübra ' cım!

Pazar, Ekim 26, 2008

Sansüre Hayır

Ne yazık ki birilerini cezalandırırken o kişileri ya da adresleri değil de,
kolay yol seçilerek tüm kullanıcıların hakları ellerinden alınmış oluyor.
Şaka gibi!
Tam taşındım derken!
Ama yine de kapıdan değil de bacadan da olsa başka yollarla yine bloglarımıza gireceğiz.
İşin kötü tarafı blogunu açınca insanın sanki suçu işleyen kendisiymiş gibi bir yazıyla karşılaşması!
Blogger' a girmek için www.ktunnel.com ya da www.vtunnel.com yaz.
Bu adreslerle de olsa bloglarımızı güncellemeye komşularımızı okumaya devam edeceğiz.
Umarım en kısa zamanda yasak kalkar ve bloglarımıza legal yollarla girer, yazar,çizeriz.
Bir süre daha sanırım hem blogcuda hem blogger da yazacağım!

Cuma, Ekim 24, 2008

3,5 yaş!


Annesinin bebeği,
Babasının hayatı,
Amcasının meleği,
Babaannesinin aşkı,
Anneannesinin balı,
Artık tam 3,5 yaşında !
Zaman öyle hızlı akmış ki, bu geçen sürede sanki sen hep bizimle beraberdin.
Seninle beraber uyanmak, yemek yapmak, çizgifilm izlemek öyle keyifli ki!
Zaman zaman keçi inadın tutsada fazla uzatmadan hemen vazgeçiyorsun.
Ama hani beni zorla soktuğun mağazada herkesin önünde '' anneeee ama hep kendine alıyorsun bana hiç bişey almıyorsun '' diyerek beni şoka sokmanı, sonra oldukça süslü, parlak kolyeye sarılıp '' bunu istiyorum '' diye kendini yerlere atmanı da unutmadım:)
Sonra tüm gün ve hatta yatarken elinde süslü yüzüklerin, boynunda kolyelerin salınarak dolaşmaların, bir oje için dakikalarca ağlamalarında ayrı!
Galiba biraz süslüsün:)
Sabah ben işe giderken hazırlanma telaşında sen yavaşça yanıma gelip yatağın üzerine uzanıyorsun. Ben hiç fark etmemiş gibi yapıyorum. Sonra birden kıskançlık kriziyle '' ben de ruj '' isterim diye başlıyorsun mızmızlanmaya.
Gönlünü almak çok kolay. Hemen aklıma gelen başka bir fikirle seni oradan uzaklaştırabiliyorum. Neyse ki yani!
En sevdiğin benim çekmecemi karıştırmak.
Kutulardaki kolyeleri, küpeleri sıralamak.
Bazen de ağlama krizleri yaşanıyor, bu küpeyi bana tak diye.
Meleğim senin kulağında delik yok dediğim de iyice çileden çıkıp kulağının içini gösteriyorsun nolur oraya tak diye:)
Ayaklarına zorla oje sürdürüp sonra çorapsız geziyorsun.
Neymiş ojelerin gözükmezmiş!
Ben bile bukadar sık oje sürmüyorum!
Sen hayatımızın neşesi, canımın içisin.
Bana sıkıca sarılıp '' misss, misss gibi kokmuşsun '' dediğin de,
işte o an dünya duruyor ve geriye sadece sen kalıyorsun.



Posted by Picasa

Salı, Ekim 21, 2008

Kaçamak


Öğle tatilinde küçük bir kaçamak yaptık.
Kalabalıktan, gürültüden uzakta,
Seğmenler Parkı' nda,
güneş bizi ısıtırken,
birşeyler atıştırdık,
üzerine tatlı niyetine acıbadem kurabiyemizi paylaştık.
BaBa_HaKaN' la kendimize ayırdığımız 1 saatlik zamanda,
başbaşa vakit geçirdik.
Sonra neden parklar sadece köpek gezdirenler ve kaçamak yapan sevgililerin
diye düşündük.
Oysa ki yabancı bloglardan da görüyorum ki,
çocuğunu alan,
yere bir örtü seren parklarda.
Bizse sadece kıyısından köşesinden,
şöyle bir uğruyoruz.
Neyse ki biz güzel vakit geçirdik.
Temiz hava,
terletmeden tatlı tatlı ısıtan güneş.
En sevdiğim vakitler,
en sevdiğim havalar.
Benim zamanlarım bunlar.

Posted by Picasa

Pazartesi, Ekim 20, 2008

Sonbahar



Sonbaharın en güzel günleri.
Hava güneşli, gökyüzünde bulutlar birbirini kovalıyor.
Arada güneş bulutların ardına saklansa da son günler de hep bizimle.
Haftasonu biraz açık havada dolaşalım istedik.
Hiç plan yapmadan yazın Ankara' lıların uğrak yeri Ahlatlıbel' e gittik.
Sıcak havalarda neredeyse çimlerde oturacak yer bulamazken bu kez çok az insan vardı.
Bir kısım da sırf keyif için çimlere uzanmış yada sandalyelerinde oturmuş,
bir yandan çay-kahve içiyor bir yandan da gazete okuyordu.
Biz de yanımızda getirdiğimiz topumuzla oynadık.
Kaydıraklar ıslak olduğu için park kısmında oynamadık.
Ama çimlerde bol bol koştuk.
Top oynadık.
Gökyüzüne baktık.
Kozalak topladık.
Neva ağaçtan düşen kestaneleri topladı.
Yeşillikler üzerinde ailece, 3 kişi , kutu kutu pense oynayan bir tek biz vardık:)
Çok eğlendik.
Gökyüzünü seyrettik.
Çimlere uzandık.
Etraftaki kedileri sevdik.
Gözleme yedik.
Hiç planlamamıştık ama,
iyi ki evden erken çıkmışız (sonra hava kapandı),
iyi ki çimlerde top oynamışız.
Dönüş yolunda Neva '' Anne çok mutlu bir gündü değil mi '' derken,
tatlı bir uykuya daldı.




Perşembe, Ekim 16, 2008

Çilek




Günün en güzel dakikaları,
uyku saati yatakta sohbet ettiğimiz anlar.
Dün gece konuşuyoruz yine seninle.
- Neva' cım en sevdiğin meyve hangisi söyle bakalım.
- Çilekkkk! Anne hani sen bana çilek alacaktın.
- Tatlım çilek mevsimi geçti, havalar ısınınca alırız.
- Ama öyle olmaz. Ben çileği çok severim. Misss gibi çilek kokar. Hıhh ben sana küstüm.
- Tamam bak şimdi başka birşey sorucam.
- Anne kolun misss gibi çilek kokuyo!!
- Tamam kızım çileği unutalım. En sevdiğin renk?
- Pembe, sonra kırmızı, mavi, turuncu, pembe, sarı, pembe... ( bilinen tüm ana ve ara renkler sayıldı. )
- En sevdiğin çizgifilm?
- Tarçınnn anne, bilmiyo musun! Tabi ki '' çilek kız '' da var.
-Peki Tarçın' da en çok kimi seviyosun.
- Nurçiiin.
- Hımm. En çok ne giymeyi seviyosun. Etek mi, pantolon mu ? Ne mesela.
- Şöööyyyyle kabarık parlak elbise. ( elle tarif edilir )
- Saçlar ?
- Tokaları seviyorum anne fakat takmayı sevvvmiiyorum.
- En sevdiğin yemek ?
- Bezelye tabii!! ( Neee, hiç duymadım. Nezaman yedin ki ? )
-Hadi Neva' cım artık yatalım bak geç oldu.
- Anne neden yatıyoruz ki? Bak bir fikrim var, ben bi babama bakıp geleyim.
- Ahh Neva nerden çıktı şimdi bu. Bak o kadar röportaj yaptım seninle.
- Ben uyumayı sevmiyorum. Hem neden karanlık oluyo, anneeee güneşşş çıksın. ( ağlama numaraları )
Ah tatlım bu aralar öyle hızla büyüdün ki !
Fikirlerin hiç bitmiyor, inatçılığın son hızla devam ediyor.
Saçlarının ucundan kesmek için neler çektik.
İstemediğin hiçbir şeyi yapmıyorsun.
Çorapsız gezme dönemin başladı, havalar soğudu ya.
En çok güneşin gidip karanlık olmasına kızıyorsun.
Uyumak ise sanki sana göre kayıp zaman.
Ama beraber olunca,
yatakta birbirimize sarılınca,
ayaklarını avuçlarıma alınca,
tüm gece tatlı bir uykudayız.
Söz bugün sana oje getirmeyi unutmayacağım!



Posted by Picasa

Çarşamba, Ekim 15, 2008



Taşındık !
Blogcudaki http://nevam.blogcu.com adresinden taşındık.
Tüm anılarımızı, oyuncaklarımızı, boya kalemlerini aldık buraya geldik.
Yeni evimizde, yeni anılar biriktirmeye,
Yaşananları paylaşmaya buraya geldik.
Hayat akıp giderken...
Herşey devam ediyor...
Posted by Picasa

Salı, Eylül 16, 2008

Hayvanat Bahçesi




Ankara' da sonbahar kendini iyice hissettirmeye başladı. Sabahları serin esen rüzgar, ince hırkalar, geceleri hafif üşümeler, biraz daha kalın battaniyeler, ayağa giyilen çoraplar.
Hepsi de en sevdiğim mevsimin işaretleri.
İnsanı kasıp kavuran, kendini bezdiren sıcaklar gitti. Bu hafta hava daha da serinleyecekmiş.
Bu demek oluyor ki, içilen sıcak çaylar içimizi daha bir ısıtacak, akşam erken kararan gökyüzünde yıldızlar hemen çıkacak.



Hayvanat bahçesi gezimiz çok sıcak bir pazar günü ağustos ayının son günlerinde gerçekleşti. Uzun zamandır Neva' yı götürmeyi düşünüyor fakat hep erteliyorduk. Eskişehir' den Barış gelince ve o da hayvanat bahçesine gitmeyi çok istediği için hadi dedik artık gidelim.
Benim gitmeye pek gönüllü olmama sebebim malum '' kene '' haberleri. Fakat gidince kapıda bir yazı ile karşılaştık. Burada düzenli olarak kene ilaçlaması yapılıyor diye. Yazı içimizi pek rahatlatmasa da yine de tadını çıkarmaya çalıştık.
Yıllar önce gitmiştim hayvanat bahçesine. Ama bunca yıl pek bir değişiklik olmamış. Hatta kimi hayvanlara kokudan yaklaşmak imkansızdı.

Bir tek ayılar artık kapalı kafeste değil, onlara açık bir alanda etrafı elektik telleriyle çevrili bir alan yapmışlar. Ama genel olarak bence herşey çok üzücüydü. Hayvanlar kafeslerinde öyle yatıyor, doğal ortamlarından uzakta, bitkin bir halde köşelerine çekilmişlerdi.

Neden bizde de yurtdışında ki gibi güzel hayvanat bahçeleri yok diye düşündüm.
Neva sıcağında etkisiyle epey mızmızlandı.
En çok '' züfata'' yı merak ediyordu. Onunla bol bol fotograf çektirdi.
Filin olduğu yerde, boş bir alan ile karşılaştık çünkü geçen yıl fil ölmüş.
Aklımıza bir de yine önceki yıl kaçan piton yılanı geldi. Yılanların ve balıkların olduğu yeri sevmedi.
Çok karanlıktı.
Ama en sevdiği çizgifilm olan Winnie the pooh' daki Tigger ' ı görünce çok sevindi.
Bak ailesini bulmuş dedik.
Şimdilerde ise ençok dinazorlara takmış durumda. Hem de ağzını kocaman açanlara.
Sonbahar tüm güzelliğiyle geliyor.
Artık evlerin sıcacık odalarında güzel vakit geçirme zamanı.