Çarşamba, Eylül 02, 2009

Yeni bir dönem



Eylül ayı demek yeni bir mevsim demek,
havaların serinlediği,
yaprakların sarardığı,
sabahları ince bir hırkanın üste giyildiği,
pikelerin yerini yorganlara bıraktığı,
en önemlisi de okulların açıldığı bir ay olmuştur benim için.
Neredeyse yeni bir yıla başlamanın heyecanı sarar beni.
Hep güzel başlangıçlar olur.
Güneş henüz bizi terk etmemiştir.
Ama kavurucu sıcaklar gitmiştir artık.
Bizim hayatımızda da yepyeni bir dönemin başlangıcı oldu bu eylül.
Neva artık kreşe başladı !
Çok heveslendi.
Haftasonundan tüm alınması gerekenler alındı, çanta hazırlandı.
Sabah çok heyecanla kalktık.
Sanki biraz daha büyümüş bir edayla bana laf yetiştirdi.
Aslında ben ondan daha heyecanlıydım.
Ayrılık vakti gelipte benim elimi bırakıp öğretmenin elini tutunca,
işte dedim kızım artık büyüyor.
Biraz daha kalsam hemen yaşlar dökülecekti benden.
Baktım o da biraz şaşkın, biraz heyecanlı.
Tüm gün akşam olmasını bekledim.
Aksi gibi işlerimde bir yoğundu ki!
Akşam olupta kavuşunca sıkı sıkı sarıldık.
Yok ağlamadım :)
Bugün 3. günümüz.
Ve işte ilk iki gün gayet rahat geçerken bugün ağladı gitmek istemedi.
Yanına Pigi ayısını da alabileceğini söyledik.
Çantasına koydu.
Bizim için öyle farklı ve özel bir dönem ki!
Akşam eve beraber gidiyoruz.
Tüm gün yaptıklarını anlatıyor.
Bu bizim için 3' ün 2' si demek.
Sırada şu 3 ' ü tamamlamak var.
O da olacak biliyorum...

Pazartesi, Nisan 06, 2009

Uykudan önce


Her gece yatmadan önce illa ki yaptığımız şeyler var.
Pijamalarımızı giymek, çoraplarımızı top yapmak,
su ve süt hazırlamak, okunacak kitapları belirlemek.
Bu sıra genelde böyle oluyor.
Her gece bir de mutlaka '' zürafa zozik '' okuyoruz.
Anaokulu dergisi aldığımız günden beri
elimizden düşürmediğimiz dergimiz.
İçinde çok güzel aktiviteler var.
Yatakta uzanıp içindeki hikayeyi okuyoruz, sorulan sorulara cevap verip,
doğru cevapları çıkartmalar arasından bulup yapıştırıyoruz.
En sevdiğimiz kısım işte bu çıkartma faslı.
Dergide çok güzel çizimler var.



İki resim arasında ki farkları Neva çoğu zaman beni şaşırtarak hemen buluyor.
Karakterler de çok sevimli.
En sevdiğimiz '' zürafa zozik ''.
Söyleyip söyleyip kikirdiyor Neva.
Sonra Kaplan Tüylü, Fil Puf, Yılan Tıs, Kirpi Diken, Panda Tonton var.


Hersayıda bir hikaye, bir sayı ve çizim etkinliği var.
Önce dergiyi bitiriyoruz.
Sonra Neva bununla yetinmeyip bir masal ya da başka bir kitap daha istiyor.
Zor ikna ediyorum.
Sonra yatakta havaya elle bana bir çizim yapıyor.
Hadi bil bakalım.
Onu da biliyorum.
Günün 3 mutlu 3 mutsuz olayının değerlendirmesinden sonra birbirimize sarılıyoruz.
Ben ona bebekliğinden beri söylediğim kendi uydurduğum ninniyi söylüyorum.
İtiraf etmem gerekirse çoğu zaman yanında uyuyakalıyorum.
Sonra uyanıp sessizce çıkıyorum odadan.
Bazen de beni hiç uğraştırmadan hemen uyuyor.
Her seferinde de sabah gördüğümüz rüyaları anlatmak üzere sözleşiyoruz.
Tatlı rüyalar bitanem!

Cumartesi, Nisan 04, 2009

Bahar


Bahar tüm güzelliğiyle birden bire geldi.
Havalar öyle ısındı ki, güneş bir yandan ısıtırken
bir yandan da yeni umutlarla dolduruyor içimizi.
Nisan en sevdiğim aylardan, bahar en sevdiğim mevsimlerden.
Nisan demek biz de doğumgünü ayı demek.
BaBa_HaKaN ' ın , Neva ' nın , kardeşimin,
arkadaşlarımın doğumgünü bu ay.
Bu ay hep heyecanla geçer bizim evde.
Neva' yla evde beraber olduğumuz şu günler herşeyi
birlikte yaparak geçiyor.
Beraber markete alışverişe gidiyoruz, biraz park keyfi,
evde çamaşır asma, kitap okuma, puzzle keyfi, yemek saatleri.
Herşey iyi güzel hoş ama şu yemek meselesi benim iyice canımı sıkmaya başladı.
Zaten çok fazla yemeyen Neva artık döktüğüm onca dile rağmen zorla yemek yiyor.
Bin numara yapıyorum, daha sonra tekrar deniyorum yok olmuyor.
Beraber yaparken iyi, gelen kokulara bayılıyor ama hepsi bu.
Ne yapmalı nasıl çıkmalı şu işin içinden acaba?

Salı, Mart 31, 2009

Park


Bugün hava harikaydı.
Baharın kendini göstermeye başladığı,
güneşin içimizi ısıttığı bir gündü.
Güzel hava demek park demek evde olunca.
Hemen hazırlandık, eskiden gittiğimiz, bize artık biraz uzak olan
Neva ' nın ''eski park'' ına gittik birlikte.
Yol boyu etrafı inceledik.
El ele yürüdük.
Neva '' anne seninle böyle dolaşırken sohbet etmek çok eğlenceli '' dedi.
Zaten son günlerde beni şaşkına çeviren laflar ediyor.
Ağaçları inceledik.
Yola çöp atanlara söylendik.
Parka haftaiçi gelince fazla kalabalık değildi.
Birkaç bebek güneşlenmek için gelmişlerdi anneleriyle.
Neva herzaman ki favori kaydırağı olan kapalı kaydıraktan kaydı.
Sonra da tutturdu '' hani şu kıvrılan kaydırak '' diye.
Daha önce hiç kaymadığı ve yüksek olduğu için ben biraz
mırın kırın ettim.
Ama Neva' nın ısrarlarına dayanamayıp tamam dedim.
Aman da aman zaten o büyümüşte benim haberim yokmuş.



Tüm akrobasi hareketlerini yaparak kaydı.
Yanımdan geçerken de bana göz kırpıyordu.
'' küçük olamam büyümek istiyorum '' diye reklam şarkısını da bir tutturdu ki
inanamadım.


Merdivenleri hızlı hızlı çıktı, yorulmak nedir bilmedi.
Ben de bir güzel güneşlendim.
Hava nefisti çünkü.
Agaçlar tomurcuklanmaya başlamış bile.

Hava da bahar kokusu, çimenler arasında açan minik mavi çiçekler.
İçimi kıpır kıpır etmeye yettiler bugün.

Cuma, Mart 27, 2009

Evde


Bir süredir evdeyim.
Geçen haftadan beri yani.
Kafam uzun süredir karışık ve iş ile ilgili sorunlarla doluydu.
Öyle kısa süreli değil hem de, aylardır durumun düzelmesi için bekliyordum.
Karar vermek çok zor oldu benim için.
Düşünmek,düşünmek derken bir baktım benimle beraber çevremdeki herkes,
özellikle de Neva bu durumdan çok etkileniyor.
Son günlerde işe her gidişimde bir dolu gözyaşı döküyordu,
ağlama krizi arasında zorla işe gitmeye çalışıyordum.
Çocuklar herşeyi çok kolay hissediyorlar ve tepkilerini de direkt ortaya koyuyorlar.
Sonuçta evdeyim.
Hep istediğim, ah evde bir vaktim olsa da yapsam dediğim uzun bir listem vardı hep.
Hani evde olunca blogla daha çok ilgilenecek,
keçeler kumaşlar arasında günümü gün edecektim.
Gelsin pastalar, gitsin kurabiyeler.
Elimden kitap düşmeyecek, bir yandan da işaretler koyduğum,
okuyup bir kenarda beni not alınmak için bekleyen kitaplarımdan
altı çizilecek cümleleri defterime yazacaktım.
Cıkk hiç öyle olmadı.
Yani henüz olmadı.
Evde olmaya, yeni düzenimi kurmaya tam alışamadım.
Neva ile yapışık durumdayız zaten.
Tüm kaprisleri benim için.
Yemek yesin diye peşinde dört dönüyorum.
En güzeli sabah telaşsız uyanmak ve iş yerinin yarattığı iç sıkıntısının olmaması.
Hiç acalem yok artık.
Sadece ne yemek yapsam diye düşünüyorum.
Yani şimdilik!

 
Posted by Picasa

Pazartesi, Mart 09, 2009

Bir imza günü : Buket Uzuner



Haftasonu çok sevdiğim bir yazar olan '' Buket Uzuner '' in imza günü vardı.
Cumartesi günü hazırlandık, kitaplarımızı yanımıza aldık yola çıktık.
Neva çantasına iki miniş ve pembe fotograf makinasını da ekledi.
Kitapçıya gittiğimizde henüz kimse yoktu.
Zaten erken gelmiştik.
Biraz dolaştık, sonra sırada yerimizi aldık.
Buket Uzuner'in kitapları sıralanmıştı boy boy ve renk renk.
Hepsi de yeni baskı ve yeni kapak tasarımlarıyla.
Ben de ise neredeyse ilk çıkan baskıları ve farklı kapakları var kitapların.
Buket Uzuner' i çok severim.
Kendisiyle tanışmam '' Bir şehir romantiğinin günlüğü '' adlı gezi kitabı ile olmuştu. Konur sokakta ki Dost Kitabevinde dolaşırken ki Ankara' lı olanlar bilir bizim öğrencilik dönemimizde oranın ne denli önemli olduğunu,
orada yine dolaşırken kitabı görmüş biraz da mimarlık öğrencisi olmanın verdiği heyecanla içinde '' şehir '' le ilgili konular bulacağımı düşünmüştüm.
Benim ilk gezi kitabımdır.
Gezi kitaplarına, yazılarına, dergilerine olan düşkünlüğüm Buket Uzuner ' in işte o kitabıyla başlamıştır ve o gün bugündür de devam eder.
Ardından yine 2000 yılında yazdığı ''New York Seyir Defteri '' ise benim için ayrıca özeldir.
BaBa_HaKaN' la yine bir imza günü için buluşmuş beraber sıraya girmiştik.
Bugün ise üç kişilik bir aile olarak, Neva ile birlikte sıraya girdik kitap imzalatmak için.
''New York Seyir'' defteri ise en güzel kitap tasarımıdır benim için.
Tıpkı bir ajanda gibi spiral ciltli ve harika bir kitaptır.
İlk çıktığı gün kitapçıları dolaşmış bulduğumda da inanılmaz sevinmiş, sanki bir
arkadaşımla buluşmuş kadar mutlu olmuştum.
Daha sonra ki baskılarında ise normal kitap basımı olarak çıkmıştır bu kitap.
Bir daha da öyle güzel, içeriğine uygun bir kitap tasarımı görmedim.
Diğer kitapları da harikadır zaten.
'' Kumral Ada Mavi Tuna '' ise kim okusa etkisinde kalacağı bir kitaptır.
Hatta kitabı okuduktan sonra çocuklarına bu isimleri koyan çevremde bile tanıdıklarım var
.


Buket Uzuner benim için çok özeldir.
Tekrar bir imza gününde, 9 yılın ardından onu görmek beni çok heyecanlandırdı.
Neva önce sıraya girdi.
Elinde ki kitabı hemen götürüp önce bir bıraktı.
Şaşırdı, ne yapacağını bilemedi,
bizden önceki kişi imza alınca sıra bize geldi.
Buket Uzuner hemen Neva ' ya adını sordu.
O da önce bir utandı, kitabı önüne attı gitti,
tekrar geldi:)



Neva' nın adının anlamını sordu bize.
Sonra ona özel kitabı imzaladı.
'' Büyüyünce okusun diye ...''
Okuyucularıyla sohbet etmek isteyen güler yüzlü bir kişi.


Biz heyecanla çıktık.
Neva tüm gün ve ertesi günü, hatta gece yatarken kitabı elinden bırakmadı.
O benim kitabım diye.
İçinde ki yazılara bakıp kendi kendine okumalar yapıyor.
Gece kitap elimde, biraz kitaptan biraz uydurduğum hikayeleri okudum.
Durup durup aklına geliyor, kitabım nerede diye.
Ne yapayım sakladım !
Hani büyüyünce okuyacak ya, aman yırtılmasın çok değerli bizim için.
Şimdi benim başucumda.

Salı, Şubat 24, 2009

Dinazor

 
Posted by Picasa

Geçen hafta yakınımızdaki alışveriş merkezinde sergilenen dinazorları görmeye gittik.
Neva çok istiyordu.
Heyecanla hazırlandı, fotograf makinasını hazırladı.
Aslında çok çekinir, korkar böyle büyük şeylerden hele de dinazorlardan :)
Ama o gün etrafta çok çocuk olmasının da etkisiyle bol bol fotograf çekti.
Baktım aynen beni taklit ediyor:)
Yok olmadı, bir daha çekeyim, anne dur bakayım nasıl çıkmış diyerek koşturdu durdu.

Daha önce de zaten fotograf merakından bahsetmiştim. Nezaman benim elimde makinayı görse hemen ister.
Çok da güzel fotograf çeker.
Tabii boyunun ufaklığı ve çektiği açılara göre oldukça ilginç fotograflar ortaya çıkar.








Fotograf çekeceğim zaman kendine göre poz veriyor.
Genelde nedense boyun hep sağ tarafa doğru hafif eğilmiş oluyor:)
Bazen de '' anne gamzem çıksın mı'' diyerek gülümser:)
Biz fotograf çekmeyi çok seviyoruz yani.
Şimdi ben senin her anını kaydetmeye çalışıyorum, habire fotograf çekiyorum ya!
Eminim ilerde de sen bizim fotograflarımızı çekeceksin hem de çok daha güzellerini.
Fotograf çekmeyi benim gibi çok seveceğini düşünüyorum.
Dinazorlar ise ayrı konu.
Hem merak ediyor hem seviyorsun.
Sabahları beni koccaaaman bir dinazor öpücüğüyle işe yolluyorsun.
Yorulmuşsam ya da keyifsizsem hemen '' anne sana enerji vereyim '' diyerek
dinazor öpücüğünü kondurursun yanağıma.
Yemek yiyince gözlerin '' dinazor gözü '' gibi açılır.
Bazen de sımsıkı '' dinazor '' gibi sarılırız biz.
Kısaca dinazor bizim her anımızda.
Dinazor demek büyük demek aslında,
Bir de ağzını kocaman açmasa!

Pazartesi, Şubat 23, 2009

Haftasonu

 
Posted by Picasa

Kısaca;
Cumartesi sabahı bembeyaz bir güne uyandık.
Tüm gün dışarı çıkmadan evde vakit geçirdik.
Yağan karı izledik.
Pencereden içeri bardakla kar aldık.
''IL POSTINO / POSTACI '' harika bir filmdi.
Manzaraları, sakinliği, şiir aşkı, Pablo Neruda,
hepsi çok güzeldi.
Bisikletle postacının çıktığı o tepeye çıkmak ve
uçsuz bucaksız maviliğiyle denizi seyretmek...
Güzel müzikler, şiir, duygular...
Tatlı olarak muzlu waffle,
müzik olarak '' vicky christina barcelona ''
Biraz Yeni Türkü biraz Nil Karaibrahimgil.
Pazar günü harika bir güneş.
Işıl ışıl karlar, mavi bir gökyüzü.
Kahvaltı sonrası hemen kendimizi dışarı atma.
Kuğulu Park,
güneşlenen ördekler, yüzen kuğular.
Biraz kitap alışverişi, biraz kaydırak.
Amcanın küçükken giydiği mavi kar tulumu.
Biraz duygusallık, bolca sarılma.
En güzeli aşk, aşk...
Karlarda ayak izi bırakmaca,
plastik bardakta elde kar taşımaca,
Minik ellere minik eldivenler,
boyama, çıkartma,
bebeğe şapka örme,
''bizim takımın '' toplu resmi.
Yeni gelen iki miniş kedi.
Cama konan güvercinler,
kayan arabalar.
Bol bol sevgi,
İşte bizim haftasonumuz.
Not: Fotografın büyük hali için üzerine tıklayınız.

Cuma, Şubat 20, 2009

Umut




Bugünler de;
içimdeki çekmeceleri bir bir açtığım,
sorgulamalar,
hayaller,
hep daima var olan umut,
bahar kokusu,
ilk cemre,
agaçlarda eriyen kar taneleri,
ıslak sokaklar,
yığılı kitaplar,
mis kokulu bir can,
küçük ayaklar,
esen rüzgarın uğultusu,
cıvıldaşan kuşlar,
uzaklar,
hayaller,
dergiler,
yeşil kırlar,
birden gökten dökülen kar taneleri,
birden pencereye bakınca kaybolan yağmur,
ağaçlarda takılı kalan poşetler,
mandalina,
mis kokulu banyolar,
temiz çarşaflar,
banyo sonrası yenen tarçınlı yeşil elma,
bol bol hayaller,
istekler,
yeni heyecanlar,
içimde bitmeyen kıpırtı,
beklemek,
en çok da umut, umut, umut etmek var benim cephemde...

Çarşamba, Şubat 18, 2009

Buluşma




Dün nihayet benim için ilk olan blog toplantısını gerçekleştirdik.
Mehtap'a kitap etkinliğine göre kitap verecektim. O da Tabiat Ana' ya.
Böylece birbirini tanımayan üç bayan buluştuk.
Çok acayip tabii insanın tanımadığı bir kişiyle buluşması.
Buluşma yerine vardığımda telefonum çaldı.
Arayan Mehtap.
Konuşurken konuşurken bulduk birbirimizi :)
Sonra Tabiata Ana geldi.
Gittik oturduk.
Önce çocuklar derken işler, oturduğumuz yerler,
Tabiat Ana' yla bir el sallama mesafesindeymişiz meğer !
İkimiz de aynı manzaraya bakıyormuşuz :)
Mehtap ve Tabiat Ana, ikinizle de tanışmak çok keyifliydi.
Çok güzel vakit geçirdim.
Tekrar buluşalım konuşacak çok şey var çünkü:)

Perşembe, Şubat 12, 2009

Kitap etkinliği

Geçen haftadan beri kitap etkinliğini heyecanla bekliyorum. Benim kitap göndereceğim Mehtap ' la önce birbirimize mail gönderdik. Sonra da ikimizin de Ankara' da olmasından dolayı buluşmaya karar verdik. Bu sabahta telefonda konuştuk.
İlk kez sanal ortamdan tanıştığım bir blogcuyla konuşmuş oldum.
Haftaya görüşmeye karar verdik.
Dün de bana kitap gönderecek olan Gülçin mail yolladı. Kitabın postada diye.
Heyecanla ve merakla bekledim.
Bugün tam öğlen çıkacakken kargo paketi geldi.
İlk kez tanımadığım biri bana birşey yolladı.
Heyecanla açtım paketi.
Çok özenle seçildiği belli olan bir değil tam üç kitap vardı.
Sevgili Ece ' nin '' Çocuk sahibi olmak için 40 bahane '' adlı en son çıkan kitabı ve Emrah Serbes' in konusu Ankara' da geçen polisiye kitabı '' Her temas iz bırakır ''.
İkisi de çok keyifle okuyacağım kitaplar.
Bir de Gülçin ' in kendi el yazısıyla ve tüm içtenliğiyle yazdığı bir mektup vardı ki bu benim için gerçekten çok özel.
El yazısıyla yazılmış böyle gerçek bir mektup almayalı çok oldu çünkü!
'' Her temas iz bırakır '' ise Gülçin ' in kendi okuduğu kitap.
Henüz yeni bitirdiği.
Kitapları kendisi için çok özel olan birinin, okuduğu kitabı başkasına vermesinin ne demek olduğunu bilirim.
En son kitap özenle paketlenmiş ''Gecenin sürprizi'' ise Neva içindi.
Gülçin Neva ' yı da düşünerek çok güzel bir kitap almış.



Öğlen kitapları eve götürünce Neva ' nın elinden zor aldım kitabını.
Hemen okumaya ve boyamaya başlıyoruz Gülçin!



Kitap etkinliğini düzenleyen Serap ve Evvel zaman içinde' ye çok teşekkür ediyorum böyle güzel bir etkinliği düzenledikleri için.
Gülçin' sana da çok teşekkür ederim. Kitaplarının herzaman kütüphanemde ayrı bir yeri olacak.

Pazartesi, Şubat 09, 2009

Yağmur


Aralıksız yağmur yağıyor.
Açık pencereden serinlikle beraber toprak kokusu geliyor.
Gece, esen rüzgar pencerede uğuldarken,
Neva ' nın minik ayakları ellerimin arasındaydı.
Yağan yağmurla beraber ben de hafifliyorum.
Üzerimde ki ağırlık yavaş yavaş kaybolurken,
kafamın içinde ki sis perdesi de aralanmaya başladı.
Daha net görmeye ve düşünmeye başladım.
İnsanın evi ve ailesinden, sağlığından önemli hiçbir şey yok.
Uzun zamandır beni geren iş konusu netlik kazandı.
Tekrar hayaller kurmaya başladım.
Yapmak istediklerim bir bir aklıma doluşmaya başladı.
Artık hareket zamanı !

Salı, Şubat 03, 2009

Geçen hafta


Hastalık hepimizi esir aldı resmen. Birimiz iyileşir gibi olurken bu sefer evde bir başkası hastalanıyor.
Düğün için gelen misafirlerimizle beraber ev revir gibi oldu.
Sürekli kaynayan ıhlamur, nane limonlar,
sehpa üzerinde sıra sıra ilaçlar, şuruplar.
Neva ' da nasibini aldı ne yazık ki!
Geçen haftadan beri hasta, mızmız.
Küçük burnu tıkalı olduğu için de gece nefes alamıyor.
Hırıltılarla uyumaya çalışıyoruz.
Dün de ben kendimi eve zor attım.
Hemen yatak, nane limon.
Şehriye çorbası vazgeçilmez menü oldu.
Cumartesi günü olan nikahta da Neva hasta olduğu için sürekli kucak istedi, ağladı.
Hem uyumadığı için hem de hasta olduğu için amcasının en özel gününde
kabarık elbisesi ve yeşil ayakkabılarıyla dolaşamadı.
Oysa ne çok heveslenmişti.
Ayakkabısına uygun çorap için ne çok dolaşmıştık.
Kıyafetime uygun küpeyi son anda bulmuş,
kamera ve fotograf makinasını önceden hazırlamıştık.
Ama Neva hasta olunca ne konuklarla ilgilenebildim ne fotograf çektirebildim.
O güzelim elbisesinin üzerine giydiği pembe paltosuyla,
burnundan akan sümükler, gözünden akan yaşlarla , bir eliyle balonu tutmaya çalışırken,
kucağımda gelinle damatın yanında poz verdi.
Şu aralar tam iştahı açılmış derken,
mızmız halinden dolayı tek menüsü yeşil elma ve tarçın ikilisine geri döndü.
Bu arada kitap etkinliğine katıldım.
Kitabım hazır. Bakalım kitabımı göndereceğim blog arkadaşım Mehtap kitabımı beğenecek mi?

Çarşamba, Ocak 21, 2009

Bekleyiş


Geçen haftadan beri bir bekleyiş içindeyim.
İşyerinde işlerimiz bir süredir pek iç açıcı değil.
Konuyla ilgili bir açıklama bekliyoruz.
Geçen hafta o yüzden çok sıkıntılı ve sancılı geçti benim için.
Bir sürü konu kafama doluşmuşken, olacaklar hakkında fikir yürütmek,
senaryolar yazmak canımı çok sıktı.
Yapmak istediklerim, hayallerim, geleceğim, ailemiz, kızım...
Öncelikler, zorunluluklar, sorumluluklar...
Hepsi sürekli kafamda yer değiştirerek dönmekte.
Pazartesi gününden itibaren ise o sıkıntılı halim bir anda uçtu.
Kulağım telefonda, kapıda.
Bir ses bir haber bekliyorum.
İçim kıpır kıpır.
Sebebini bilmiyorum.
Belki pırıl pırıl parlayan güneş, belki Neva ' nın sabah ki mis kokulu saçları.
Birşeyi bekliyorum işte.
Çok güzel şeyler olmasını diliyorum.
Güzel haberler almak istiyorum.
Neva sabah gelecek babasını bekliyor,
akşama Yağız ve Baybars gelecek onları bekliyoruz,
haftaya amcamız evleniyor, onu bekliyoruz,
Belirsizlikler birden açılsın, ben yine sıcak yaz günleri hayalleri kurayım istiyorum.
Beklediğim güzel haber artık gelsin istiyorum.
İçimde ki bulutlar dağıldı.
Serin ve güneşli bir havada salınmaya başladılar.
Sebepsiz bir bekleyiş ve heyecan içindeyim.
Aslında sebebini bilsemde dillendirmeye , seslendirmeye çekindiğim.
Hadi 2009 yap bir güzellik bize,
neler istediğimi sen zaten biliyorsun, çok mu yani!

Salı, Ocak 13, 2009

Elişi


Neva' nın en hoşuna giden şeylerden biri de suluboya resim yapmak.
Oyuncak fincanlarından birine su doldurur, sonra keyifle başlar boyamaya.
Çoğu zaman renkleri birbirine karıştırır.
Kağıdı fazla sular.
Akan sular alttaki örtüye geçer.
İstediği gibi birşey çizemezse bize söyler, hadi siz çizin der.
Ama tüm bunları hiç sıkılmadan yapar.
Kıyafetlerinin kolları boya içinde kalır.
Küçük parmakları sudan buruş buruş olur.
Nezaman ki yaptığı resim istediği gibi olur o zaman götürür kaloriferin üzerine koyar , ki yaptığı resim kurusun.
Sonra onu dolap kapağına asar, sergilemeye başlar.
Evde uzun zamandır aldığımız ve benim sıkıldığımız bir gün çıkarırım dediğim elişi kağıtları vardı.
Bir pazar günü çıkardım ortaya.
Hava da soğuk ve kasvetliydi.
Hani insanın içerde olmak istediği günlerden.
Kağıtları örtünün üzerine serdim.
Neva sevinçten '' inanaaamıyorum annneee '' diyerek çok mutlu oldu.
Ortaya bir de yapıştırıcı çıkınca deymeyin keyfine.
Tüm kağıtları kendi yapıştırdı.
Özenle yapıştırıcıyı sürdü, renkleri kendisi seçti.
Ben sadece kağıtları kestim.
Balıkları kendisi yerleştirdi, dalgaları özenle yaptı.
Çok keyifli bir çalışma oldu bizim için.
Yaptıklarımızı hemen sergilemek üzere bu kez buzdolabının üzerine yapıştırdık.
Şimdi girince hemen gözüme çarpıyor, renk renk kağıtlarla yapılmış çalışma.
Her gördüğüm de Neva ' nın yaparken yaşadığı keyif gözümün önüne geliyor.
Bir de kızımın ne kadar da çabuk büyüdüğü !

Pazartesi, Ocak 12, 2009

Kısa kısa...





* Yeni yılla beraber hiç tahmin etmediğim bir yoğunluğa girdim.
Geçen hafta, 1 hafta içinde bir teklif için proje hazırladım.
Herşey acale, herşey acele.

* İşler çok vaktimi aldığı için de blogla ilgilenemedim hiç.
Bir de tekrar farkettim ki yazmayı bırakınca, yeniden başlamak,
ilk adımı atmak gerçekten de çok zor. Hergün yazınca bir alışkanlık oluyor nede olsa.

* Bloglara baktıkça, bir günde birkaç yeni yazı yazan kişileri görünce kendimi çok tembel hissetim.

* Pratik bir kek tarifi buldum. Hani şu toz puding karışımıyla yapılan.
Evde olduğum da özellikle Dr.oetker' in gurme pudingleriyle yeni denemeler yapıyorum.

* Neva yatmadan önce mutlaka çoraplarını katlayıp top yapmak istiyor. Bir türlü olmayınca da çok kızıyor. Ben yine, yeniden ona nasıl yapılacağını gösteriyorum.

* Cuma akşamı Ata Demirer' in gösterisine gittik. Hiç gülemediğim gibi insanların gülmek için kendini zorlamasına da şaşırdım. Tek kelimeyle kötüydü. Espriler çok basitti. Zaten daha sahneden inmeden insanlar salonu terk etmeye başladı.

*Neva ilk kez gece babaannesinde kaldı. Onun evde olmadığını bilmek garip bir duyguydu. Sanki bir yanım eksik gibi. Geceyi çok güzel sorunsuz geçirmiş. Sabahta beraber kahvaltı yaptık. Onu görünce sanki biraz daha büyümüş geldi bana. Kollarını açıp bana '' seni dünyyaaalar kadar, jüpiter kadar seviyorum annecim '' dediğinde en mutlu insan ben oluyorum. bir de '' sen benim kahramanımsın '' ! Bunları nereden öğrenmiş hiçbir fikrim yok. Üstelik dolunayda bizim gezenegenimizmiş. Snorkell yani '' şironkel '' in ne demek olduğunu da bana anlatıyordu geçen gün. '' aa anne sen bilmiyor musun '' bile dedi.

* Ay sonunda Neva' nın amcası evleniyor. Onun telaşındayız. Cumartesi günü evlerini görmek için gittik. Açılan kutular, yeni boya kokusu, yeni eşyalar, heyecanlar... Bana bizimde geçirdiğimiz o telaşlı günleri hatırlattı.

* Okulların kapanmasını bekliyoruz. Tokat' tan misafirlerimiz gelecek.
Neva Yağız ve Baybars' ı bekliyor. Kendisi küçük gelin olacakmış Yağız' da küçük damat. Tamamen kendi fikri, biz hiçbir şey demedik :)

* Kar bir türlü tam anlamıyla yağamadı. Dün sabah kalktığımız da kar yağmaya başlamıştı. Biraz tutar gibi oldu, sonra durdu. Hava güneşli olsa da buz gibi soğuk.
Meşhur insanın içini donduran Ankara soğugu işte.

* Bu şekilde madde madde yazmak çok daha kolaymış. Her konuya bir yıldız :)